Kültür Mirasını Korumanın Savaşa Bahane Edilmesi ve Medyanın Sistemli Dezenformasyonu

ABD’nin Irak ve Suriye’de IŞİD’e yönelik hava saldırılarına başladığı tarihlerde Metropolitan Sanat Müzesi’nde açılan “Klasik Çağın Başlangıcında Asur’dan İberya’ya” başlıklı sergi, 22 Eylül 2014-4 Ocak 2015

 

Suriye’de savaş altı yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Kitlesel ölümler ve yürek burkan bir mülteci krizinin yanı sıra, eski anıt ve eserlere yönelik ciddi tehditlere de tanık olduk. 2014 yılının başından beri haber bültenleri IŞİD’i Suriye’de sadece insan hayatı için değil kültür mirası için de en büyük tehdit olarak gösteriyor. Ancak, haberlerin büyük kısmında bazı temel gerçeklerin yok sayıldığını –veya gizlendiğini– görüyoruz.

 

Suriye’deki eski eser yağmacılığının büyük kısmından IŞİD sorumlu değil.

Daha 2013 yılı başlarında, henüz IŞİD bölgede geniş bir hâkimiyet kurmamışken, uzmanlar hem Esad güçlerinin, hem isyancıların, hem de cihatçı grupların eser yağmacılığı yaptığına dikkat çekiyordu. Sonraları bu konudaki en kapsamlı raporu, Eylül 2015’te, American Schools of Oriental Research bünyesindeki Cultural Heritage Initiatives (ASOR CHI) (eski adıyla Syrian Heritage Initiative) yayınladı; bu, IŞİD’in Suriye topraklarında en geniş hâkimiyete yaklaştığı tarihti. Raporda, IŞİD’in, Suriye hükümet güçlerinin, YPG’nin ve diğer isyancı grupların tümünün eser yağmacılığında önemli payı olduğu belirtiliyordu. Asıl ilginci, IŞİD kontrolündeki topraklar içinde değerlendirmeye alınan alanların sadece %21’inde yağmacılık yapıldığına işaret ediliyordu, ki bu oran YPG ve diğer muhalif gruplarınınkinden düşüktü.

Fakat haber bültenlerinde baskın şekilde IŞİD’in yağma faaliyetlerine odaklanılıyordu (hâlâ da böyle yapılıyor). Suriye İç Savaşı’nda eser yağmacılığı ve tahribatıyla ilgili genel uyarılara yer verilen haberlerde bile, manşete IŞİD taşınıyordu. Hatta IŞİD’in, henüz mevcut bile değilken yağmalayıp piyasaya sürdüğü söylenen eski eserlerin ortaya çıktığı haberleri yapılıyordu. IŞİD Apamea’da hiçbir zaman varlık göstermemişken, kimi haberler bu alandaki tahribatı IŞİD’e bağlıyordu. Keza Palmira’da, IŞİD kadar Esad güçlerinin ve isyancı grupların da eski eserleri yağmaladığı açık olsa da, IŞİD’inkiler dışındaki yağma faaliyetleri büyük ölçüde göz ardı ediliyordu.

 

IŞİD’in eski eser yağmacılığından elde ettiği gelirin miktarı hakkında son derece abartılı tahminler öne sürülüyor.

Kimi makalelerde, IŞİD’in eser yağmacılığından yılda 100 milyon dolardan fazla gelir elde ettiği söyleniyor. Eski eser yağmacılığının IŞİD’in gelirlerinin %30-50’sini oluşturduğu; eser kaçakçılığının IŞİD’in en büyük ikinci veya üçüncü gelir kaynağı olduğu; IŞİD’in Suriye’deki tek bir bölgeden (En-Nubuk) 36 milyon dolar elde ettiği gibi sansasyonel iddialar okuyoruz. Fakat çoğu anonim olan bu iddialarda ya hiçbir kanıt sunulmuyor; ya maden ve petrol geliri gibi diğer kaynaklar da eklenerek hesap yapılıyor; ya da hiçbir kanıt gösterilmeksizin, UNESCO’nun 1990 tarihli bir raporuna dayanarak tahminde bulunuluyor.

Bu apaçık sorunlara rağmen, IŞİD’in 100 milyon dolardan fazla gelir elde ettiği iddiası tedavülden düşmüyor. Geçen yaz Wall Street Journal bu iddiayı yeniden gündeme getirdi. Wall Street Journal’da aklanan haber, Newsweek ve Times of London’da da yinelendi.

 

Suriye’den çıkarılan eserlerin birçoğu sahte.

