Edebi Üretim Teorisi Üzerine

 

Macherey’nin Edebi Üretim Teorisi kitabı Fransa’da ilk kez 1966’da yayınlandı. Macherey, Marksist filozof Louis Althusser’in öğrencisi ve onun felsefi tasarısını benimsiyor. Althusser bilindiği gibi ideolojinin neliğiyle, özellikle de gerçekliğe dair temsillerin karmaşık belirleyenlerini gizleyen ampirizm ve idealizm biçimleriyle (Marksist versiyonları da dahil) ilgileniyordu. Macherey, Althusser’in bu tasarısını, edebiyat teorisi ve eleştirisi alanına yayıyor.

Macherey’ye göre edebiyat hiçbir zaman göründüğünden ibaret değil. Edebiyat eserlerinin, ideolojik belirleyenleri doğrultusunda yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Geleneksel Marksist eleştiride ideoloji, kolaylıkla doğrulanabilecek bir hakikatin karşısına konarak, yanlış bilgi olarak değerlendirilir. Macherey’ye göre ise (Althusser de böyle düşünür) ideolojiden kaçış yoktur. İdeoloji, maddi güçlerin yanı sıra işleyen bir tarihsel güçtür. Edebiyatın önemi, belirlenmiş bir temsil içerisinde, deneyimi biçimlendiren söylem akışını gözler önüne sermesine dayanır. Bu bitimsiz akışı kendi bünyesinde tortulaştıran eser, belli bir tarihsel dönemin ideolojisini karakterize eden süreksizlikleri ortaya çıkarır. Macherey, edebiyatın “merkezsizliğini” ve birbirinden farklılık gösteren nitelikler taşıdığını kabul ettiğimiz zaman, eserin gösterdikleri hakkında bilimsel bir bilgiye ulaşabileceğimizi öne sürer.  

 

 

 

Kitabın “Birkaç Temel Kavram” başlıklı birinci kısmında Macherey, geleneksel, avangard ve (dolaylı olarak) en çok bilinen Marksist edebiyat teorilerini eleştiriyor. Metni tekrarlamaktan öteye gitmeyen ampirik yaklaşımların eser hakkında bilgi vermediğini iddia ediyor. Dahası, bir edebiyat eserinden yapılan özetlerin, zararsız gibi görünseler de, metnin amaçladığı varsayılan temel veya normatif bir mesaj formüle ederek ister istemez metni çarpıttığını söylüyor. Eseri tamamlanıp bitirilmiş bir tasarı gibi ele alan ampirik yaklaşımlar, onu üreten tarihsel belirlenimlerin birlikteliğinden oluşan karmaşık durumu göz ardı etmekle kalmıyor, bizzat metnin açıkça teşhir ettiği çatışmalı işleyişi de ihmal ediyor Macherey’ye göre; oysa her metinde daima bir anlam çatışması söz konusudur. Yapısalcı derinlemesine okumalar ise eseri, arkasında yattığı varsayılan kendi kendine yeterli bir modele indirgiyor. Bu tür okumalar, eserin yazılışındaki uyuşmazlıkların işaret ettiği zenginliği ortadan kaldırıyor. Gerek ampirik gerek idealist teorilerde, edebiyatın en açıklayıcı özelliği, yani süreksizliği, çeşitliliği, uyuşmazlıkları ve çoksesliliği, geri plana atılıyor. Oysa ideolojik açıdan baskı altına alınmış unsurlar, bu süreksizlik patlamalarında geri döner.

Macherey’ye göre hiçbir edebiyat eseri masum veya kendiliğinden değildir; ama baştan aşağı güdümlü bir tasarının ürünü de değildir. Edebiyat üst-belirlenmelerle doludur, çözülmeyi bekleyen çelişkilerin ve farklı belirlenimlerin gerilimli birlikteliğinin ürünüdür (birkaç örnek vermek gerekirse, geçmişten devreden edebiyat formları, betimleme tarzları mevcudu, yayıncılığın durumu, okurlarla kurulan iletişim sistemi, genel ideoloji, yazarın kendi ideolojik bakış açısı ve edebiyat dışı temsiller). Edebiyat eleştirisinin görevi, eseri oluşturan –Macherey buna eserin üretim süreci diyor– farklılaşmaları (ki bunlar genelde açıkça var olmaz) eklemlendirmektir.

