Fikirlerin Fikirlere Karşı Savaşı

Hepimiz, zımnen burada, suni biçimde bağlantılandırılmış sinir sistemlerinden oluşan bu devasa fiziki yapının içindeyiz. Gözle görünmez. Dokunamadığımız...

William Gibson, In the visegrips of Dr. Satan

Çatışma bir ürün değildir; bilakis, ürün, her şeyden önce çatışmadır.

www.guerrigliamarketing.it (bir gerilla pazarlamacılık sitesinin ana sayfasındaki slogan)

 

2006 yılının başlarında, Avrupa’nın dört bir yanındaki birçok kültür emekçisi, sanatçı, eylemci ve araştırmacının e-posta kutularında ve üye oldukları yazışma gruplarında, seminer ve etkinlik çağrılarında, “yaratıcı endüstriler” terimi mantar gibi çoğalmaya başladı. Eski bir mesele geri dönüyor, ama ilginçtir ki ilk kez, kurumsal jargondan alınan bir terim, hiç değiştirilmeden, olduğu gibi alternatif kültüre sokuluyor. Tony Blair’in 1998’de kurduğu Yaratıcı Endüstriler Çalışma Kolu’nda verilen ilk tanıma bakalım: Yaratıcı endüstriler “kökeni itibarıyla bireysel yaratıcılığa, beceri ve yeteneğe dayanan, ve fikrî mülkiyetin üretilmesi ve işletilmesi aracılığıyla sermaye ve iş yaratma potansiyeli olan endüstrilerdir”.[1] Görüldüğü üzere bu tanım toplumsal yaratıcılığı dışarda bırakıyor.

Yaratıcılığın arkasındaki toplumsal güçler nelerdir; kolektif arzunun yaratıcı gücü nedir; fikir, marka, mecra, mamul veya etkinlik olsun herhangi bir bilişsel ürünün politik mahiyeti nedir?  Soru şu: Değeri ne veya kim üretiyor? Cevap: Değerin (ve çatışmanın) en büyük oranını “toplumsal fabrika” üretiyor. İkinci bir soru da şu: Üretimin yaratıcı ve bilişsel, kolektif ve toplumsal mahiyet taşıdığı durumda, hangi çatışma alanları ve biçimleri ortaya çıkıyor?

Kayda alınması gereken gri bir alan daha var: “yaratıcı” tavrın kitleselleşmesi. Benjamin’in “Teknik Olarak Kopyalanabildiği Çağda Sanat Yapıtı” makalesinden uzun yıllar sonra, kitle sanatçısı kendi kendinin toplumsal kopyanabilirlik çağını yaşıyor ve “yaratıcılık” bir statü göstergesi gibi pazarlanıyor. Yaratıcı Endüstrilerin toplumsal tabanı (en azından Batı’da) gittikçe büyüyor ve yeni senaryolar ortaya çıkarıyor. İlk evrede Yaratıcı Endüstriler (hem olgu hem kavram olarak) hegemonik hale gelir. İkinci evrede bir anlam ve üretici entropisiyle karşı karşıya kalırlar. İnternet ve dijital devrim sayesinde, artık her gün bu ikinci evreye has çatışmalara tanık oluyoruz.

Yaratıcı Endüstrilere ilişkin ilk tanım,[2] fikrî mülkiyetin işletilmesine odaklanıyor. Richard Florida’nın[3] yaratıcı sınıf ve yaratıcı ekonomi kavramları da sadece (şaibeli) istatistiklere dayanıyor ve yerel yönetimlerin güdümünde Yaratıcı Endüstrilere atfedilmiş bir siyasi gündem fikrini temel alıyor. Başka bir boyutta yer alan Creative Commons [Yaratıcı Müşterekler], kitlesel ölçekte yaşanan dijital devrimin tetiklediği serbest çoğaltım ve paylaşımla baş etmek üzere  geliştirilmiş formel bir çözüm olan açık lisanslarla ilgileniyor (kendi ifadeleriyle amaç, “makul bir özlük hakkı katmanı oluşturmak”).[4] Başka (Latin) bir kökene dayanan post-Operaismo ve prekar işçi hareketi, üretimin toplumsal ve dağınık biçimine işaret ediyor (Tronti’nin bahsettiği “toplumsal fabrika”)[5] ve garanti edilmiş asgari ücret talep ediyor. Coğrafi açıdan bu sonunculara yakın olan Enzo Rullani (“bilişsel kapitalizm” terimini ilk ortaya atan kişi) bağımlı emek yerine üreticilerin özerk gücüne odaklanmayı öneriyor, çünkü kamu refahının bilgi, risk ve inovasyon sermayesini kurumlara aktardığını söylüyor.

