/ Pasajlar / Blanqui Üzerine

   

Baudelaire                                                                                    Blanqui

 

“İlk barikatları dikip komuta edenler onlardı,” der Marx, komplocuları kastederek. Gerçekten de komplocu hareketin merkezinde barikatlar vardı; yanında ise devrimci gelenek. Temmuz Devrimi [1830] sırasında dört binden fazla barikat kente damgasını vurmuştu [...] Baudelaire, Kötülük Çiçekleri'nin sonuna koymayı tasarladığı bölük pörçük “Paris'e Sesleniş”te barikatlara değinmeden kente veda edemez; yüksele yüksele kaleler oluşturan sihirli kaldırım taşlarını hatırlar. [...] Yakın zamanlarda bir Komün tarihçisinin yazdığı gibi, işçiler “açık alanda çarpışmaktansa, kendi bölgelerindeki barikatlarda savaşmayı tercih ettiler [...] ve gerektiğinde, Paris sokaklarına ait kaldırım taşlarıyla inşa edilmiş bir barikatın arkasında ölmeyi yeğ tuttular.”

Paris barikatlarının en önemli önderi Blanqui o günlerde son mahpushanesi Taureau Kalesi'ndeydi. Marx, Haziran Ayaklanması'nı [1848] değerlendirirken, Blanqui ve şürekasını “proleter partinin hakiki liderleri” olarak görüyordu. O sıralarda Blanqui'nin sahip olduğu ve ölünceye kadar koruyacağı devrimci itibar ne kadar abartılsa az kalır [...] Yüz hatları Baudelaire'in zihnine öylesine kazınmıştı ki, karalamaları arasında Blanqui'nin başını andıran bir çizim vardır. ("The Paris of the Second Empire in Baudelaire", s. 15-16.)

 

*

 

[Baudelaire'in] lirik kelime haznesinde alegori aniden ortaya çıkar, öncesinde bir hazırlık olmadan [...] Hiçbir kelimesi alegori olmaya yazgılı değildir. Keşfedilecek, kuşatılacak, ele geçirilecek konu her neyse, duruma göre, herhangi bir kelimeye alegori görevi verir. Şiir yazmayı “ani saldırı” diye niteleyen Baudelaire, sırrını yalnızca alegorilerle paylaşır; sırdaşı sadece onlardır [...] “Tekniği, darbe (putsch) tekniğidir.”

[...]

Kimi durumlarda Baudelaire komplocuyu da modern kahramanın bir imgesi olarak kabul eder [...] Blanqui ile ortaklıkları farklılıklarından çok daha fazlaydı: dik başlılıkları ve sabırsızlıkları, öfkelerinin ve nefretlerinin gücü kadar, her ikisinin de payına düşen iktidarsızlık. Ünlü bir dizesinde Baudelaire “eylemin düşlere kardeş olmadığı” dünyaya vedasını dile getirir. Halbuki kendisine göründüğünün aksine, düşleri terk edilmiş değildi. Blanqui'nin eylemi Baudelaire'in düşünün kardeşiydi. İkisi iç içe geçmişti. Onlar, III. Napolyon'un Haziran [1848] savaşçılarının umutlarını gömdüğü taşın üzerinde birbirine kavuşmuş iki eldir. ("The Paris of the Second Empire in Baudelaire", s. 101.)

 

*

 

Komün sırasında Blanqui Taureau Kalesi'nde mahpustu. L'Eternité par les astres (Yıldızlardan Ebediyete) başlıklı kitabını burada yazdı; yüzyılın fantazmagoryalar kümesi son bir kozmik fantazmagorya ile tamamlanmış oldu. Öteki fantazmagoryaların en sert eleştirisi de bunun içinde yer aldı [...] Blanqui'nin bu kitapta geliştirdiği evren tasavvuru bir cehennem. Üstelik bu cehennem, ömrünün sonunda kendisini yenilgiye uğrattığını teslim etmek zorunda kalacağı toplumun bir yansıması. Yazarın farkına varmadığı ironi şu ki, topluma karşı dile getirdiği bu korkunç itham, sonunda o toplumun yarattığı sonuçlara koşulsuz bir teslimiyet halini alıyor. Blanqui'nin kitabı, ebedi geri dönüş fikrini Zerdüşt’ten tam on yıl önce ortaya atıyor, hem de uç noktada bir halüsinasyon gücüyle ve Nietzsche'den hiç de aşağı kalmayan bir etkileyicilikle. ("Paris, the Capital of the Nineteenth Century", s. 25.)

 

*

 

Uygarlık fantazmagoryasına gelince, o en mükemmel temsilcisini Haussmann'da, en sarih temsilini ise Paris'in dönüşümünde buldu. Halbuki ne meta toplumunun etrafındaki gösteriş ve debdebe, ne de onun sahte güven duygusu tehlikeden muaf değildi. İkinci İmparatorluk'un çöküşü ve Paris Komünü bunu hatırlattı. [Meta toplumunun] en ürkütücü düşmanı Blanqui son yazısında bu toplum kesimine fantazmagoryanın dehşet verici niteliklerini teşhir etti. Ona göre bu fantazmagoryadaki insanlık lanetlidir. Umut edebileceği her yenilik zaten hep var olan bir gerçekliktir [...] Blanqui'nin kozmik yorumu şunu anlatır: fantazmagoryanın bulunduğu yerde insanlık efsanevi bir ezaya maruz kalmaktan kurtulamayacaktır. ("Paris, the Capital of the Nineteenth Century", s. 14-15.)

 

*

Blanqui'nin dünyayı görüşüne göre, kozmosun gidişatı taş kesilmiş kargaşaya doğrudur. Dolayısıyla, dünyanın güzergâhı büyük bir alegori gibi görünür.

Taşa dönüşmüş kargaşa, Baudelaire'in gelişme nedir bilmeyen hayat hikâyesinin de formülüdür. ("Baudelaire", s. 329.)

 

*

 

Yıldızlardan Ebediyete, Baudelaire'in (Komün sıralarında?) ölümünden dört, en fazla beş yıl sonra yazılmıştı. Bu metin, Baudelaire'in haklı olarak dünyasının dışarısında bıraktığı yıldızların burada ne aradıklarını anlatır. ("Boredom, Eternal Return", s. 116.)

 

*

 

Blanqui'nin kozmolojisinde her şey, gelir, Baudelaire'in kendi dünyasından defettiği yıldızlara dayanır. ("Baudelaire", s. 331.)

 

*

 

Baudelaire kendi zamanının edebiyat dünyasında, Blanqui'nin komplolar dünyasında olduğu kadar yalnızdır. ("Baudelaire", s. 368.)

 

 

Walter Benjamin, "The Paris of the Second Empire in Baudelaire", Charles Baudelaire: A Lyric Poet in the Era of High Capitalism içinde (Londra: New Left Review, 1973).

Walter Benjamin, "Paris, the Capital of the Nineteenth Century", "Baudelaire" ve "Boredom, Eternal Return", The Arcades Project içinde, çev. H. Eiland & K. McLaughlin (Cambridge & Londra: Belknap Press, 1999).

 

Baudelaire, Benjamin, pasajlar