/ Kara Sanat / Sanat Tımarhanesi

   

Fikir üreten insanlar arasında en büyük nüfuza biz sanatçılar sahibiz. Bizim mesleğimiz insanlara öğretmenlik yapmaktır... Sanatın anlamına olan bu inanç bir dindi ve ben de bu dinin papazlarından biriydim. Bu dinin papazlarından biri olmak eğlenceli ve kârlı bir şeydi. Epeyce bir süre bu inancın içerisinde şüphe duymadan yaşadım. Ama bu hayatın ikinci, daha çok üçüncü yılında bu dinin yanılmazlığından şüphe duymaya başladım ve araştırmaya giriştim... Ve şuna ikna oldum ki, bu dine mensup olan bütün papazlar, yani yazarlar ahlaksız kimselerdi ve çoğu eski sefih ve askerlik hayatımda tanıdıklarımdan çok daha aşağılık, kötü, değersiz kişilikte insanlardı. Ama sadece çok kutsal kişilerde ya da kutsallığın ne demek olduğunu bilmeyen insanlarda rastlanabilecek bir şekilde, kendilerine güvenleri ve kendilerinden memnun bir halleri vardı. Bu insanlardan tiksinmeye başladım ve bu inancın sahtekarlıktan başka bir şey olmadığını anladım...

Bu insanlarla kurduğum yakınlıktan yeni kötü huylar, anormal derecede büyük bir kibir ve ne öğrettiğimi bilmesem de insanlara öğretmenlik yapmanın benim mesleğim olduğuna dair delice bir özgüven edinmiştim.

O zamanları, kendimin ve o insanların halet-i ruhiyelerini hatırlamak –gerçi o insanlardan bugün binlerce var– korkunç, üzücü ve gülünç bir şey ve bende insanın bir tımarhanede hissedebileceği türden duygular uyandırıyor...

Gerçekte bizi en çok ilgilendiren konu, mümkün olan en çok parayı ve övgüyü almaktı... Şu an apaçık görebiliyorum ki bütün bu olanların bir tımarhanedekinden hiçbir farkı yokmuş ama o zamanlar bunu sadece belli belirsiz sorguluyordum ve bütün deliler gibi ben de kendim dışındaki herkese deli diyordum.

1882 

Lev Tolstoy, İtiraflarım, çev. Aycan Özipek (İstanbul: Dorlion, 2019) s. 16-18.

kara sanat