Bu durum senelerdir biliniyor: 2015 yılı başlarında BBC’de çalışan gazeteci Simon Cox, o dönem Lübnan Eski Eserler Genel Müdürlüğü bünyesindeki Bilim Departmanı’nın yöneticisi olan Esad Seif’le, Lübnan’da ele geçirilen Suriye menşeli eserler hakkında bir röportaj yapmıştı. Seif, büyük değer taşıyan yüzlerce gerçek eserin ele geçirildiğini söylemiş, ama bunun yanında ele geçirilen eserlerin çoğunluğunun sahte olduğunu ve daha savaş öncesinde Suriye’de var oldukları bilinen atölyelerde üretildiklerini özellikle vurgulamıştı. Bundan bir buçuk sene sonra, Suriye Eski Eser ve Müzeler Genel Müdürlüğü yöneticisi Memun Abdülkerim, verdiği bir röportajda, Suriye ve Lübnan’da ele geçirilen kaçak eserlerin %70’inin sahte olduğunu belirtti.

Uzmanlar ele geçirilen kaçak eserlerin büyük kısmının sahte olduğuna dikkat çekse de, bu durum medyada sistemli biçimde göz ardı edildi. Cox’un BBC’de yayınlanan haberinde, Seif’in gerçek eserler hakkındaki sözlerine yer verilirken, sahtelerle ilgili söyledikleri yayınlanmamıştı. Abdulkerim’in röportajından sonra sahte eserler meselesi dikkat çekmeye başladı, ancak bazı medya organları konuyu yine yanıltıcı biçimde IŞİD’e bağlayarak, “IŞİD Sahte Eserlerle Koleksiyonerleri Kandırıyor” şeklinde başlıklarla haberleştirdi. Bir kez daha her şey IŞİD’e bağlanıyordu.

 

Suriye’deki eski eser tahribatının çoğundan IŞİD dışındaki gruplar sorumlu.

IŞİD hiç kuşkusuz birçok anıtı ve eski eseri yok etti veya tahrip etti. Kimi tahrip vakalarını sansasyonel video kayıtlarından izledik ve videoya çekilmemiş olan daha pek çok vaka olduğunu biliyoruz. Fakat yine de tahrip eylemleriyle ilgili tartışmalar yanıltıcı. Bir kere, çoğu haber IŞİD’in hedefleri konusunda yanlış izlenim veriyor. Batı yaygın olarak, Suriye’deki Palmira ve Irak’taki Ninova gibi, İncil’de veya klasik metinlerde adı geçen bölgelerdeki eser tahribatlarıyla ilgilendiği için, IŞİD’in ikonoklazmının ana hedefinin de bunlar olduğu zannedilebilir. Halbuki IŞİD’in tahrip eylemlerinin büyük kısmı İslam eserlerini hedef alıyor.

İkincisi, medyada IŞİD’in eski eserleri ikonoklastik sebeplerle kasıtlı olarak tahrip ettiği vurgulansa da, daha büyük zarara yol açan başka etkenler de söz konusu. Daha IŞİD ortaya çıkmadan önce, Esad güçleri ile isyancılar arasındaki çatışmalarda birçok yapı zarar görmüştü. Savunma mevzilerinin inşa edilmesi, veya eski kalıntıların barınak ve inşaat malzemesi olarak kullanılması da eski eserlerin bulunduğu bölgelerde ağır tahribata neden oldu. Suriye savaşı sırasında eski eserlerin dinî sebeplerle tahrip edilmesinden büyük ölçüde IŞİD sorumlu olmakla birlikte, bu vakalarda da sorumlu olan tek cihatçı grup IŞİD değil.

 

Çatışmalar nedeniyle eski eserlerin ağır tahribata ve yağmaya maruz kaldığı tek ülke Suriye değil.

Suriye ve Irak’taki kültür mirasına yönelik tehditler medyada çok geniş yer buluyor, ama halihazırdaki savaşlar nedeniyle başka ülkelerin mirası da ciddi tehdit altında. Yemen’in tarihî yapıları defalarca Suudi bombardımanının hedefi oldu. Kaddafi’nin devrilmesinden beri Libya’da yağma ve tahribat vakaları önlenemez biçimde arttı. Çatışmalar nedeniyle eski eserlerin zarar görmesi dünya çapında süren ve göz ardı edilen bir olgu.

 

Videoyu izlemek için alttaki Youtube ikonuna tıklayınız.


Eski eserlere yönelik tehditlerin büyük kısmı, savaşla değil gündelik faaliyetlerle ilişkili.

Olağan kentsel genişleme çalışmaları, tarım (özellikle tarlaların sürülmesi), veya düpedüz ihmal, eski eserlere büyük zarar veriyor. Yağma ve kaçakçılık olayları da vaka-i adiyeden ve  çoğunlukla savaşla bağlantılı değil. Ayrıca, binlerce yıldır yapılageldiği gibi, insanlar eski yapı ve anıtları inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar.

 

* * *

Son altı yıldır Suriye’den yağmalanan eserlerle ilgili haberler, ortada ciddi yanlışların olduğunu gözler önüne seriyor. Fakat bu yanlışların çok büyük kısmının aynı noktada kesişmesi dikkate değer: IŞİD’in kültür mirasına yönelik tehditlerini abartırken, Suriye’deki diğer tüm silahlı grupların yarattığı tahribatı yok saymak. Uzmanlar, yukarda değindiğim konular hakkında senelerdir gazetecileri bilgilendirmeye çalışıyorlar, ama büyük ölçüde yok sayılıyorlar.

