19. Yüzyılda Fransa’da İşçi Konutu Deneyleri

Aşağıdaki metin Amit Prakash’ın 2010’da Columbia University’ye sunduğu “Empire on the Seine: Surveillance, Citizenship, and North African Migrants in Paris (1925-1975)” adlı doktora tezinin “Droit de Cite(s): Surveillance, Space, Resistance, 1945-1975” başlıklı bölümünden çevrildi. Altbaşlık: “A Short History of Social Housing in France: Social Justice and Social Control”, s. 235-239. Fotoğraflar dergimiz tarafından eklendi. Aynı bölümün bir önceki alt başlığı için bkz. Haussmann’ın Mirası ve 1860-1970 Arası Paris’in Gelişimi

Prakash’ın kamuya açık olarak erişilen bu tez çalışmasından hareketle kaleme aldığı kitap, Empire on the Seine: The Policing of North Africans in Paris, 1925-1975 başlığıyla yayınlandı (Oxford University Press, 2022).

 

Cité Napoléon, iç mekân, cam çatı. Fotoğraf: Daniel Bureau

 

Bismarck’ın 1880’lerde yürürlüğe koyduğu sosyal mevzuattan itibaren modern Avrupa refah devleti, hem toplumsal sefaleti kısmen gidermek hem de siyasi huzursuzlukları yatıştırmak veya geçici olarak bertaraf etmek için sürekli olarak devlet yardımını devreye sokmuştur.[1] Fransız devleti, 19. yüzyıl ortalarından başlayarak, işçi sınıfının toplumsal koşullarını iyileştirmenin ve toplumsal kargaşayı engellemenin bir yolu olarak konut alanında deneylere girişir. Konut araştırmacısı Anne Power’ın tanımıyla sosyal konut, “Kâr amacıyla tedarik edilmeyen ve genellikle piyasanın altında kira bedelleriyle dar gelirli gruplara veya kendi başlarına ev alacak kadar geliri olmayanlara tahsis edilen konuttur; bu konutların gerek nitelik gerek nicelik açısından üretimleri devlet eliyle belirlenir ve düzenlenir.”[2] Bu tanım Fransa’da sadece 1894’ten sonra planlanan devlet konutları için geçerlidir, zira konut genellikle işverenler ve çalışanları tarafından çözülmesi gereken özel bir sorun olarak görülür.[3]

Bunun erken dönemdeki istisnalarından biri, Paris 9. Bölge’de, Société des cités ouvrières de Paris (Paris İşçi Toplu Konutları Derneği) için inşa edilen Cité Napoléon’dur: Sitede 86 konut birimi, bir okul, bir kreş ve bir bahçe bulunmaktadır. Birimlerin kiraları düşük olmasına ve o dönem lüks sayılan ısıtma ve şebeke suyu gibi imkânlarla donatılmış olmalarına rağmen, sefil koşullarda yaşadığı teslim edilen yüz binlerce insanın bulunduğu bir  şehir için bu son derece yetersiz bir girişimdir. 1853’te tamamlanan ve bugün 58 Rochechouart Caddesi’nde hâlâ ayakta olan site, devlet bütçesinden finanse edilmiş olsa da, Charles Fourier ve Jean-Baptiste Godin gibi özel girişimcilerin ve sanayicilerin konut deneylerinden esinlenmiştir. 

 

Cité Napoléon iç avlusu. Fotoğraf: E. Fouquet

 

Fourier, işçilere düşük kiralı odalar sağlayacak Falanster adını verdiği 1600 kişilik bir konut projesi hayal etmişti; çokkatlı bir binada yer alan odalar balkonlara açılıyordu. Fourier’nin ömrü tasarısının gerçekleştirildiğini görmeye vefa etmedi ama fırın imalatçısı Jean-Baptiste Godin 1859’da Fransa’nın kuzeyindeki Guise bölgesinde başlattığı Familistère adlı 1800 kişilik konut projesiyle bu hayali hayata geçirecekti. Ütopyacı sosyalist Fourier, hizmetlerin müşterek olduğu bir çevrede yaşayan işçilerin kamu yararını gözetecek şekilde sosyalleşeceklerine inanıyordu; bu fikri temel alan Godin’in projesinde, muhafız veya bekçilere yer verilmemiş, Godin bunun yerine iç disiplini sağlamaya yönelik kurallar aracılığıyla işleyen bir “sosyal denetleme” sistemi kurmuştu. 

