Bastırılanın Geri Dönüşü: Le Corbusier ve Faşizm Tartışması

12/3/2019 / skopbülten / Uraz Aydın

Le Corbusier, 1887-1965

 

Düşünürlerin, sanatçıların, siyasetçilerin ölüm yıldönümleri için yapılan anmalar, söz konusu kişinin fikriyatını ve eserini yeniden gündeme getirmek, genç kuşaklara tanıtmak, tarihteki yerini vurgulamak gibi amaçlar gütmekle birlikte kimi zaman kamusal bir tartışmanın açılmasıyla farklı yönlere de kayma ihtimalini taşır. 2015 yılında Paris’te Centre Pompidou’da Le Corbusier’nin 50. ölüm yıldönümü için düzenlenen retrospektif serginin açılışı da, mimarlığın bu büyük isminin faşist çevrelerle ilişkisinin açığa çıkarılması ve mimarlık tarihi içindeki yerinin sorgulanmasının gölgesinde gerçekleşmişti. Ardı ardına yayınlanan bir dizi kitap ve makaleyle tartışma uluslararası boyuta taşınmıştı.

 

“Militan Faşizm” ve “Mimari Faşizm”

Estetik alanında akademisyen Marc Perelman, mimar François Chaslin ve gazeteci Xavier de Jarcy’nin 2015’te yayınlanan çalışmaları, Le Corbusier adıyla tanınan Charles-Édouard Jeanneret’in 1920’li yıllardan itibaren Fransız aşırı sağcı grupları ve yayınlarıyla iç içe olduğunu ortaya koyuyor.[1] Bu, konunun meraklıları için bilinmeyen bir siyasal yönelim teşkil etmemekle birlikte Le Corbusier’nin mimarlık ve şehircilik alanındaki modernist-ütopyacı namının[2] yanında çoğunlukla göz ardı edilmiş, “bastırılmış” bir bilgidir. Parlamenter demokrasiye olan hasmane yaklaşımı, otoriteye ve düzene dönük özlemi ve antisemitizmi, Corbusier’yi ülkenin ilk faşist partisi olan, Georges Valois’nun Le Faisceau’sunun yöneticileriyle dostluk ilişkisini kurmaya yöneltir. Mentoru ve dostu haline gelen hekim Pierre Winter, Devrimci Faşist Parti’nin kurucusu olacaktır. Yine çevresinden Hubert Lagardelle açık bir Mussolini hayranıdır ve Nazi işbirlikçisi Vichy hükümetinde çalışma bakanlığı yapacaktır. Plan, Prélude, L’Homme Réel gibi bu çevrelerle birlikte çıkardığı çeşitli yayınlara makaleleriyle katkıda bulunup sorumluluk üstlenen Le Corbusier de bir çeşit toplumsal hijyenizm ile örülü mimari anlayışını İtalya’nın faşist lideri Benito Mussolini’ye sunma girişiminde bulunur – başarısız olur. Yalnızca “Duce” değil Hitler ve Salazar da hayranlık beslediği liderler arasındadır. 1940’larda ise Fransız toplumunun hâlâ baş etmekte zorlandığı bir tarihsel uğrak olan Vichy rejiminde 17,5 ay boyunca şehircilik politikaları alanında sorumluluk üstlenmiştir.[3]


François Chaslin, Marc Perelman  ve Xavier de Jarcy’nin kitapları

 

Centre Pompidou’da açılan serginin düzenleyicileri arasında olan Le Corbusier Vakfı, bu “basitleştirici söylemlere” karşı, söz konusu yılların “özellikle karmaşık bir dönem” olmasından ötürü konuyu “sakin ve bilimsel bir yaklaşımla” ele alma çağrısında bulunur. Vakfa göre, büyük mimarın eseri “ideolojik varsayımlar temelinde ve kesin olmayan kanıtlarla” mahkûm edilmektedir ve bu aynı zamanda “on bir ülkede, dört kıtada onun ürettiği binalarda yaşayan ve çalışan on binlerce insanı göz ardı etmektir”. Ancak, Vakıf ve Centre Pompidou, 2016’da Corbusier’yi “kendi dönemi içinde” ele almak üzere bir kolokyum düzenleneceğini de açıklar.[4]

