Türkiye'de İnternet ve İfade Özgürlüğü

5/6/2013 / skopduyuru



 

"Topluluk (Community) ve İletişim (Communication) sözcükleri aynı köke sahiptir. Bir iletişim ağı kurduğunuz her yerde bir topluluk da kurarsınız ve ne zaman bu ağı yıkarsanız -yasadışı ilan ederseniz, çökertirseniz ya da erişime kapatırsanız- topluluğu da incitmiş olursunuz."

Bruce Strerling

 

Bu çalışmanın konusunu Türkiye'de internet hukuk düzenlemelerinin ifade özgürlüğü ve bu özgürlüğün kategorisi olarak (kitle) iletişim özgürlüğü çerçevesinde eleştirel  değerlendirilmesi  oluşturmaktadır. Yaşam hakkından sonra en temel hak ve özgürlük olan ifade ve iletişim özgürlüğü, demokratik, hoşgörülü ve çoğulcu bir toplumun temelini oluşturmaktadır. Tersinden ifade edildiğinde ifade ve iletişim özgürlüğünün hukuki ve siyasal güvencelerden yoksun bir toplumun demokratik olduğu iddia edilemez. Bu nedenle çalışmada ifade ve iletişim özgürlüğünü sadece iç hukuk düzenlemeleri referans alınarak tanımlmaktan özellikle kaçınılacaktır. Batı siyasal tarihi içinde toplumsal ve siyasal mücadeleler sonucu biçimlenen ve "Batılı  özelliğinden sıyrılarak" evrensel bir nitelik kazanan Uluslararası İnsan Hakları Normları çalışmanın temel referans kaynağını oluşturacaktır. Uluslararası insan hakları normları arasında yer alan ifade ve iletişim özgürlüğü ile ilgili hukuki düzenlemeler çerçevesinde Türkiye'deki düzenlemeler (özellikle internet teknolojileri hukuk düzenlemeleri) ve uygulamaları bu çalışmanın konusunu oluşturacaktır.

Güçlü ve katılımcı bir demokrasi için yurttaşların bilgilendirilmesi, tartışmalara katılma potansiyellerinin açığa çıkartılması, demokratik-siyasal bir güce dönüşebilmeleri, aktif ve örgütlü olabilmeleri, kamusal platformlarda söz sahibi olabilmeleri gerekir. Kamusal tartışma, konuşma ve müzakere etme yoluyla siyasal ve kamusal katılımın gerçekleştiği, toplumu ve devleti şekillendiren bir etkileşim arenasıdır. Kamusal tartışma süreçleri ile alternatif demokrasi modelleri geliştirilebilir veya mevcut demokrasinin sınırları genişletilebilir. Güçlü demokrasi kuramının temeli, siyasal bilince sahip yurttaşların, özgür ve özerk iradeleriyle gerçekleşen bu tartışmalarla siyasal iktidarın rasyonelleştirilmesidir. Bunun önkoşulu da çalışmada anahtar kavram olan yurttaşların söz söyleme özgürlüklerinin öncelikle kurumsal olarak güvence altına alınmış olmasıdır. İfade özgürlüğünün güvence altına alınmadiği bir toplumda kamusal müzakere temelleri her zaman zayıf olacak kalacaktır.

Kitle iletişim araçlarının tarihinin aynı zamanda yurttaşlığın etkinlik kazanmasının tarihi olduğu söylenebilir. Kitle iletişim araçlarının gerçek devrimci anlamı işte bu "kamusal kılma" yetisidir. Bu araçların özelliği, zaman uzam ve statü sınırlarını hızla, sürekli olarak ve kapsayıcı biçimde aşan ve tarihsel olarak yeni kolektif düşünce ve eylem zeminlerini biçimlendiren bir yetiye sahip olmasıdır. İşte bu yeti sayesinde özel bilgiler ya da özel alanda kişilerce üretilen/oluşturulan bilgiler, modern kitle iletişim araçları ile birlikte kamusal bilgilere dönüşür. Kamusal bilgi, enformasyon ve fikir, zaman ve uzam sınırlarını aşan kolektif düşünce ve eylem zeminlerini biçimlendirir. Bu araçlar yurttaşların hak sahibi olmaları ve haklarını etkin bir özne olarak kullanabilmelerini olanaklı kılacak enformasyon ve bilgiye ulaşmalarını sağlayacak; siyasal tercih gerektiren alanlarda yurttaşların muhakeme yapabilmelerini, alternatif önermeler ileri sürmelerine imkan verecektir. Özgür, rasyonel ve eleştirel iletişimin gerçekleştirilebilmesi, yurttaşların kamusal iletişim süreci içindeki tartışmalardan etkilenmesini mümkün kılacak kitle iletişim araçlarıyla sağlanır. Yurttaşların kamusal-politik sorunların çözümü için harekete geçebilmelerinin en önemli koşullarından birisi farklı mekan ve uzamlarda yer alan yurttaşların birbirleriyle iletişim ve etkileşim kapasitelerini arttırabilecekleri araçların etkin olarak kullanılmasıdır. Bu noktada bir ülkedeki kamusal alandaki ifade özgürlüğünün sınırları, bilgiye erişme, tartışma, toplanma, örgütlenme özgürlükleri kısacası demokratik kültürün gelişkin olup olmadığını ortaya koyar.

