/ Çağdaş Estetik / Estetik ve Çağdaş Sanat

9/8/2012 / skopbülten / Kemal İz

Armen Avanessian ve Luke Skrebowski editörlüğünde yayına hazırlanan Aesthetics and Contemporary Art (Estetik ve Çağdaş Sanat), yalnızca çağdaş sanatın çağdaşlığını tartışmaya açmakla kalmayıp, aynı zamanda çağdaş sanat ve estetik arasındaki ilişkiyi de konu edinen bir çalışma. Sternberg Press tarafından 2011 yılında yayınlanan ve on dört makaleden oluşan kitapta, çoğunluğunu felsefecilerin oluşturduğu; ama aralarında sanat tarihçileri, eleştirmen ve sanatçıların da bulunduğu disiplinler aşırı bir yazar kadrosu, içinde bulunduğumuz ve ‘çağdaş’ olarak nitelenen dönemde sanat ve estetik arasındaki ilişkiyi tartışmaya açıyor.[1]

Kitabın içeriğinin büyük bir bölümü, 13-14 Mart 2008 tarihlerinde Londra’da düzenlenmiş olan ‘Estetik ve Çağdaş Sanat’ başlıklı uluslararası konferansta sunulmuş metinlerden oluşuyor. Kitabın yazar kadrosunun çoğunluğunu da söz konusu konferansı ortak olarak düzenleyen iki akademik enstitü olan Modern Avrupa Felsefesi Araştırma Merkezi (Centre for Research in Modern European Philosophy) ve ‘Estetik Deneyim ve Sanatsal Sınırların Çözülmesi’ Araştırma Merkezi’nin (Collaborative Research Centre ‘Aesthetic Experience and the Dissolution of Artistic Limits’) üyeleri oluşturuyor.

Farklı disiplinlerden gelen ve farklı kuramsal arka planlara sahip yazarlar, estetik ve çağdaş sanat ilişkisine farklı yönlerden yaklaşarak, okuyucunun konuya ilişkin farklı bakış açıları geliştirmesinin önünü açıyorlar. Bu amaçla, kitapta yer alan makalelerin düzenlenmesinde genelden özele giden bir tutum izlendiği görülüyor. Kitabın ilk iki makalesi olan ve ayrıntılarını aşağıda bulabileceğiniz Christoph Menke ve Armen Avanessian’ın çalışmalarında estetik ve çağdaş sanat ilişkisi felsefi ve tarihsel bağlamda ele alınıyor. Gerek Menke’nin felsefe, estetik ve çağdaş sanat arasındaki ilişki ağını tarihsel bir bağlama oturtarak irdelemesi, gerekse Avanessian’ın ‘form’ kavramıyla ilgili olarak sunduğu hem felsefi hem de tarihsel nitelikteki okuma, diğer çalışmaların yorumlanması için sağladıkları kuramsal arka plan bakımından oldukça önemli görünüyor.

Bu makaleleri takip eden Éric Alliez, Sebastian Egenhofer ve Peter Osborne’nun çalışmaları da konuya ilişkin tarihsel yaklaşımı derinleştirerek, meselenin sanat tarihi içinde nasıl yankılandığını ortaya koyuyorlar. Bu bağlamda Alliez, sanat ve estetik arasındaki ilişkiyi ‘imge’ sorunu üzerinden, Manet’den Duchamp’a kadar izlerken; Egenhofer, Duchamp sonrası maddesellik tartışmalarını duyusal ve kavramsal olan arasındaki karşıtlık üzerinden değerlendiriyor. Bir örnek olay incelemesi olarak yorumlanabilecek Osborne’nun çalışmasındaysa, Atlas Grubu’nun sanatsal pratikleri sanat yapıtının ontolojisi bağlamında değerlendiriliyor.

John Rajchman, Stewart Martin ve Art & Language (Sanat & Dil) grubunun çalışmalarındaysa, çağdaş sanat meselesi küreselleşme ve ekonomi açısından ele alınarak kapitalizm, şirketleşme ve çağdaş sanat ilişkisi tartışmaya açılıyor. Özellikle Stewart Martin ve Art & Language (Sanat & Dil) grubunun ekonomiyle bağlantılı olarak çağdaş sanat ve direniş (resistance) ilişkisine yaptığı vurgular dikkate değer.

Kitabın içeriğini oluşturan son dört makaledeyse çağdaş sanat ve estetik ilişkisine daha pratik bir açıdan yaklaşılıyor. Dorothea von Hantelmann, sergileme pratiklerini küreselleşen sanat dünyası açısından değerlendirirken, Pamela M. Lee küratörlük ve bienal meselelerini odağına alıyor. İki yazar da gerek sergileme, gerekse bienal formatının Batılı olduğunu ve söz konusu formatların başarılarının piyasayla ilişkilerinden ileri geldiğini öne sürüyorlar. Brian Holmes’un çalışmasıysa sanat, kent deneyimi ve gündelik yaşam ilişkisinin izlerini sürerek bir aktivist sanat tasarısı olan Eva ve Franco Mattes’in Nikeground adlı yapıtını inceliyor.    