Bunun üzerine Marc Perelman, tepkilere cevaben “Le Corbusier’nin Mimari Faşizmi” adlı bir makale yayınlar; burada, Le Corbusier’nin estetiğinin döneminin en pozitivist ve gerici/reaksiyoner kavrayışlarına dayandığını, beden üzerinde bütünlüklü bir tahakkümü öngördüğünü ileri sürer.[5] Daha sonra, Kasım 2016’da imzacıları arasında faşizm tarihi uzmanı Zveev Sternhell’in de bulunduğu “Le Corbusier’nin İdeali Kışladır” başlıklı bir açık mektup yayınlanır.[6] Mektupta, Le Corbusier Vakfı ve Centre Pompidou ortaklığıyla düzenlenen kolokyumdan “fazla eleştirel” yazarların ayıklanması teşhir edilir; ayrıca, ünlü mimarın antisemitizmi, “parazit nüfus”tan arınmaya ve sağlıklı bedenler oluşturmaya dönük kentsel tasarımına atfedilen faşizan temeller bir kez daha hedef tahtasına oturtulur. Metnin imzacılarından, mimarlık felsefesi alanında çalışan ve Le Corbusier Vakfı ile dostane ilişkileri olan Simone Brott ise, Vakfın soruları karşısında mektuba imza atmasının nedenlerini açıkladığı uzun bir yazı kaleme alır; yazısında, iki tarafın da argümanlarını ele alır ve Le Corbusier’nin hem milliyetçi hem sosyalist kesimlerle olan ilişkisini Fransız faşizminin özgüllükleri bağlamında değerlendirir.[7]


Le Corbusier, Villa Savoye, Poissy, 1928. Fotoğraf: Paul Kozlowski

 

“Ne Heykel Ne Müze”

Daha yakın zamanda, 14 Şubat 2019’ta ise, Marc Perelman, Xavier de Jarcy, arkeolog Laurent Olivier ve mimar Daniel de Roulet imzasıyla yeni bir açık mektup yayınlandı.[8] Mektupta, Ocak ayında, Le Corbusier’nin inşa ettiği Villa Savoye’nın bulunduğu Paris yakınlarındaki Poissy şehrinde mimarın bir heykelinin, belediye meclisinin onayı alınmadan ve kamu fonundan 125 bin avroyla finanse edilerek dikilmesi protesto ediliyor:

 

Le Corbusier mimarlık tarihinde önemli bir rol oynadıysa da birçok yazısında Cumhuriyeti ve demokrasiyi yermiştir. Bir Aydınlanma düşmanı olan Le Corbusier 20 yıl boyunca Fransız faşizminin yol arkadaşı oldu. Şu cümleden anlaşıldığı gibi faşistler onu kendilerinden biri olarak görüyordu: “Le Corbusier’nin kavrayışı en derin düşüncelerimize tercüman oluyor” (Georges Valois, Le Nouveau Siècle, 29 Mayıs 1927).

 

Mimarın yönetiminde bulunduğu dergilerde Nazizmin övüldüğü ve Yahudi-Masonluğun mahkûm edildiği hatırlatıldıktan sonra, kendisinin “temizliğin uyanışı” olarak tanımladığı Şubat 1934’ün faşist kalkışmasına katıldığı vurgulanıyor. Bir çeşit kentçilik diktatörlüğü kurma hayaliyle Stalin’den Mussolini’ye bir dizi tirana yanaşmaya çalıştığı, hatta 1936 yılında bombalar altında yıkılmış olan Etiyopya’nın sömürgeleştirilmesi konusunda faşist İtalya’ya hizmet etmeyi önerdiği hatırlatılıyor.

