/ Pasajlar / Dünya Tarihindeki Son Bölüm

Kuklaya veya Tanrı’ya.

Heinrich von Kleist, Kukla Tiyatrosu[1]

Bilmemenin yolları, bilmenin yolları kadar önemli; hatta belki daha bile önemli. Bilmemenin ilgisizlik, dikkatsizlik, unutkanlık gibi sonunda pek güzel olmayan ve sarsak kaçan yolları var. Ama kusursuzluğuna hayran olmaya doyamayacağımız, Kleist’ın genç adamının umursamazlığı veya bir bebeğin büyüleyici kayıtsızlığı (sprezzatura)[2] gibi başka yolları da var. Bilmeyenin hayatında çoğu kez uygunsuz etkileri olan bilmeme yoluna psikanalizin bastırma dediğini biliyoruz. Oysa bedeninin kusursuzca uyum gösterdiği bir sırdan habersiz olduğu için başı hoş görünen bir kadına güzel diyoruz. Öyleyse, kendini bilmemenin başarılı yolları da var ve güzellik de bunlardan biri. Aslında bilebilmenin düzenini, tam da, bilgisiz olabilmenin yolu tanımlıyor olabilir; ve bir gayri bilgi (nonknowledge) bölgesinin oluşturulması, bütün bilgimizin koşulu ve aynı zamanda mihenk taşı sayılabilir. Eğer bu doğruysa, bilgisizliğin tiplerine ve kiplerine ait açıklamalı bir katalog (catalogue raisonné), bilgi akışını temellendirdiğimiz bilimlerin tasnif sistemi kadar yararlı olabilir. Ne var ki, insanların asırlarca bilgilerini nasıl koruyacakları, geliştirecekleri ve sağlama alacakları üzerinde kafa yormuş olmalarına rağmen, henüz bilgisizlik sanatının temel ilkelerinden bile yoksunuz. Epistemoloji ve yöntem bilimi, bilginin koşullarını, kurallarını ve paradigmalarını araştırıyor ve kurumsallaştırıyor; ancak, gayri bilginin bölgesini oluşturabilecek bir reçete daha ortada yok. Muhakkak ki, bir gayri bilgi bölgesinin oluşturulması basitçe bilmemek anlamına gelmiyor; yani sadece bir yetersizlik ve eksiklik sorunu değil. Tam aksine, bilgisizlikle doğru bir ilişki içinde bulunmak, bilginin yokluğunun ifadelerimize rehberlik ve eşlik etmesi anlamına geliyor. İnatçı bir sessizliğin sözlerimize karşılık vermesi anlamına geliyor. Ya da, artık ömrünü doldurmuş birtakım sözler kullanarak şöyle diyebiliriz: En dolaysız ve en doyurucu şeyler, bilim ve dogma değil, zarafet ve tanıklık biçimini alır. Bu bakımdan yaşama sanatı, erişemediklerimizle uyumlu bir ilişkiyi koruma yetisidir.

Son tahlilde bilgi dahi, bilgisizlikle bir ilişki içindedir. Ancak bunu bastırma aracılığıyla yapar – veya daha da etkili bir yolla, varsayarak. Bilinmeyen, bilginin fethetmeyi varsaydığı keşfedilmemiş ülkedir; bilinçdışı ise bilincin ışığını taşıyacağı karanlıktır. Her iki durumda da, bir şey, sonradan içine nüfuz etmek ve ele geçirilmek üzere bir kenara ayrılır. Oysa bir gayri bilgi bölgesiyle sürdürülen ilişki, bu bölgenin olduğu gibi kalmasına dikkat gösterir. Bu ise, (mistisizmdeki gibi) onun karanlığını yücelterek, (ayinlerdeki gibi) gizemini göklere çıkararak, hatta (psikanalizdeki gibi) onu fantezilere boğarak yapılmaz. Buradaki mesele, gizli bir doktrin veya yüksek düzeyde bir bilim değildir; bilmediğimiz bir bilgi de değildir. Gayri bilgi bölgesi gerçekten hiç de özel bir şey barındırmıyor olabilir. Eğer birisi bu bölgenin içine bakabilirse, kesin olmamakla birlikte, gözüne sadece eski ve terk edilmiş bir kızak ilişecektir; berrak olmamakla birlikte, bizi oyun oynamaya çağıran küçük bir kızın belli belirsiz hayali ilişecektir. Zaten belki de bir gayri bilgi bölgesi yoktur; sadece birtakım ifadeleri vardır. Ve Kleist’ın çok iyi anladığı gibi, gayri bilgi bölgesiyle ilişki, bir danstır.

* Giorgio Agamben, “The Last Chapter in the History of the World”, Nudities (Stanford: Stanford California Press, 2011) s. 113,114.



 

[1] Heinrich von Kleist (1777-1811), Alman romantik drama yazarı ve edebiyatçısı. Hayatı bir çifte ‘cinayet’le sonuçlanmıştır. Son zamanlarında, ölümcül bir hastalığı bulunan Henriette Vogel’in entelektüel ve müzikal dehasına kapılır. Onun arzusuna karşı gelemeyerek onu vurarak öldürür. Sonra da kendini vurarak intihar eder. Kleist’ın Kukla Tiyatrosu (Über das Marionettentheater) makalesinde geçen bir diyalogda, konuşmacı, kuklaların insanlarda olmayan bir zarafet sahibi olduğunu söyler.  Kleist’a göre, bilincimiz bizi hep kuşkulu ve güvensiz davranmaya zorlar. Bu da bizi bir hayvanınki ya da bir kuklanınki gibi saf bir davranıştan alıkoyar. Bilincin doğamızda yarattığı yarılma sonucu ne hayvan olabiliriz, ne de Tanrı. İnsanlık ancak bu yarılmanın sonucu olan iki parçayı –bilinci ve bilinçsizliği, bilgiyi ve bilgisizliği– uyum içine sokarak gelişme gösterebilir.

[2] sprezzatura: İtalyan yazar Castiglioni’nin kullanıma soktuğu bir sözcük. Bilgi ve beceri gerektiren şeyleri yaparken bile, onları hiç düşünmeden ve çaba harcamadan yerine getiriyormuş gibi rahatlıkla davranabilme sanatı.

pasajlar