Avrupa Kültür Vakfı Ağı ve Sanatın Örgütlenmesi

 

 

Bundan 60 yıl kadar önce yeni bir Avrupa hayal edildi. Bu hayal, politik ve ticari bir birliğin kurularak sınırların kalkmasının ötesindeydi. Hayatın birçok alanına etki etmesi umuluyordu. Ayrıca savaştan çıkmış, parçalanmış Avrupa’nın kültürel olarak yeniden inşa edilmesini de kapsıyordu. 1950’lerde Avrupa Birliği’nin (Avrupa Ekonomik Topluluğu adıyla) politik/ticari tohumları atılırken, eşzamanlı olarak bu birliğin ihtiyacı olan kurumların oluşturulması da başlamıştı. Bu kurumların Avrupa’nın politik birliğinin yanı sıra, hukuki, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine de hizmet etmesi bekleniyordu.

Bu yeniden inşa süreci, Avrupa’nın savaş yıllarında Amerika’ya kaptırdığı hegemonyayı yeniden oluşturma arzusu olarak da okunabilir. Yeni kurumların Avrupa kültürü konusunda çalışmalar yapması, sanata ve sanatçılara destek vermesi düşünülüyordu. Bu kurumlardan biri ve belki de en önemlisi, merkezi şu anda Amsterdam’da bulunan ve çalışmalarına 1954’te başlayan Avrupa Kültür Vakfı’dır (European Cultural Foundation-ECF). ECF, Cenevre’de İsviçreli ‘filozof’ Denis de Rougemont tarafından kurulmuş. İlk başkanı ise Fransız Hıristiyan Demokrat Partisi’nden, 1947-48 yılları arasında başbakanlık yapmış Robert Schuman; kendisi aynı zamanda Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve NATO'da da görev almış. Schuman’ın kısa süren başkanlığının ardından, yönetimi Hollanda kraliyet ailesinin önemli isimlerinden Prens Bernhard devralmış. 1955-1977 yılları arasında ECF’in başkanlığını yürüten Prens Bernhard, kendi ismini taşıyan kültür fonu aracılığıyla (Prins Bernhard Cultuurfonds) ECF'in maddi patronluğunu da üstlenmiş ve 1960 yılında vakfın Amsterdam’a taşınmasını sağlamıştır.[1] Günümüzde ECF'in onursal başkanı Hollanda Kraliyet ailesinden Princess Laurentien’dir. Yönetim Kurulu başkanlığını ise, İKSV’nin Genel Müdürü Görgün Taner sürdürmektedir.[2]

Sovyetlerin çöküşü sonrasında, Soğuk Savaş'ın kültür politikalarında da etkili olmuş ECF gibi vakıflar, öncelikli olarak Doğu Avrupa ülkelerinin Batı'ya entegrasyonuyla ilgilenmeye başlamışlardır. Bunu "Ortak Avrupa" hayalinin gerçekleştirilmesi ve küreselleşme yolunda bulunmaz bir fırsat olarak görmüşlerdir.

Günümüzde Avrupa’nın en etkin kültür kuruluşlarından olan ECF, amacını, “Ortak Avrupa geleceğini gerçekleştirme olanakları sunan kültürel ifade ve etkileşimi başlatmak ve desteklemek” olarak tanımlamaktadır.[3] Burada sözü edilen "Ortak" Avrupa, önceden Sovyetler Birliği'nin etkisi altında olan ülkeleri de içermektedir. Zaten ECF gibi vakıfların projelerine göz attığımızda, bu projelerin Batı Avrupa’dan çok, eski Yugoslavya cumhuriyetleriyle, Polonya, Macaristan, Bulgaristan ve Ukrayna'yı kapsadığını görüyoruz. Bunların hepsi de geçmişlerinden ‘arındırılmaya’ ve neo-liberalizme eklemlenmeye yönlendirilen ülkelerdir. Bu ülkelere, aynı süreci izleyen Yunanistan ile Türkiye'yi de katmak gerekir.

 

Avrupa Kültür Vakfı ve Açık Toplum Vakfı

ECF’in fon dağıttığı projelere baktığımızda, Anadolu Kültür, Soros Moldova gibi "Açık Toplum" ilkeleriyle hareket eden kurumlar göze çarpıyor. ECF’nin kaynaklarını nerelerden sağladığına baktığımızda ise, Avrupa Konseyi, Hollanda Kraliyet Fonu (Prins Bernhard Cultuurfonds), İspanya Kültür Bakanlığı, Robert Bosch Vakfı ve İsviçre Hükümeti'nin yanı sıra ünlü spekülatör George Soros’un kurduğu Açık Toplum Vakıfları (Open Society Foundation-OSF) çıkıyor karşımıza.[4] Örneğin, Kosova Açık Toplum Vakfı. Fonlayan ve fonlananlar arasındaki ilişkilere ait bu tablo, tabii tesadüf değil. Hedef ülkelerin ancak Açık Toplum ilkelerine uyacak şekilde ‘normalleşebileceğini’, başka deyişle Batı’nın kültürel hegemonyasına dahil olabileceğini gösteriyor. Bu doğrultuda, bazı kavramların da yeniden inşa edildiğini izliyoruz. Örneğin, ECF’in sitesine biraz göz gezdirdiğimizde, odak noktasının kültür ve sanat değil, kültür ve sanatın yönetimi olduğunu anlıyoruz. "Yönetim" ve "geliştirme" gibi kavramlar, kültürel hegemonya, kültürel mühendislik söyleminin demirbaşlarıdır. ECF'in yayınlarından oluşan kütüphanesini taradığımızda da bunu teyit edebiliyoruz.[5]

