Eleştirinin Rafa Kaldırıldığı Bir Çağda Hans Haacke Yolundan Şaşmıyor

 

 

Hans Haacke’nin, iş adamı ve sanat hamisi Peter Ludwig’in sanat alanındaki faaliyetlerini ve şirketlerindeki işçilere yapılan haksız muameleleri ifşa ettiği “Çikolata Erbabı” adlı eserinden iki bölüm. Eserin tamamı, belgelerin çevirisiyle birlikte şu kaynakta bulunabilir: Sanatçı Müzeleri, ed. Ali Artun (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005) s. 187-216.

Kavramsal sanatın kurucularından, politik içerikli eserleriyle tanınan Hans Haacke, çoğu eserinde, göze pek hitap etmese de dünyanın nasıl işlediğini göstermede son derece etkili olan listelerden yararlanmıştır. Haacke’nin elli yılı aşkın süredir sanat dünyasında işgal ettiği sıradışı konumu göstermek için onun bu tekniğini kullanacak olursak, ortaya şuna benzer bir liste çıkar:

1. Yüzünün fotoğrafının çekilmesine izin vermez, çünkü sanatçı kişiliklerinin sık sık fetişleştirildiğini düşünmektedir.

2. Eserlerinin sanat fuarlarında sergilenmesine izin vermez; bugüne dek sadece bir kez, 1960’ta, Almanya’da bir fuara gitmiş ve ortamdan o kadar tiksinmiştir ki ertesi gün New York’taki evine dönmüştür. (Bu konu hakkında, “İnanır mısınız, fuarı bir sirk çadırında düzenlemişlerdi,” demektedir.)

3. 1970’lerde eylemci sanatçıların hazırladığı hayli radikal satış sözleşmesini hâlâ kullanmaya devam eden tek sanatçı olduğu düşünülmektedir. Sözleşme, sanat dünyasında sanatçılara daha fazla avantaj sağlayan maddeler içerir: eserlerinin istemedikleri yerlerde sergilenmesine itiraz etme hakkı, eserlerinin yeniden satışında biçilen değer üzerinden %15 telif hakkı, gibi. Tabii çoğu koleksiyoncu, daha çağdaş sanat bugünkü gibi bir uluslararası bankacılık sistemine dönüşmeden önce bile bu sözleşmeden nefret etmiştir.

Haacke’nin altı yıl aradan sonra New York’taki ilk kişisel sergisine ev sahipliği eden galerinin sahibi Paula Cooper, “sözleşme eserlerin satılmasını zorlaştırıyor, ama bu iyi bir şey,” diyor. 25 Ekim’de açılan sergi, Haacke’nin sanat hayatı boyunca yarattığı kışkırtıcı çalışmaların dökümünü sunmanın yanı sıra, henüz tamamlanmamış eserlerine de yer veriyor: Yetmiş sekiz yaşındaki sanatçının önümüzdeki yıl Londra’daki Trafalgar Meydanı’na yerleştirilecek bir heykelinin maketi de sergilenen eserler arasında. Sermaye, milliyetçilik, iktidar ve kamusal sanat üzerine bir kara mizah çalışması olan heykel, Haacke’nin sanat hayatının başından beri yaptığı eserlerle aynı ruhu taşıyor: şeyler arasındaki –tabii buna sanat da dahil– görünmeyen ilişkileri göstermek için sanattan yararlanmak.

 

                 

“Gift Horse” (Hediye At) adlı heykel, İngiliz hükümetinin açtığı bir yarışma sonucunda seçildi. IV. William anısına yapılması planlanan bir atlı anıttan vazgeçilmesi üzerine boş kalan yere konacak. Haacke, şaka niyetine önerdiği eserinin seçilmesine çok şaşırdığını söylüyor. Heykel, ön bacağına Londra Menkul Kıymetler Borsası’na ait bir elektronik şeridin kurdele gibi bağlandığı bir at iskeletinden oluşuyor. Haacke heykelde iki Britanyalı’ya atıfta bulunduğunu söylüyor: “1766’da Ulusların Zenginliği’ni kaleme alan Adam Smith ile, aynı yıl Atın Anatomisi adlı eserini yayınlayan George Stubbs”.

 

Köln’de doğan ve yaklaşık elli yıldır New York’ta yaşayan Haacke, ismini ilk kez 1971’de, açılmayan ve bu nedenle efsaneye dönüşen bir sergiyle duyurdu. Guggenheim Müzesi, Haacke’nin eserlerinden birinde, New York’un gecekondu semtlerinde çok sayıda mülkün sahibi olan ailelerin şaibeli alım satım işlerinin fotoğraflarla teşhir edildiğini öğrendiğinde sergiyi iptal etmişti. Müzenin yöneticisi Thomas Messer, eserin “sanatın ötesinde birtakım amaçların peşinde” olduğunu söylemiş, daha da ileri giderek onu “sanat müzesinin bünyesine sızmış bir yabancı madde” diye tarif etmişti.