Kitap için hazırladıkları giriş yazısında estetik ve çağdaş sanatın neden ilişkilendirildiği sorusundan yola çıkan Avanessian ve Skrebowski, bu sorunun yanıtlanabilmesi için iki terimi de içeren bir sorgulamanın yapılması gerektiğini belirtiyorlar. ‘Postmodern’ kavramının eskimeye yüz tuttuğunu; ancak uygun bir yedeğinin de bulunamadığı koşullarda ‘çağdaş’ kavramının, sanat bağlamında ‘güncel’i karşılamak için kullanıldığını öne süren Avanessian ve Skrebowski, buna rağmen çağdaş sanatın ‘çağdaşlığının’ (contemporaneity) belirlenmesi zor bir özellik olduğunu vurguluyorlar. Avanessian ve Skrebowski’ye göre ‘çağdaş sanat’, 1990’larda ortaya çıkmaya başlayan post-postmodern sanata karşılık jenerik bir ad.

Sanatın, estetiğin ve dolayısıyla sanat ile estetik arasındaki ilişkinin zamanla değişen karakteri nedeniyle sanatın ‘çağdaş’ durumunun kavranmasının tarihsel bir görev olduğunu belirten Avanessian ve Skrebowski’nin hazırladıkları derlemede, yalnızca sanat ve estetiğin birbirleriyle olan ilişkisi değil; bu ilişkinin tarihsel koşulları da gündeme getiriliyor. Bu çerçevede Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’nde felsefe profesörü olan Christoph Menke, Not Yet. The Philosophical Significance of Aesthetics (Henüz Değil. Estetiğin Felsefi Anlamı) başlıklı makalesinde sorgulanması gerekenin yalnızca estetiğin sanatla ilişkisi olmadığını, estetiğin felsefeye olan uygunluğunun da değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Estetiğin felsefede ortaya çıkışının önkoşullarını ve sonuçlarını tartışmaya açan Menke, ‘estetik’ meselesiyle ilgilenmenin felsefe için ne anlama geldiği sorusundan yola çıkarak, estetiğin felsefe içindeki yerinin tartışmaya açılmasının bizzat felsefenin tartışmaya açılması olduğu sonucuna varıyor.

Aesthetics of Form Revisited (Yeniden Ziyaret Edilen Formun Estetiği) başlıklı çalışmasıyla Armen Avanessian, bir disiplin olarak estetiğin hem üretim kuramlarını hem de algı ve alımlama kuramlarını inceleyerek, ‘form’ kavramının tarihsel bir okumasını ortaya koyuyor.

Modern sanat düşüncesinin imgeyi sorunsallaştırmasıyla sanatın ‘estetik’ kimliğinde bir kriz yarattığını öne süren Éric Alliez, Undoing the Image (Signposts of a Research Programme) (İmgeyi Yıkmak (Bir Araştırma Programının İşaret Levhaları)) adlı çalışmasında çağdaş sanatın kaynağını da –Duchamp ve Matisse tarafından iyiden iyiye derinleştirilen– bu estetik imge düşüncesinden kopuşta buluyor. Kingston Üniversitesi Modern Avrupa Felsefesi Araştırma Merkezi’nde (Centre For Research in Modern European Philosophy) çağdaş Fransız felsefesi profesörü olan Alliez’e göre çağdaş sanat, kimliğini modern sanat tarafından başlatılan krizin daha da köktenci bir durum kazanmasında buluyor. Modern sanat düşüncesinin, imge meselesini nasıl sorunsallaştırdığını Manet – Seurat – Cezanne üzerinden kısaca tartıştıktan sonra Matisse – Duchamp hattına geçen Alliez, imge krizinin derinleştirilmesini resim formundan kopuş üzerinden okuyor. Son olarak Gordon Matta-Clark’ın mimari müdahalelerine (interventions) yer veren Alliez, meseleyi farklı bir açıdan değerlendiriyor.

Basel Üniversitesi’nde Çağdaş Sanatlar Profesörü olan Sebastian Egenhofer, çağdaş sanat meselesine ‘maddesellik’ (materiality) kavramı üzerinden yaklaşıyor. Aesthetic Materiality In Conceptualism (Kavramsalcılıkta Estetik Maddesellik) başlıklı çalışmasına, estetiğin geri dönüşüyle imlenen çağdaş sanat ve 1960’ların ‘kavramsal’ pratikleri arasındaki karşıtlık savını sürdürmeye ne ölçüde istekli olduğumuz sorusuyla başlayan Egenhofer, yanıtlama girişimini “kavramın genelliği ve yapıtın tekilliği” düşünceleri üzerine kuruyor. Egenhofer’in temel savınıysa; Dan Graham, Lawrence Weiner, Robert Barry ve Michael Asher gibi kavramsal sanatçıların işleriyle desteklediği, estetik deneyimin oluşturulmasında duyusal ve kavramsal olan arasındaki dolayımın önemi düşüncesi oluşturuyor.