Fakat bu eklemlendirme kolay ve basit bir iş değildir. Herhangi bir eserde hangi belirlenimlerin öncelikli olduğuna karar vermeyi sağlayacak yapısal bir sistem yoktur, çünkü her üretimin kendine ait bir biçimlenişi vardır. Herhangi bir zamanın veya coğrafyanın genel ideolojisi kendi içindeki tutarsızlıkların yarattığı çatlakların damgasını taşır; kaldı ki, ideolojiyi bütün yönleriyle içinde barındırabilecek bir temsil de olamaz. İdeolojiler çelişkilerini açıkça sergilemeledikleri için sorun daha da karmaşıklaşır. İdeolojiler baskı üzerinden korunur: düşünülmesine ya da ifade edilmesine izin veremeyecekleri şeyler üzerinden. Bu baskılar sadece “sessiz hudutlar”da, bir ideolojinin bilince çıkaramadığı veya ifadesine izin veremediği şeylerin sınırında belirir. Bu “sessiz hudutlar”, ancak bir edebi üretim içerisindeki süreksizlikler kendini göstermeye zorlandığı zaman gözle görülür hale gelebilir.

 

  

 

Macherey kitabın ilk kısmında tezini teorik çerçevede kuruyor; sonraki iki kısımda ise somut uygulamalara yer veriyor. “Birkaç Eleştiri” başlıklı ikinci kısımda, Lenin’in Tolstoy’la ilgili eleştirel yorumları değerlendiriliyor. Macherey, Tolstoy’un “devrimin aynası” olduğunu söyleyen Lenin’in bu yorumunu ele alıyor. Ayna kavramı Marksist eleştiride çok yanıltıcı biçimde kullanılmış, edebiyat ile gerçeklik arasında basit denklikler kurulmasına sebep olmuştur. Macherey, Lenin’in Tolstoy hakkındaki değerlendirmelerinin hiçbir noktada böyle basit bir homolojiye işaret etmediğini gösteriyor. Nesnel gerçeklik (Marksist-Leninist teoride dendiği gibi), edebi temsilin alanı değildir; dahası Tolstoy’un kendi ideolojik bakışı da dünyayı belli bir açıdan görür. Dolayısıyla Tolstoy’un yansıttığı, nesnel gerçeklik değil, köylülerin bölünmüş bağlılıkları, koşullara yönelik öfkeye damgasını vuran süreksizlik, ve buna gösterilen tevekküle dayalı tepkidir. Bu bakımdan Tolstoy’un eserleri, 1905’teki hüsran ve yılgınlıkları yaratan koşulların aynasıdır. Nitekim Lenin de, Tolstoy’un eserlerinin bu ideolojiye dair bilgiyi ulaşılabilir kıldığını anlatmak istemiştir. “Edebi Analiz, Yapıların Mezarı” başlığını taşıyan ikinci bölüm, başta Barthes olmak üzere yapısalcılığın eleştirisi. Macherey, yapısalcılığın bir edebiyat eserindeki farklı unsurların karmaşıklığını, eserin üstüne giydirilen bir modele indirgediğini öne sürüyor. Bu durumda eser, gerçek anlamı oluşturduğu varsayılan birleşik bir yapının detaylandırıldığı ikincil –ve bu yüzden kusurlu– bir şeye indirgeniyor. Macherey’ye göre bu anlatımsal birlik anlayışı tarihi yok sayıyor ve edebi temsilin asıl özelliği olan tarihsel ideolojiler içerisindeki çatışmanın üstünü örtüyor.  

“Birkaç Eser” başlıklı üçüncü kısımda ise, Jules Verne, Borges ve Balzac üzerine üç deneme yer alıyor.

Macherey’nin çalışması son derece zor. İdeolojiyi, kendi sınırlarını ve bu sınırların belireceği araçları sistemli biçimde bastıran bir şey olarak kavramlaştırmak, eleştirel teorinin ve tarihsel kavrayışın önünde yeni alanlar açıyor. Her eserin üretim sürecini kendi özgül tarihsel belirlenimleri içerisinde açıklama çabası, büyük titizlik gerektiren bir ölçüt, ve çok kapsamlı bir tarihsel incelemeyi gerektiriyor. Macherey’nin okumaları, teorisinin hakkını verir nitelikte. Fakat tamamlanmış bir teori değil bu – kitabın başlığı Bir Edebi Üretim Teorisine Doğru olmalıymış. Kitaptaki ana temalar (üst-belirlenme; ideolojinin eksik olan şeylerle kurulması; uyuşmazlıklardan oluşan metin, gibi) eşit biçimde işlenmemiş ve birbirleriyle ilişkileri net değil. Macherey’nin bazı konulardaki sessizliği ise manidar: Örneğin Freud (veya Lacan) bu incelemenin neresinde; bu teorinin, bazı noktalarda önemli ölçüde esinlenilmiş olduğu görülen Foucault ve Derrida’nın eserleriyle ilişkisi nedir; böyle bir teorinin ne gibi politik içerimleri vardır?

 

Stephen Zelnick’in, 1979’da Macherey’nin Edebi Üretim Teorisi kitabının İngilizce çevirisinin yayınlanması üzerine yazdığı yazıdan kısaltılarak çevrilmiştir, The Journal of Aesthetics and Art Criticism, cilt 38, sayı 2 (Kış, 1979).