Doğu ve Batı Perspektifi: Paolo Ucello'nun Sanatı

29/12/2018 / skopbülten / Bülent Ecevit

Her iyi ressam perspektifi doğru kullanabilir. Hele, 16. yüzyıldan beri perspektifi doğru kullanmak marifet olmaktan çıkmıştır. Ama, Paolo Ucello’nun elinde perspektif, doğru kullanılmaktan öteye geçiyor.

Ucello’da perspektif bir güzellik unsurudur; bazen sanatın gayesidir; hatta bazen tabiatın izahı, tahlili, tahlilden sonra da tecritçi bir anlayışla yeniden terkibi için bir vasıtadır.

Bir, Batı’nın anladığı natüralist perspektif vardır, bir de Bizans’tan başlayarak Doğu’nun anladığı mistik perspektif...

Birincisinde, dış dünya bizden uzağa gittikçe daralır. İkincisinde, bizden uzağa gittikçe genişler. (Tagore, “kalbin perspektifinde uzaklık genişler,” diyor.)

Birincisinde dış dünyayı sadece görmek, ikincisinde dış dünyayı, kendi idrakimizle yeniden yaratmak halindeyizdir; yani ikincisinde dış dünya bizden, bizim gözlerimizden sudur eder vaziyettedir ve dış dünyanın düğüm noktası bizizdir.

Aslında birincisi ile ikincisi, yani natüralist perspektif ile mistik perspektif birbirlerini nakzetmezler [yadsımazlar]. İkisi de doğrudur. Biri madalyonun bir yüzü, diğeri öbür yüzüdür.

Birincisi doğrudur, çünkü madem eşya bizden uzaklaştıkça küçülüyor, o halde perspektifin, karşımızdaki bir nihai noktaya doğru daralan iki hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.

İkincisi de doğrudur çünkü madem gözlerimiz bir bakışta geniş bir ufuk hattını kavrayabiliyor o halde, [...] karşımızdaki dış dünyadan gözlerimize doğru daralan [...] hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.

Birincisinde dış dünya bizi kavrıyor, ikincisinde biz dış dünyayı kavrıyoruz.

İkisinin birden olabileceğine inananlar, yani dünya görüşümüzde bir Doğu-Batı sentezi yapabilenler için mesele, iki perspektifi birden verebilmektedir.

Ucello buna ilkin San Romano Bozgunu’nda teşebbüs etmişti; (San Romano Bozgunu’nu tam anlayabilmek için bu seriyi vücuda getiren üç tabloyu yan yana görmek gerekir; çünkü üç tablonun da kendi başlarına birer perspektif düzeni olmakla beraber, üçü yan yana getirildiği zaman müşterek bir perspektif düzeni ortaya çıkar.)

 

Paolo Ucello, “San Romano Muharebesi” üçlüsünün ilk parçası: “Niccolò da Tolentino Floransa Askerlerine Önderlik Ediyor”, Londra National Gallery. Kaynak: nationalgallery.org.uk

 

Paolo Ucello, “San Romano Muharebesi” üçlüsünün merkez parçası: “Floransa Ordusu Önderi Niccolò da Tolentino, Siena Ordusunun Lideri Bernardino della Carda’yı Attan Düşürüyor”, Uffizi galerisi. Kaynak: uffizi.it

 

Paolo Ucello, “San Romano Muharebesi” üçlüsünün son parçası: “Micheletto da Cotignola’nın Taarruzu”, Louvre Müzesi. Kaynak: louvre.fr/en

 

Fakat Ucello bu ilk teşebbüste gayesini ancak bir dualite'ye, ikiliğe başvurarak başarmak istemiş, resmin ön planında Batı perspektifi, arka planında Doğu perspektifi kullanmıştı. Yani ön planda uzaklık daralmakta, geri planda ise geniş durmaktadır (bu, geçen sayıda klişesini koyduğumuz birinci San Romano Bozgunu tablosunda da görülebilir). O yüzden resmin ön ve arka planlarında tarz değişmektedir.

Bu sayıda klişesini bastığımız Av tablosunda ise (eldeki bilgiye göre Ucello’nun en son eseri), San Romano Bozgunu’ndaki tarz ikiligi kalkmıştır.

Bu resimde ana perspektif karşılıklı iki nihai noktaya doğru daralır: Biri, orta hizada en geri plandaki geyiğe, diğeri de gene orta hizada en ön plandaki –ayakları açık, elinde mızrağı ufkî duran– adama doğru...

Beyaz mızraklardan bazısı gözümüzü resmin iki köşesine –yani resimdeki ufuk çizgisinin iki ucuna– bazısı da ortasına ve derinine doğru çeker.

Önden arkaya kadar tablonun bütün planlarında, aşağı yukarı eşit aralıklarla dikili ağaçlar vardır. Perspektifin hem öne hem arkaya doğru daralmasında bu da rol oynamaktadır.

 

Ucello, “Av”, Ashmolean Müzesi

 

Atlılar da gözümüzü dizilişleriyle iki uca, hareketleriyle derinlemesine ortaya yöneltmektedirler.