 

               

Shapolsky et al., Manhattan Real Estate Holdings, a Real Time Social System, as of May 1, 1971, (Shapolsky ve diğerleri, Manhattan Gayri Menkulleri, 1 Mayıs 1971 İtibarıyla Gerçek Zamanlı Bir Toplumsal Sistem). Eser, Haacke’nin Manhattan’da yaşayan Shapolsky ailesinin mülkleriyle ilgili araştırmasından oluşuyor. Harry Shapolsky, New York’taki bütün ev sahiplerinden daha fazla gecekonduya sahipti. Haacke’nin kamu kayıtlarını inceleyerek yürüttüğü araştırması, Shapolsky’nin farklı mülklerinin farklı isimlerle kayıtlı şirketler tarafından yönetildiğini ortaya çıkarıyordu. Kiraya verilmiş apartmanlara ait 140 küsur fotoğrafa, daktiloya çekilmiş bilgiler eşlik ediyor, belli bir bölgedeki ucuz konutlar üzerinde tekel kurmuş varlıklı ailenin suçları ifşa ediliyordu. New York Guggenheim Müzesi’nde Hans Haacke: Systems başlıklı bir sergide gösterilmesi planlanan eser Müze yönetimi tarafından “uygunsuz” bulunmuş, sergi iptal edilmiş ve eseri savunan küratörün görevine son verilmişti.

 

Haacke’nin o günden bu yana yaptığı bu tür çalışmalar, iki kuşaktan politik sanatçılar üzerinde büyük etki bıraktı: muhafazakâr senatör Jesse Helms’i; koleksiyoncu Charles ve Maurice Saatchi’yi; petrol şirketi Mobil’in sponsorluğunu kabul eden Metropolitan Sanat Müzesi’ni hedef alan çalışmaları gibi. Ama yakın zamanda kendisiyle yapılan bir söyleşide Haacke “politik sanatçı” ifadesinden ve ima ettiği her şeyden oldum olası nefret ettiğini söylüyor.

 

            

Helmsboro Country, 1990.  Jesse Helms, ABD’de muhafazakâr hareketin öncü isimlerindendi. Tütün şirketlerini destekliyor, Philip Morris gibi tütün devleri de onun kampanyalarına yüksek bağışlarda bulunuyordu. Cumhuriyetçi Parti’den senatör seçildiğinde, Ulusal Sanat Vakfı’nın kapatılmasını istemekle kalmamış, sanatçılara baskı uygulayıp eserlerini de sansürlemişti. Haacke’nin dev sigaraları, Haklar Bildirgesi’nin sarılmış kopyalarından oluşuyor.

 

Paula Cooper galerisindeki sergide 1960’lara kadar uzanan eserlerini sergilemeye karar vermesini, “insanlara tanıdıklarını sandıkları o politik kişilikten ibaret olmadığımı hatırlatmakta fayda var,” diyerek açıklıyor Haacke. “Ben hep sistemlerle ve nasıl işledikleriyle ilgilendim; bir noktada anlıyorsunuz ki politik ve sosyal sistemler de bunun bir parçası, onlardan kaçış yok.”

Haacke uzun yıllar Cooper Union’da ders verdi ve ailesini geçindirmek için eserlerinin satışına bel bağlamak zorunda kalmadı. Bugün, onca zaman eserlerini kapılarından sokmamış müzelerin kendisine kucak açması gibi sıradışı bir durum yaşıyor. Son yıllarda Avrupa’daki müzeler Haacke’nin eserlerini toplamaya başladı; Metropolitan Müzesi ise, 1970’lerde sanatın büyük destekçilerinden biri olan borsa şirketi PaineWebber’i konu alan 1979 tarihli bir eserini satın aldı.

Sanat dünyası kendi eleştirmenlerini saflarına katmakta son derece mahirdir. Fakat Haacke, belki de kurumlar kendisini kabul etti diye yolundan sapmayacağını göstermek üzere, Paula Cooper sergisine Metropolitan’la ilgili bir eserini de dahil ediyor. Eserde, Müze’nin yeni açtığı David H. Koch Plaza’nın fotoğraflarının altında, duvarlardan ‘akıtılan’ sahte 100 dolarlık banknotlar yer alıyor. Muhafazakârların siyasi kampanyalarına el altından para akıtan hayırsever milyarder David Koch’un Müze’deki rolüne dikkat çekiliyor.

 

           

The Business Behind Art Knows the Art of the Koch Brothers, (Sanatın Arkasındaki İş Dünyası Koch Kardeşlerin Sanatını Bilir), 2014.

 

“Bence Metropolitan’ın, seçimleri satın almaya çalışan bir iş adamına, bir kültür kurumu olarak sahip olduğu saygınlıktan pay vermesi çok çarpıcı. Ben böyle bir şeyi kabullenmekte zorlanıyorum,” diyor Haacke. Bu kadar hararetle eleştirdiği kültür-finans-siyaset sisteminin parçası olmaktan rahatsızlık duyup duymadığı sorulunca, gülümseyerek şöyle diyor: “Evet, tabiri caizse elinizi kirletiyorsunuz, uzak durursanız masumiyetinizi koruyabilirsiniz. Ama o zaman da ciddi bir etki yaratamazsınız. Tabii aklınızdan bir yerlere bomba koymak geçmiyorsa...”

 

23 Ekim 2014’te New York Times’da yayınlanan Hans Haacke gets establishment nod of approval başlıklı yazıdan kısaltılarak çevrildi.  

kavramsal sanat, Hans Haacke, sanat-politika, çağdaş sanat