Düşük maliyetli konut konusunda bir diğer ütopyacı özel girişim de, Ebenezer Howard’ın Britanya’daki Bahçe Şehir hareketinden esinlenmişti. Howard, dizginsiz kapitalizmin toplumsal maliyetinin özelde şehirler genelde de toplumun bütünü üzerinde olumsuz etkileri olacağını düşünen, Londra’daki Viktorya dönemi radikal çevrenin mensuplarındandı. Önerdiği çözüm, kırsal alanlarda 30 bin sakinli küçük şehirler inşa edip etraflarına endüstriyel tesisler yerleştirerek sanayi kuşaklarını dağıtmaktı. Bu şehirler, 19. yüzyılın sanayi başkentlerinde yaygın olan aşırı kalabalık ve kirlilik gibi sorunları çözecek, bir yandan da, başlangıç sermayeleri ve önceden belirlenmiş makul kâr payları geri ödendikten sonra mülkiyetin ortaklaştırılması yoluyla emek-sermaye ihtilafını bertaraf edecekti. Zamanla kentte kolektif mülkiyet gelişecek, mülk sahibi sınıf tedricen yok olacaktı.

 

Jean-Baptiste Godin, Familistère, diğer adıyla “Sosyal Saray”. Fotoğraf: Stéphane Chalmeau, 2013.

 

Sosyal Saray. Fotoğraf: Marie-Jeanne Dallet-Prudhommeaux, 1897 civarı. Yapımı: 1859-1878. 1878’de 1200 kişiyi barındırmıştır. 

 

Sosyal Saray’ın avlusunda okul çağındaki çocuklar. Fotoğraf: Marie-Jeanne Dallet-Prudhommeaux, 1897 civarı. Kaynak: www.familistere.com

 

Fransız şehir plancıları, şehir merkezini dağıtma fikrini benimsediler (1960-1970’lerdeki Yeni Şehirler [Villes Nouvelles] doğrudan Howard’dan esinlenmiştir); konut projelerinde açık ve yeşil alanlar ile güneş ışığının elzem olduğunu, ayrıca ev sahibi olmanın sınıf çatışmasına olumlu etki edeceğini de kabul ediyorlardı. Ancak Howard’ın tasarılarındaki ortaklaşa mülkiyet idealini bir kenara bırakıp, onun yerine işçileri özel mülk sahibi olmaya teşvik edecek bir sistem kurdular. 1903’te Bahçe Şehir Derneği, 1914’te ise Paris Banliyöleri Bahçe Şehir Derneği kuruldu. Bu iki kurum o kadar etkiliydi ki, iki savaş arası dönemde Paris bölgesinde 10 bini aşkın konutu barındıran 16 Bahçe Şehir kuruldu. Başlarda Howard’ın Letchworth Bahçe Şehri’ni model alan müstakil, tek ailelik evler, inşaat maliyetlerinin artması ve yüksek binaların verimliliği fikrinin rağbet görmesi sonucunda zamanla yerlerini beş katlı apartman bloklarına bıraktı. İki savaş arası dönemde Seine bölgesi sosyal konut dairesi yöneticisi olan Henri Sellier, Le Corbusier’nin Paris merkezi için tasarladığı Voisin Planı’nın, hem kullanışsız hem de çirkin olmasına rağmen şehir sınırları dışında da uygulanabileceğini savunuyordu: “Niye bu fikrin olumlu yönlerini alıp, banliyölerde hâlâ boş duran geniş alanlara uygulamayalım?”[4] Nitekim Sellier’nin önerisi kabul edilecek, üstelik yalnızca Bahçe Şehirlerde değil 1960’larda Paris’in dış kenarlarında inşa edilen büyük konut bloklarında da hayata geçirilecekti. 