Metinde Le Corbusier’nin çeşitli mektupları ve yazılarında yer alan antisemit ve Nazi yanlısı ifadeler de aktarılıyor: “Irkları itibariyle sinsi Yahudiler”, “küçük Yahudi yakında tabi kılınacak”, “sonradan görme muzaffer finans Yahudilerinin yükselme hırsı”… Vichy rejiminin Yahudi karşıtı uygulamalarını onaylayan Le Corbusier şöyle der: “Para, (bundan büyük ölçüde sorumlu olan) Yahudiler, Farmasonlar, hepsi adil yasaya katlanacaktır”. Yine Fransa’nın Nazi işgaline uğramasını şöyle değerlendirir: “Silahların mağlubiyeti bana Fransa’nın mucizevi zaferi olarak görünüyor. Silahlarla kazanmış olsak çürüme galip gelecek, temiz olan hiçbir şey yaşadığını iddia edemeyecekti”. Ve “bütün bu altüst oluşta, tek iyilik ışıltısı olan Hitler”i alkışlamaktan geri kalmayarak, Nazi Almanyası’nın liderinin gençliği seferber ederek inşa ettirdiği, “dünyanın en güzel, en görkemli otoyolları”na methiye düzer. Ünlü mimar, Naziler tarafından “barındırabileceği tüm nefret edilesi düşüncelerle birlikte ‘aşikâr modernizmin’ tedirgin edici mimarisinin” mahkûm edilmesine de destek çıkar. “Eğer piyasa samimiyse Hitler hayatını yüce bir eserle taçlandırabilir” ona göre, bu Avrupa’nın kentsel bakımdan yeniden düzenlenmesidir. Nazi işgaliyle işbirliğine gidip Yahudilerin toplama kampına gönderilmesini sağlayan Mareşal Petain’in “ulusal devrimi” ise olabilecek “en soylu hedeftir” Le Corbusier için.

Sanatçının kimliği ile eserlerin niteliğinin ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağı konusunda gayet net olan açık mektup şu cümlelerle sona eriyor:

 

Böylesine tiksinç fikirlere ve angajmanlara sahip birinin anısına kamusal alanda herhangi bir heykel dikilmemelidir. Üstelik Poissy Belediyesi’nin; Le Corbusier Vakfı’nın ve Kültür Bakanlığı vesayeti altında bulunan Ulusal Anıtlar Merkezi’nin katılımıyla bir Le Corbusier Müzesi kurma niyetinde olduğunu öğreniyoruz. Bir kez daha sanatçının ideolojik tercihleri el çabukluğuyla görünmez kılınarak kendisinin yüceltilmesi söz konusu olacaktır. Ulusal topluluğun, açık bir Cumhuriyet düşmanının anısını yaşatması kabul edilemez. Dolayısıyla Le Corbusier’nin heykel ve müze projelerine, Poissy kentinden veya devletten herhangi bir şekilde kamusal destek verilmemesini talep ediyoruz.



[1] Xavier de Jarcy, Le Corbusier. Un fascisme français, Albin Michel, 2015; Marc Perelman, Le Corbusier. Une froide vision du monde, Michalon, 2015; François Chaslin, Un Corbusier, Seuil, 2015. Ayrıca 2018’de Xavier de Jarcy ve Marc Perelman, Le Corbusier, zones d’ombre isimli kitabı derlemiştir (Éditions Non Standard).

[2] Bkz. Aykut Köksal, “Açık Bir Metin Olarak ‘Şehircilik’”, http://www.e-skop.com/skopbulten/acik-bir-metin-olarak-sehircilik/2277

[5] Marc Perelman, “Le fascisme architectural de Le Corbusier”, https://www.lemonde.fr/idees/article/2015/05/14/le-corbusier-ou-le-corps-ecrase_4633491_3232.html

[6] Simone Brott, Xavier de Jarcy, Daniel de Roulet, Marc Perelman, Zeev Sternhell. "Le Corbusier’s Ideal is a Barracks", https://www.versobooks.com/blogs/3034-le-corbusier-s-ideal-is-a-barracks

[7] Simone Brott, “The Le Corbusier Scandal, or, was Le Corbusier a Fascist?” https://eprints.qut.edu.au/114569/8/114569.pdf

[8] Xavier de Jarcy, Daniel de Roulet, Laurent Olivier, Marc Perelman “Le Corbusier, l’ami des fascistes, ne mérite ni statue, ni musée", https://alencontre.org/societe/histoire/histoire-le-corbusier-lami-des-fascistes-ne-merite-ni-statue-ni-musee.html 

mimarlık, Le Corbusier