Türkiye'deki internet alanındaki mevcut hukuki düzenlemelerin ifade ve iletişim özgürlüğü çerçevesinde eleştirel bir değerlendirilmesini amaçlayan bu çalışma, ayrıca özgürlükler konusunda eleştirel bir taraflılık konumu da almayı amaçlamaktadır. Özgürlük, "bir şeyi yapma ya da yapmama" konusunda irade sahibi olabilmek ise "Egemen Özne"nin empoze ettiği haksız buyruklara "uymama iradesi" de ayrıca göstermeyi de kapsamak zorundadır. Bu nedenle çalışmanın anahtar kavramı olan ifade özgürlüğünü ve kategorisi iletişim özgürlüğünü "etik bir değer" kazanmış bir evrensel nitelikler olarak ele almak gerekir. Bu özgürlükler, tarihsel süreç içinde insanlığın somut siyasal-tarihsel eylemleri sonucu kazanılmış hak kategorileridir.

Bu hak kategorileri Batı'da ortaya çıkmış ve Batı tarihsel deneyiminin ürünü olmalarına karşılık kültürler ve toplumlar üstü evrensel değerleri içerir. Bu nedenle ifade ve iletişim özgürlüğü hak kategorileri için "ancak kendi toplumumuzdan; kendi kültür, örf ve adetlerimizden çıkar" görüşünden farklı olarak evrensel normlar olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İfade özgürlüğünün parçası olduğu İnsan Hakları kavramının tarihsel ve felsefi temelleri, "Doğal Hukuk" un yerleştiği Antik Yunan döneminden ve Roma Hukuku aracılığıyla Aydınlanma düşüncesine içkin olarak BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesine taşınmıştır. Şüphesiz bu süreç, düz tarihsel bir ilerleme biçiminde değil, çelişkiler, çatışmalar, sancılar, kopuşlar, geri dönüşler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Elbette ifade özgürlüğünü ve insan hakları fikrini, Batılı hak kategorilerine indirgemeye çalışan görüşlerin de sorunlaştırılması gerekir. İfade özgürlüğü bak kategorisinin Batı siyasal tarihi içerisinde biçimlenmiş olması, bu kategorinin "salt Batı'ya özgü" olarak tanımlanmasını gerektirmez. Batı dışındaki kültürler de kendi içlerinde evrensel normlar barndırabilir. "Adalet", "hakkaniyet", "dayanışma", "misafirperverlik" vb. normlar daha çok Batı-dışı kültürlerde baskın olmalarına rağmen evrenselleştirilebilir normlardır ve bu noktada evrensel hak kategorilerine (sosyal ve ekonomik haklar gibi) dönüşme potansiyeli içerir. Bu nedenle "kültürler-üstü" bir norm olarak kabul edilmesi gereken ifade ve iletişim özgürlüğünün "etik bir değer" içermesinin anlamı budur. Çünkü Kant ve Habermas'ın kavramsallaştırdığı biçimde ancak "evrenselleştirilebilir etik normlar", tüm insanlığın aidiyetlerin, geleneklerin, kültürel normların ötesinde özgürleşme imkanını vermektedir. Böylece temel hak ihlalleri "kültürel normlar adına" meşrulaştırılamaz ve ifade özgürlüğünü sınırlamayı ya da ortadan kaldırmayı amaçlayan otoriter siyasi rejimler "evrensel-norm" karşıtı bir söylem oluşturamaz. [Giriş bölümünden, NÖ]

 

Artun Avcı

Legal Yayıncılık, 2013