Resim bir ormanı gösteriyor: ağaçlı bir ormanı. Böyle bir ormanda sayısız perspektif imkânları vardır. Nitekim, resim ön planda dört ağaçla üç eşit parçaya bölünmüştür; üç parçadan her birinin kendine mahsus bir perspektifi vardır; ona rağmen gözümüzü geri planın en ortasında teksif etmekte güçlük çekmiyoruz. Resim bütün o sayısız perspektif imkânlarını tek bir perspektife bağlayabilmiştir. Bunu emniyet altına almak için, resmin sağ yanına, önden ortalamasına geriye doğru daralan bir çizgi mi uzatmak lazımdır? Ancak zamanımız ressamlarından umulacak cesaretle Ucello bu çizgiyi uzatır! Ama bu çizgi tabiatta bir mana taşıyormuş, taşımıyormuş, orası Ucello’yu ilgilendirmez.

Perspektifin çoğu zaman farkında olmadığımız bir özelliği de vardır: İzafi oluşu... Yani perspektif bizatihi mevcut değildir; onu bizim gözlerimiz, bizim gözlerimizin bakması vücuda getirir. O halde en doğrusu, resimde perspektifi statik değil, hareket halinde, doğuş, yaratılış, vücuda geliş halinde vermektir.

Av tablosunda Paolo Ucello bunu da yapmıştır: Kovalayan tazılar ve kaçan geyiklerle perspektif harekete getirilmiştir; o tazılarla o geyikler perspektifi örmede, dokumadırlar.

Tazıymış, geyikmiş, insanmış, Av resminde Ucello bunları düşünmüyor artık. Bu resimde insan, resmin dışındadır.

Çünkü mevzu, insanın dünyayı idrakidir. Dünyayı idrakimiz, bu resimde, geometrik esaslarına irca olunmuştur. Onun için Ucello bu resimde müşahhas [somut] varlıklarla değil, mücerret [soyut] şekillerle ilgilidir. Yüzlerin ifadesiz, vücutların stilize oluşu bundandır.

Yoksa, zamanında hiç kimse, insanları ve hayvanları natüralist tarzla resmetmeye Ucello kadar kadir değildi.

Marcel Schwob’un dediği gibi, Ucello, bir simyacıya benziyordu.

 

Hem insan tavırlarını hem de her türlü hayvanları ve hareketleri çizerdi; bundan maksadı, onları basit hatlara irca etmekti. Sonra, maden, ve organ halitalarını [alaşım] biraraya boşaltıp kazanda onların altın haline gelişine bakan bir simyacı gibi, Ucello, bütün bu şekilleri, şekil potasına boşaltırdı. Birleştirir, terkipler yapar, eritirdi; böylece onları bütün diğer şekillerin esası olan o sade şekle inkılap ettirmek istiyordu.[1]

 

Satıhta kalabilmenin huzurunu kaçırmak istemeyenler bütün bunları acemiliğe vermeyi tercih etikleri için, San Romano Bozgunu olsun, Av olsun, yakın zamana gelinceye kadar, Paolo Ucello'nun gençlik, tecrübesizlik devri eserlerinden, asıl gençliğinde yaptığı natüralist resimler ise olgunluk devri eserlerinden sayılırdı. Öyle olmadığı ancak 20. yüzyıl başlarında meydana çıkabilmiştir.[2]

Paolo Ucello çapındaki adamların ölçüsüyle olgunluk nedir, acemilik nedir, bunların anlaşılabilmesi için, bazen böyle asırlarca beklemek gerekiyor işte!

Paolo Ucello, bir insanlık ömürde asırların tekâmülünü getirmiştir.

Thornton Wilder'in Androslu Kadın romanında bir söz vardır: “Sürüsünden ayrılan kuzu, bir günde çok yıllar yaşar, güneş batarken de yaşlanmış bir halde ölür!”

Paolo Ucello da sürüsünden ayrılmış kuzuydu; bir ömürde asırlarca yaşadı. “Güneş batarken” de, vergi kâğıdı altına şu satırları yazıyordu: “Yaşlı bir insanım; geçim yolum yok; karım hasta, ben de artık çalışamıyorum.”

Vergi dairesine bu kâğıdı yolladıktan az sonra, 12 Aralık 1475 günü, Paolo Ucello, yoksul odasında ölmüştür. Vasari’nin dediğine göre, Ucello, bazen bu odaya bir tarik-i dünya gibi haftalarca kapanır, perspektifle uğraşırmış. Karısı, biraz dinlenmesi için ısrar ettikçe, o, “Ah şu perspektif ne tatlı şey!” diye cevap verirmiş.

Öldüğü zaman, sımsıkı kapalı avucunda, küçük, yuvarlak bir kâğıt bulmuşlar; kâğıt, birbirini kat eden çizgilerle doluymuş; bu çizgiler merkezden başlayıp muhite gidiyor, sonra muhitten gene merkeze dönüyormuş!

 

Bülent Ecevit’in 30 Eylül 1951’de Pazar Postası’nda yayınlanan yazısı. Kaynak: ecevityazilari.org



[1] Marcel Schwob’un, Transition dergisinin 5. sayısında çıkan “Paolo Ucello” başlıklı yazısından.

[2] San Romano Bozgunu’nun asıl tarihi (1457-58), Monthly Review dergisinin 1901'de çıkan bir sayısında Herbert Horne’un bir makalesiyle ortaya konmuştur. O zamana gelinceye kadar bu resimleri 1432'de (Marangoni) hatta 1416’da (Crowe ve Cavalcaselle) yapılmış sananlar bile vardı. Av tablosunu da mesela Marangoni ve Van Marle, 1436'dan önce yapılmış sanıyorlardı. Gerçekte 1460'tan sonra yapıldığı, ancak son zamanlarda anlaşılabilmiştir.

sanat tarihi, perspektif