2014’ten önce Suriye’nin kültür mirasına yönelik tehditlerle ilgili haberlerde genelde IŞİD göz ardı ediliyordu, halbuki o dönemde de eski eserleri tahrip etmekteydiler. 2014’ten sonra bu durum aniden değişti, medya bu kez IŞİD’e ağırlık verip diğer grupların rolünü yok saymaya başladı. Doğru haberlerin yanı sıra, IŞİD’in tahrip ettiği bölgelerle ilgili yanlış bilgiler de dolaşıma sokuldu. Örneğin, IŞİD’in Musul’daki Nebi Yunus türbesini tahrip ettiği haberi, eylemin gerçekleştiği tarihten iki hafta önce dolaşıma sokulmuştu. Sunulan görüntüler, medyada göz ardı edilen başka bir olaya, IŞİD’in 2013’te Rakka’daki bir türbeyi tahrip edişine aitti. Suriye’deki eski eser yağmacılığına ilişkin haberler 2013’ün sonları ile 2014’ün başlarında arttı. Fakat bir incelemeye göre, Eylül 2014 bu haberlere en yoğun yer verilen tarihti – ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı hava saldırısı başlattığı tarih.

 

 

Hükümetlerin kültürel mirası savaş mazereti olarak kullanırken arkeolog ve uzmanlardan yararlanması sık rastlanan bir durumdur. Bunun en uç örneklerinden biri, ABD hava saldırılarının ( “sivilleri kurtarma ve koruma” amaçlarının yanı sıra) kültür mirasına en az zarar verecek şekilde tasarlandığını söyleyen bir arkeoloğun Military Times’a yazdığı yazıydı. Keza, başta değindiğim American Schools of Oriental Research (ASOR CHI), çok önemli çalışmalar yapmış olmakla birlikte, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse ediliyor, Bakanlık’tan her yıl birkaç yüz bin dolar alıyor. ASOR CHI’nin çalışmaları Suriye, Irak ve Libya’yı kapsıyor – bu ülkelerin hepsi 2014’ten beri ABD’nin IŞİD’i hedef alan saldırılarına maruz kaldı. Ama kültür mirası tehdit altında olan pek çok başka ülke yok sayılıyor; eski eser ve anıtları büyük ölçüde ABD’nin müttefiki olan bir ülke –Suudi Arabistan– tarafından tahrip edilen Yemen bunların başında geliyor. Dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry, IŞİD’i hedef alan hava saldırısının başlamasından birkaç saat önce Metropolitan Sanat Müzesi’nde yaptığı bir konuşmada, ASOR CHI’nin selefi olan Syrian Heritage Initiative’in, kültür mirasının korunmasında “kelimenin tam anlamıyla altın standardı” olduğunu söyledi. Kerry, Klasik Çağın Başlangıcında Asur’dan İberya’ya başlıklı serginin açılışında yaptığı bu konuşmayı, Suriye’ye müdahaleyi meşrulaştırmak için kullandı.

Suriye’den eski eser kaçakçılığı konusunda ABD’de Kongre’den geçen yasalar  ve Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar sadece IŞİD’in finansmanını engellemeye odaklanıyor, kısmen de El-Kaide ve bağlantılı olduğu gruplar hedef alınıyor. Suriye’de eserleri yağmalayan veya tahrip eden diğer gruplar konu edilmiyor. Suriye’den eski eser alımının tümden yasaklanması bu diğer gruplar üzerinde de etkili olurdu, ama politik çözümlerde bu grupları anmaktan veya doğrudan hedef almaktan özellikle kaçınılıyor. Ayrıca, yasalar sadece Suriye ve Irak’a odaklandığı için, dünya çapında yağmalanan eski eserlerin çatışmaları finanse etmek için kullanılması nadiren gündeme geliyor. Dahası, kültür mirasına yönelik tehditlerin büyük kısmı silahlı çatışmadan bağımsız olduğu için, bu vakalar tümden yok sayılıyor.

 

Yazarın teşekkür notu: Bu yazıda, kültür mirası ve çatışma alanlarındaki eski eserler konusunda uzman olan Paul Barford, Morag Kersel, Jason Felch, Stephennie Mulder, Dorothy King, özellikle de Sam Hardy ve Christopher Jones’un çalışmalarından yararlandım.  Haberlere ilişkin analizlerim büyük ölçüde onların çalışmalarının bir sentezi niteliğinde. Bu çalışmalar olmadan yazıyı yazamazdım. Ancak, varsa hataların, ve yaptığım çıkarımların sorumluluğu bana aittir.

 

Michael Press’in hyperallergic’te yayınlanan How Antiquities Have Been Weaponized in the Struggle to Preserve Culture başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.

arkeoloji, savaş sanatları