 

Norveçli sanatçı Torhild Eide Torgersen'in Richard Florida'nın bir konuşmasını yorumlamak üzere yaptığı çizim, "Yerin Önemi: Yaratıcı Sınıf ve Kentler Arasında Doğan Rekabet". Büyütmek için resme tıklayınız. Kaynak: creativeclass.com

 

Yaratıcı Endüstriler kavramı etrafındaki siyasi görüşleri bu şekilde birbirinden ayırıp netleştirmek önemli, ama benim derdim bu değil. Ben değerin kolektif üretimine ve bilgi üreticilerinin “gayri maddi” alanda karşı karşıya kaldığı kıyasıya rekabete dikkat çekmek istiyorum.

 

Lazzarato’nun Tarde Okuması: Değerin Kamusal Boyutu

Çağdaş eleştiri, bilgi ürünlerinin kamusal hayatı konusunda net bir bakış açısına sahip değil; Creative Commons ve Özgür Yazılım’dan araklanmış olup, değer ve kıymetlendirme mefhumlarından tamamen bihaber, sığ bir görüşe dayanan metaforların egemenliğinde büyük ölçüde. Bu yüzden, Maurizio Lazzarato ile Gabriel Tarde’ı izleyerek, değerin toplumsal arzu ve kolektif taklit birikimi yoluyla nasıl üretildiğini açıklayan daha dinamik bir senaryodan söz etmek istiyorum. Lazzarato, Puissances de l'invention [Buluşun Güçleri] kitabında ve “La psychologie économique contre l’economie politique” [Politik Ekonomiye Karşı Ekonomik Psikoloji] başlıklı makalesinde, Fransız sosyolog Gabriel Tarde’ın düşüncesini yeniden gündeme getirdi.[6]

Tarde’ın felsefesi, birkaç satırla özetleyecek olursak, çağdaş politik ekonomiye şu yönleriyle meydan okur: 1) maddi emek ile gayri maddi emek arasındaki karşıtlığı aşındırır ve “beyinler arası işbirliği”nin sadece post-Fordizm’de değil kapitalizm öncesi geleneksel toplumlarda da temel bir kuvvet olduğunu ortaya koyar. 2) buluşu, sadece mali birikim olarak ele almak yerine, bir itici güç olarak ortaya koyar. 3) sadece kullanım değerini değil, hakikat değeri ve güzellik değeri gibi başka değer türlerini de temel alan yeni bir değer kuramı geliştirir (Lazzarato: “Ekonomik psikoloji, değerlerin yaratım ve teşekkülüne dair bir kuramdır, buna karşılık politik ekonomi ve Marksizm değerlerin ölçülmesini odağa alan kuramlardır”).[7]

Tarde’ın konumuz açısından en can alıcı ve ufuk açıcı düşünceleri, bilim ile kamuoyu arasındaki ilişki üzerine yazdıklarıdır. Lazzarato’nun ifadeleriyle:

 

Tarde’a göre, (bilim alanında olsun veya olmasın) herhangi bir buluş, taklit edilmediği sürece toplumsal açıdan mevcut değildir: Bir buluşun taklit edilmesi için, bir toplumsal iletişim süreci üzerinden dikkat çekmesi, başka beyinlerde bir “zihinsel çekim” gücü oluşturması, başka insanların arzu ve inançlarını harekete geçirmesi gerekir. (…) Tarde, bütün eserlerini birbirine bağlayan bir meseleyi çözer: kamunun kurucu gücü.[8]

 

Şöyle diyebiliriz: Taklit edilmeyen hiçbir yaratıcı fikir, toplumsal açıdan mevcut değildir ve hiçbir değer taşımaz. Tarde’da Kamu “geleceğin toplumsal grubu”dur – post-Fordizmin bir nevi öngörüsü olan bu bakış açısında Kamu ilk defa, kitlesel medyayı bir kıymetlendirme aygıtı olarak bütünleştiren güç olarak ortaya çıkar. Dahası Tarde, bizzat işçi sınıfını, ortak çıkarlardansa ortak inanç ve duygulanımlar temelinde birleşen bir tür “kamuoyu” olarak ele alır.

