Gündelik Hayat ve Popüler Kültür

6/3/2016 / skopbülten / Ahmet Oktay

 

 

Popüler kültür, en geniş ve kabul gören tanımıyla, gündelik hayatın kültürüdür. Önemi de buradan geliyor. İktidar ve ekonomi, bütün maddilikleri ve ağırlıklarıyla (yasalar, hapishaneler, polis, ordu, partiler, okul gibi kurumlar vb. ile vergiler, ücret ve maaşlar, gelir dağılımındaki eşitsizlik /adaletsizlik, iş güvenliği yokluğu vb.) gündelik hayatta işler. Tüm ideolojik biçimlenmeler (siyasal, kültürel, düşünsel, cinsel, dinsel vb.) gündelik hayatta gerçekleşir. Gündelik hayat, yönetenleri ve yönetilenleri yan yana getirir. Bu karşıt sınıf ve katmanlar, gündelik hayatın kültürel ve simgesel pratikleri içinde, şu ya da bu ölçüde zaman zaman bir ortak paydaya sahip olarak iletişim ve etkileşime girerler. İnsanlar, son kertede bir sınıfın, bir söylemin üyesi olarak gündelik hayat içinde, H. Lefebvre'in ağzından konuşursam, "İyi ya da kötü yaşarlar. Gündelik hayatta, hayatlarını çifte bir anlamda (varlığını sürdürmemek veya varlığını sürdürmek, sadece varlığını sürdürmek veya dolu dolu yaşamak) yeteneğini kazanırlar ya da kazanmazlar. Gündelik hayatta, şimdi ve burada zevk alınır veya acı çekilir".[1]

Gündelik hayat, hemen hemen birarada biçimlenen ekonomik/siyasal iktidar ile bu iktidarın bağlam belirleyiciliğinde eklemlenen öteki türlerinin (düşünsel, kültürel, cinsel, sanatsal, etnik vb.) üretildiği, gerçekleştirildiği alandır. Küreselleşmiş dünyada giderek rafineleşen tahakküm ve bağımlılık, itaat ve direniş düşünceleri ve pratikleri de gündelik hayatta üretilmektedir. "Popüler kültür ürünleri, bu karmaşık ekonomik, politik, ideolojik örüntüler yumağında ne gibi bir rol üstlenmektedir?" sorusu, yönetilen bağımlı sınıf ve kesimlerin özgürleşim ve özgürlük beklentisi ve mücadelesi açısından büyük önem taşımaktadır. Küreselleşmiş bir popüler kültürün içinde yaşamakta olan bütün emekçi sınıf ve kesimlerin kendi gündelik pratikleri içinde ve egemen sınıfların düşüncelerine birebir uyumlanmamayı başararak ürettikleri bu popüler kültür, hızla ileri teknolojinin araçlarını kullanan kitle kültürü tarafından özümlenmektedir. Sermayenin ulus-aşırılaştığı ya da küreselleştiği gibi kültürün de küreselleştigi bir dönemdeyiz. Kültür ürünlerinin üretim, dağıtım ve tüketimindeki hız inanilmaz boyutlara ulaşmış bulunuyor. Meksika ve Brezilya pembe dizileri Türk alt ve orta sınıflarınca neredeyse kendi öz yapımları kadar ilgi görüyor. Emperyal yazınsal kanonun onadığı ve dünya pazarına soktuğu tarihsizleştirilmis tarihsel romanlar vb., iç pazarı elinde tutan ya da pazara girmeyi isteyen Türk yayınevlerince de destekleniyor.