 

 

Le Corbusier, Voisin Planı (1922-1925). Kaynak: www.fondationlecorbusier.fr

 

Proleter sınıf kinini bastırmakla kalmayıp işçileri mülk sahipliği yoluyla ahlaken dönüştürme arzusu, Fransızların Howard’dan mülhem tasarılarından önceki ilk şehircilik girişimlerine de esin vermiştir. Metalurji mühendisi ve sosyal reformcu Frédéric Le Play, 1850’lerde işçi ailelerinin toplumsal koşulları üzerine incelemeler yapar; Fransa’nın siyasi istikrarsızlığının bu koşullardan kaynaklandığını düşünmektedir. Çalışmaları Louis Napoléon’un dikkatini çekince resmî görevlere atanır; 1850 ve 1860’larda Paris’te düzenlenen Evrensel Sergilerin yöneticiliğini üstlenir ve bu dönemde modüler “sosyal otorite” fikrini geliştirir: Her sınıf içerisinde, erdemli davranışlarıyla diğerlerine örnek olacak kişilerdir bunlar. Le Play’ye göre mülk sahipliği insan ruhunu ahlaki doğruluğa sevk eden belirli bir zihin yapısı yaratmaktadır. Le Play’nin görüşlerinin etkisiyle 1853’te Alsace’taki sanayi merkezi Mulhouse’da İşçi Konutları Derneği kurulur. Bu “işçi şehri”, kamunun ve özel sektörün ortak bütçesiyle finanse edilir ve 1853-1897 yılları arasında 10 binden fazla insanı barındıran 1240 ev inşa edilir.

  

 


 

Bu deneyin hedefi, inşaat maliyetleri için hayırsever girişimcilerden kaynak sağlamak ve ev sahibi olmaya yönelik kiralama sistemiyle işçileri ücretlerinin yüzde 17’siyle maliyete ortak etmektir. Jean-Baptiste Godin’in Familistère’indeki müşterek yaşamın veya Howard’ın Bahçe Şehir tasavvurundaki ortaklaşa mülkiyetin yerine, Mulhouse işçi şehrinde mülk sahipliğinin işçi sınıfının toplumsal koşullarını dönüştürmekle kalmayıp bizzat işçileri de ahlaken dönüştüreceği düşünülür. Sitenin mimarı Emile Muller şöyle yazar: 

 

Mülkiyet ve aile, bu dünyadaki en etkili ahlak aşılama araçlarıdır. Yaşadığı evin sahibi olmak [işçiyi] tepeden tırnağa dönüştürür. Küçük bir ev ile bir bahçe sayesinde, işçiyi kelimenin gerçek anlamıyla bir aile reisi haline getirebilirsiniz – yani, ahlaklı ve öngörülü, köklerine bağlı ve ailesi üzerinde otorite sahibi biri yaparsınız... Bir süre sonra ev onun “sahibi” olur; ahlaken yükselmesini, kurulu bir düzeni olmasını, dönüşmesini sağlar.[5]

 

Mülk sahipliği işçide ahlaki bir başkalaşıma sebep olacak; bu güvenilmez ve hercai adamı, hesap kitap bilen, öngörülü ve namuslu birine dönüştürecektir – kısacası, kendi evinin sahibi olmak ona (burjuvalara özgü) saygınlık bahşedecektir.




[1] Bkz. Hermann Beck, The Origins of the Authoritarian Welfare State in Prussia: Conservatives, Bureaucracy, and the Social Question (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1995), özellikle II. Bölüm. 

[2] Anne Power, Hovels to Highrise: State Housing in Europe since 1850 (Londra: Routledge, 1993) s. 3. 

[3] A.g.e., s. 29. 

[4] Aktaran, Norma Evenson, ParisA Century of Change 1878-1978 (Yale University Press, 1979) s. 221-226.

[5] Aktaranlar, Remy Butler ve Patrice Noisette, Le logement social en France, 1815-1981: de la cite ouvriere au grand ensemble (Paris: Decouverte/Maspero, 1983) s. 52.