Tarde-Lazzarato bağlantısı daha dinamik veya gelişmiş bir rekabet modeli sunar: bu modele göre gayri maddi nesneler, gayet Darwinist bir ortamda, noosfer [düşünce tabakası] yasalarıyla –buluş ve taklit– karşılaşmak zorundadırlar. Tarde aynı zamanda buluşun yayılma sürecini tarif eden S eğrisi kavramını devreye sokmasıyla da meşhurdur; bu da, özgür ve yatay bir alanın varlığına inanan bütün dijital tasarımcıların dikkate almasında fayda olan bir uyarıdır.

 

 

Ancak bir yayılma süreci, hiçbir zaman matematiksel bir grafiğin düşündürebileceği kadar çizgisel ve barışçıl değildir. Bir bilgi ürünü, kolektif bir ölçekte, doğal önderliği kazanmak için daima başka ürünlerle “savaşır”. “Beyinler arası işbirliği”nde ve serbest çoğaltımın dijital alanında bile bir fikrin varabileceği son nokta hegemonya kazanmaktır. Fikirlerin doğal ortamı, Hobbes’daki doğa durumuna benzer. “İnsan insanın kurdudur” şiarı, medya, markalar, göstergeler ve bilgi ekonomisindeki her türlü başka “semiyotik düzenek” için de kullanılabilir. Ortada, her ne kadar gayri maddi olsa da, çoğunlukla hiç de sessiz sedasız olmayan bir savaş vardır: “fikirlerin fikirlere karşı savaşı”.

 

Matteo Pasquinelli’nin “Immaterial Civil War: Prototypes of Conflict within Cognitive Capitalism” başlıklı yazısının ilk bölümlerinden kısaltılarak çevrilmiştir. Yazının diğer bölümlerinden seçilmiş pasajların çevirisi için bkz. Rant Sanatı ve Yaratıcı Sınıf



[1] Kaynak: www.wikipedia.org/Creative_industries. Birleşik Krallık Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı (DCMS)  kategori listesi şu sektörlerde üretimden oluşuyor: Reklamcılık, Mimari, Sanat ve Antika Piyasası, El Sanatları , Tasarım, Moda Tasarımı, Sinema ve Video, İnteraktif Yazılım, Müzik, Sahne Sanatları, Yayıncılık, Yazılım ve Bilgisayar Hizmetleri, Radyo ve Televizyon.

[2] İlk dipnotta bahsedilen tanım – e.n.

[3] Bkz. The Rise of the Creative Class: And How It's Transforming Work, Leisure, Community and Daily Life (New York: Basic Books, 2002) – ç.n.

[5] M. Tronti, Operai e capitale (Torino: Einaudi, 1971).

[6]  M. Lazzarato, Puissances de l'invention: La Psychologie économique de Gabriel Tarde contre l'économie politique, Paris: Les empêcheurs de penser en rond, 2002. M. Lazzarato, “La psychologie économique contre l’Economie politique”, in Multitudes n. 7,  2001, Paris. Extentended Italian version “Invenzione e lavoro nella cooperazione tra cervelli” in Y. Moulier Boutang (ed.), L'età del capitalismo cognitivo, Verona: Ombre Corte, 2002. Web: multitudes.samizdat.net/La-Psychologie-economique-contre-l.html

[7] M. Lazzarato, “Invenzione e lavoro nella cooperazione tra cervelli”, Y. Moulier Boutang (ed.), L'età del capitalismo cognitivo içinde, a.g.e.

[8] A.g.e.

yaratıcı endüstriler