 

Avrupa Kültür Vakfı ve Türkiye

Başa dönecek olursak, ECF'in Yönetim Kurulu Başkanı olan Görgün Taner, aynı zamanda 2010 yılından beri Amsterdam Belediyesi'nde sanat danışmanıdır. Ayrıca, 2012 yılından bu yana, Montreal’deki Uluslararası Sanat Yönetimi Okulu Sanat Yönetimi Yüksek Lisans Bölümü'nde de danışman olarak çalışmaktadır. ECF'in 2008 yılından beri her sene dağıttığı Princess Margriet Ödülü’nün, 2011-2014 yılları arasında üç sene art arda jüri üyeliğini yine Türkiye’den Rana Zincir Celal yapmıştır. Rana Zincir Celal, aynı zamanda Columbia Üniversitesi’nin bir inisiyatifi olan Columbia Global Centers’ın Türkiye şubesinde program yöneticisi ve Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu üyesidir.[6] Columbia Global’ın internet sitesine göre, Rana Zincir Celal, 1998-2000 yılları arasında Domini Social Investments şirketinde "yatırımcı ilişkileri ortağı", daha sonra da Ford Foundation’da "program ortağı" olarak çalışmıştır.[7]

Bu bilgilerden şu şekilde bir çıkarım yapabiliriz: Sanatın veya kültürün sembolik sermaye olarak örgütlenmesi, yönetim ve işletme disiplinlerine kaynamalarını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu disiplinlerde deneyimi olan otoritelere emanet edilmektedir. Bu otoritelerin fon dağıtımlarını yönetmesi, ödül jürilerinde bulunması, fonları sağlayan özel veya resmî organizasyonlarla bir şekilde kurumsal veya ideolojik olarak kesişmesi tesadüf değildir.

Fonlama ağlarının bir parçası da değişik ülkelerdeki yerel sanatçıların katıldığı atölyelerdir. ECF’in de üstünde durduğu, "Lab" yani laboratuvar veya "atölye" denen etkinlikler aracılığıyla, vakıf projelerinin yapılacağı yerdeki sanatçılara çağrı yapılarak biraraya gelmeleri ve projelerin özgül politikalarına göre, fonlayan kuruluşun belirlediği ‘iş’leri üretmeleri istenir. (Şahsen katıldığım bu "Lab"lerde dikkatimi çeken bir konu, baştan "sanatçı" tanımlamasıyla davet edilen sanatçıların, daha sonra "media maker", "video maker" gibi terimlerle anılmalarıdır. Kültür endüstrisinin yabancı olmadığı bu terimler, bir anlamda sanatçıyı bir kültür çalışanına indirgemektedir.)

Bu atölyelere örnek olarak, Açık Toplum Vakfı’nın, ECF’in kuruluşlarından Doc Next Network ile birlikte yürüttüğü, "Radical Democracy: Challenge for an Open Society"[8] etkinliğini verebiliriz. Bir video yarışması olarak tasarlanmış olan bu etkinlik, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde açık toplum ilkeleri yolunda bir duyarlılık, farkındalık oluşturma amacı gütmektedir. Avrupa Parlamentosu seçimleri için “sanatçılara (media maker), sosyal aktivistlere ve eleştirel düşünen herkese”[9] çağrı yapan bu yarışmaya baktığımızda, Türkiye gibi Avrupa Birliği’ne üye olmayan, dolayısıyla bu seçimlerle ilgisi olmayan  ülkelerden de video kabul edildiği görülmektedir. Amaç, bu ülkelerde de aynı ağlar içinde aynı kültürel politikaların benimsetilmesidir.

 

 

 

Kimin Avrupa'sı

Sonuç olarak şunu görebiliyoruz: Altmış yıl önce hayal edilmiş olan Avrupa’nın kurumları işliyor ve Avrupa’nın yayılmacı politikalarını adım adım yürürlüğe koyuyor – ekonomi ve politikanın ötesinde, özellikle kültür-sanat alanında. Ancak hayaller, küresel korporasyonlara, milyarder vakıflara, prenslere ait, halklara ve sanatçılara değil. Bir Avrupa hayal edilmiş 60 yıl önce, ama kimin Avrupa’sı?

 



Soros