Stuart Hall, kültürün görselleşmesi olgusuna dikkat çeker ve yeni oluşumu küresel kitle kültürü olarak nitelerken, uyarıcı üç saptama yapar: "Birincisi küresel kitle kültürünün Batı merkezli, daha da ötesinde Amerikan olması, ikincisi dilinin Anglo-Japonca, Anglo-Fransızca, Anglo-Almanca, hatta Anglo-İngilizce" olması (Türk medyasının sözcük dağarının incelenmesi ilginç sonuçlar verir), üçüncüsü de türdeşleştirici bir kültürel temsil biçimi olmasıdır.[2] Ancak Hall, türdeşleştiricilik konusunda dikkatlidir: Küresel kitle kültürünün "Her yerde İngilizliğin ya da Amerikanlığın mini-versiyonlarını üretmeye kalkmadığını" belirtir ve "Farklılıkları özümseyerek daha büyük, her şeyi kapsayan ve aslında Amerikan tarzı bir anlayışı olan çerçevenin içine yerleştirmek" istediğini söyler ve ekler: "Yerel sermayeler aracılığıyla, diğer siyasal ve ekonomik seçkinlerin işbirliği içinde hüküm sürülebileceğini anlamış bir sermaye biçimidir. Onları silip atmaya kalkışmaz; onların aracılığıyla işler".[3]

Türkiye'de küreselleşmeci söylem yandaşları, sermaye ve bilgi akışının uluslararasılaşmasından fazla iyimser sonuçlar çıkarırken kapitalist dünya-sisteminin ürettiği yeni tahakküm ve sömürü biçimleri üzerinde hemen hiç düsünmek istemiyorlar. Ekonomik düzeyde olduğu gibi kültürel düzeyde de emperyalizm olgusu bir sorunsal olma özelliğini koruyor ama. Ania Loomba, emperyalizm ve kolonyalizm terimlerinin, geçirdikleri "tarihsel mütasyonlara bağlı olarak" farklı biçimde yorumlanabileceklerini söyler.[4] Küreselleşme sürecinin yeni emperyalist oluşumlarla bağlantısı vardır. Küreselleşme, Loomba'nın sözleriyle "Bazı ülkelerin başka bazı ülkelere ekonomik, kültürel ve (değişen derecelerde) politik yönden nüfuz etmesine izin verir".[5] Bu nüfuzun sağlanmasında kitle kültürünce özümsenme zaafiyeti bulunan popüler kültürün etkili bir rol de oynayabileceği düşünülmektedir. Gerçi A. Swingewood Frankfurt Okulu'nun mandarence kültür eleştirisine karşı çıkar ve "kitle kültürü" gibi "kültür endüstrisi" kavramlaştırmasını da yanlış bulur. Hatta, kitle kültürü anlayışını "aşağılık" olarak niteler ama,[6] bu ağır eleştirisinin nedeni, bu yaklaşımın kitlelerin gücünü yok saydığı ve "yönetici sınıfı ya da bürokratik bir tabakanın elindeki tahakküm yapılarını koruduğu"[7] yolundaki önvarsayımdır. Çünkü şurdan da yazar Swingewod: "Kapitalist kültür demokratikleşmemiştir; kitlesel olarak pazarlanan ve pazar araştırmalarının en yeni teknikleriyle sürekli olarak denetlenen bu kültür, anti-demokratik ideolojileri yansıtmakta ve statükonun korunmasıyla ilgilenmektedir".[8] Özgürleşimci ve özgürlükçü bir popüler kültür tartışmasının sınırları belirlenmiş kavramlaştırmalara ve tanımlara gereksinimi vardır. Çünkü yukarıda Loomba'nın ekonomik, kültürel ve siyasal nüfuz etme sorununa yaptığı vurguya değindim ve küreselleşmenin yani emperyalizmle bağlantısına dikkat çektim. Popüler kültür sorunsalı, genel şeyleşme (reification) ve yabancılaşma (alienation) olgularını da kapsayacak genişlikte bir çerçeveye oturtularak ele alınmayı gerektiriyor. Bu noktada John Fiske'nin bazı tanım ve betimlemelerinin yararlı olabileceğini düşünüyorum:

"Popüler kültür tabiler ile güçsüzlerin kültürüdür, bu yüzden de içerisinde daima toplumsal sistemimizin, dolayısıyla da toplumsal deneyimimizin merkezinde yer alan egemenlik altına alma ve tabi kılma güçlerinin izlerini, iktidar ilişkilerinin göstergelerini taşır. Popüler kültür aynı zamanda bu güçlere direnmenin, onlardan sıyrılmalarının belirtilerini gösterir. Popüler kültür kendi içinde çelişkilidir".[9] Fiske'nin burada verdiği betimsel çerçevenin, popüler kültürün en yaygın biçimde üretildiği sınıf ve tabakaların teslimiyetçi olduğu görüşünü reddettiği ve yönetilen bağımlı sınıf ve tabakaların, tahakküm altına alınmamak için kendine direniş pratikleri icat etmeyi başarma gücü bulunduğunu varsaydığı söylenmelidir. Fiske'nin şu saptaması da dikkate alınmayı hak ediyor bence: "Popüler kültür daima iktidar ilişkilerinin bir parçasıdır; o daima egemenlik altına alma ve tabi kılınma arasındaki, iktidar ile ona direnmenin çesitli biçimleri arasındaki, askeri strateji ile gerilla taktikleri arasındaki değişmez mücadelenin izlerini taşır".[10] Buradaki strateji ve taktik sözcüklerini sadece retorik düzleminde almamak gerekir. Bu sözcükler, egemen ve yöneten sınıflarla yönetilen bağımlı sınıflar arasındaki küreselleşmiş dünyada da önemini yitirmemiş bulunan ideolojik ve pratik/siyasal mücadelenin biçimlerini dillendirir. Tabiler, güçlülere doğrudan karşı çık(a)maz her zaman. Popüler kültürün içinde barınan muhalif öğelerin önemini anlamaya çalışırken Stuart Hall /T. Jefferson ikilisi su saptamayı yapıyor: Muhalif bir alt kültür “bir toplumsallaşma zincirindeki en zayıf noktalara yatırım yapar”.[11]

Popüler kültürün barındırdığı direnişçi öğelerin nasıl saptanması gerektiğini, bunların siyasal ve kültürel düzlemde özgürleşim ve özgürlük mücadelesine nasıl eklemlendirilebileceğini söylemek, sanıldığı kadar kolay gözükmüyor. Balzac, Köylüler adlı romanında "meyhane halkın parlamentosudur" demişti. Küreselleşme sürecini yaşayan Türkiye'de de halkın birçok parlamentosu bulunuyor artık. Bağımlı sınıf ve tabakaların hem gündelik hayatın içinde değişik mekânlarda ürettikleri popüler kültürün bağdaşık (homojen) olup olmadığını, hem de genelinde büyük sermayenin denetimindeki kültür sanayiince kendilerine sunulan kültür ürünlerinin algılama ve alımlama biçimlerini tartışmak zorunludur: Çünkü bu tartışma dünyanın, dolayısıyla hayatın dönüştürülmesiyle bağlantılı bir sorundur.

 

Radikal İki, 10 Aralık 2002



[1]  H. Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, çev: Işın Gürbüz (İstanbul: Metis Yayınları, 1998), s. 28.

[2] Stuart Hall, "Yerel ve Küresel: Küreselleşme ve Etniklik", Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi içinde, (der.) Anthony King, çev. G. Seçkin ve Ü. H.Yolsal (Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1998) s. 47- 40.

[3] A.g.e., s. 49.

[4] A. Loomba, Kolonyalizm, Postkolonyalizm, çev. M. Küçük (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2000) s. 23-24.

[5] A.g.e., s. 25.

[6] Kitle Kültürü Efsanesi, çev. A. Kansu (Anlara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1996) s. 187.

[7] Vurgulama benim.

[8]  A.g.e., s. 170. Vurgulama benim.

[9]  J. Fiske, Popüler Kültürü Anlamak, çev. S. Irvan (Ankara: Ark Yayınları, 1999) s. 15. Vurgulamalar benim.

[10] A.g.e., s. 32.

[11] Anan, J. C. Scott, Tahakküm ve Direniş Sanatları, çev. A. Türker (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1995) s.173.

kitle kültürü, popüler kültür