Kingston Üniversitesi’nde Modern Avrupa Felsefesi profesörü olan Peter Osborne, The Fiction of the Contemporary: Speculative Collectivity and Transnationality in The Atlas Group (Çağdaşın Kurgusu: Atlas Grubu’ndaki Spekülatif Kolektivite ve Ulusaşırılık) başlıklı makalesinde ‘çağdaş’ı, mevcudun gerçek olmayan zamansal ve uzamsal birlikteliği sorunu olarak değerlendirmeyi seçiyor. İlk olarak sanat yapıtının tarihsel ontolojisini inceleyen Osborne, ardından sanatsal otoritenin nasıl kurgusallaştırıldığını ve sanatsal kurguların nasıl kolektifleştirildiğini Atlas Grubu’nun işleri üzerinden değerlendiriyor.

“Çağdaş nedir?” sorusunun “Küresel nedir?” sorusundan ayrılamaz olduğu ön kabulünden hareket eden ve Columbia Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde profesör olan John Rajchman, küresel bir sanat tarihinin olanaklılığının izini sürüyor. Rajchman, The Contemporary: A New Idea? (Çağdaş: Yeni Bir Düşünce mi?) adlı makalesinde ‘çağdaş’ (contemporary) ve ‘çağdaşlık’ (contemporaneity) kavramlarının kullanımına ilişkin birbirleriyle ilişkili iki bileşenden oluşan bir varsayımda bulunuyor. Bu bileşenlerden ilkine göre ‘çağdaş’, modernle, modernizmle, modernlikle ve dolayısıyla postmodernizmle karşıtlık içindedir. İkinci bileşene göreyse ‘çağdaş’ olanla küresel olan birbirinden ayrılamaz durumdadır. Çağdaş sanatın gelişimini 1968 ve 1989 gibi kilit dönüm noktaları bağlamında değerlendiren Rajchman, modernden ‘çağdaş’a olan tarihsel dönüşümün, beraberinde getirdiği sanatsal dönüşümün tarihinin yazılmasını talep ettiğini belirtiyor.

Middlesex Üniversitesi’nde Modern Avrupa Felsefesi ve Estetik & Sanat Kuramı bölümlerinde dersler veren Stewart Martin, Short Treatise on Art (Sanat Üzerine Kısa İnceleme) adlı makalesinde, çağdaş sanatla birlikte iyiden iyiye açığa çıkmış olan sanat-ekonomi ilişkisini odağına alarak, çağdaş sanatı anlamak için onun kapitalizmle olan ilişkisinin de anlaşılmasının büyük önem taşıdığını öne sürüyor. Öyle ki, Martin’e göre, sanatın kapitalizmle olan ilişkisine dair sorular sormadan, sanatın kendisine ilişkin sorular sormak havada kalan bir eyleme dönüşüyor. Martin’in bu düşüncesinin altında yatansa, sanatın varoluşunun, sınırlarının ve olanaklılığının kapitalizminkilerle bir arada olduğu düşüncesi. Kapitalizmin, içinde geliştiği dünyayı belirleyerek, sanatın üstünde de egemenlik kurduğunu belirten Martin, sanatın zorunlu olarak muhalif olduğunu ve sanatın kendine yönelik sorgulama ediminin kapitalizmin kendisinin sorgulanmasına yönlendirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Bu noktada komünizmin sanat için esas olduğu savını öne süren Martin, sanatın komünizmle olan ilişkisinin de, kapitalizme muhalefette önemli bir alan sahibi komünizmle olan ilişkisi dolayısıyla sorgulanması gerektiğini belirtiyor.

Art & Language (Sanat & Dil),  1960’ların sonlarında İngiltere’de, aralarında Terry Atkinson ve Michael Baldwin gibi sanatçıların da bulunduğu bir grup kavramsal sanatçı tarafından kurulan bir sanatçı işbirliği. Bu grubun üyelerinden Michael Baldwin, Charles Harrison ve Mel Ramsden tarafından kaleme alınan Feeling Good: The Aesthetics of Corporate Art (İyi Hissetmek: Şirket Sanatının Estetiği) adlı makalede, çağdaş sanat ve sermaye arasındaki ilişki kurumsal sanat kuramı üzerinden değerlendiriliyor.

Sanat tarihçisi Dorothea von Hantelmann, The Rise of the Exhibition and the Exhibition as Art (Serginin Yükselişi ve Sanat Olarak Sergi) başlıklı çalışmasında, Batının sergi formatının küresel ölçekte nasıl benimsendiğinin ve küresel olarak nasıl dağıtıldığının izlerini sürüyor. The Invisible Hand of Curation (Küratörlüğün Görünmez Eli) başlıklı çalışmasıyla bir diğer sanat tarihçisi Pamela M. Lee ise bienal ve küresel sanat dünyası ilişkisini tartışmaya açıyor.     

 

      

              



[1] Armen Avanessian ve Luke Skrebowski (ed.), Aesthetics and Contemporary Art, (Berlin: Sternberg Press, 2011).

çağdaş estetik