'Street Art'ın 'Art-çı' Etkisi

14/9/2012 / skopbülten / Hande Tulum

Modern olmak, paradoks ve çelişkilerle dolu bir hayat sürdürmek demektir. Çağdaşlık, ortak yaşamları kontrol etme ve çoğu zaman yok etme gücüne sahip devasa bürokratik örgütlerin gölgesi altında yaşamak, ama gene de bu güçlerin karşısına çıkmaktan, dünyayı değiştirmek ve bizim kılmak için savaşmaktan bir an olsun caymamak demektir. Aynı zamanda hem devrimci hem de muhafazakâr olmak, yeni deneyim ve serüven olanaklarına kucak açmak, ama bir yandan da çoğgrau modern serüvenin yol açtığı nihilistçe derinlikler karşısında korkuya kapılmak, her şey buhar olup giderken bile gerçek bir şeyler yaratıp onlara tutunmak istemiyle yanıp tutuşmak demektir.

Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor

 

1970’lerden itibaren gelişen sokak sanatı, Berman’ın yukardaki sözlerinde bahsettiği “devasa güçlerin karşısına çıkma” arzusunun sonucu olarak doğmuştur. Ancak, sokak sanatı bir sanat türü olarak benimsenmeden önce de duvarlar, yüzyıllardır, hatta belki tarihin başlangıcından beri, mimarlık ile resmin yakından ilişkili olmasından ötürü  kişisel ve kolektif ifadenin alanı olagelmiştir. İnsan, yaşadığı yeri benimsemek ve kendine ait kılmak için geçmişten günümüze duvarlarda çalışmış ve yaşamıştır. Mağara resimlerinden Pompei kentindeki duvar yazılarına ve resimlerine kadar pek çok örnekte, insanın yaşadığı mekânda iz bırakma ve geçmişi hatırlama ihtiyacının dışavurumları görülür.

 

 

Roma’da duvar yazılarını konu alan bir örnek

 

Pompei kentindeki duvar yazılarını ve resimlerini inceleyen arkeolog Rebecca Benefiel, bir zamanlar yasal olan sokak sanatının, Pompei’de adeta doruk noktasına çıktığını iddia eder. Pompei’de duvar yazıları, günümüz dünyasındakilerden çok daha “görünür”dür;[1] evlerin duvarlarında, mutfaklarda, hamamlarda, adeta tüm duvarlardadır. 11.000’den fazla graffiti örneğinin bulunduğu Pompei’de, duvar resimleri aracılığıyla, Benefiel’in deyişiyle tüm dünyaya yetecek kadar mesaj verilmiştir.[2] Gerek kişisel ifadelerin, gerekse iktidara –İmparator Nero’ya– yönelik mesajların yer aldığı bu yazılarda ve resimlerde, geçmişi tüm canlılığıyla tecrübe etmek mümkündür: “Mekânlar boyunca yürüyebilir ve bir zamanlar orada yaşamış olan insanları hissedebilirsiniz. Birisinin bahçesine girebilir ve orayı tanıdık bulabiliriniz. Birinin evinde duruyorsunuzdur. Ve bu yakınlık hissi müthiştir.”[3]

Mimarlığın yapı taşlarından duvarı kullanan sokak sanatı, bu yönüyle mimarlığa komşu bir noktaya yerleşir: Mimarlık kenti ‘yapar’ ve ‘kurar’ken, sokak sanatı onu bozmaya, dönüştürmeye girişir. Kent simgesi, rasyonellik ile insan yaşamlarının iç içe geçmiş yumağı arasındaki gerilimi dile getirmek açısından geniş olanaklar sunar.[4] Sokak sanatçılarının eylemci sanatlarını yansıtmak için kenti seçmeleri, bunun sonucu olarak görülebilir. Çünkü kent, sadece kapladığı alanın ölçülerinden ibaret değildir, geçmişle olup bitenler arasındaki ilişkidir;[5] hatta kentin var olması için belleğin sürekli yenilenmesi gerekir. İşte tüm bunlar, bireyin kamusal hafıza mekânı olarak kenti-sokağı seçişini haklı kılar. Ayrıca sokaklar, daima halkın var olduğu yerlerdir; halkın dışlanmadığı yerler… Bu yüzden, sokak sanatı da bir anlamda halkın temsiliyetidir; isyanının, tepkisinin, iradesinin, direnişinin, özgürlüğünün… Ve temsiliyet daima cereyan edeceği bir çevreye muhtaçtır.[6]

 

 

İstanbul’dan sokak sanatı örnekleri

 

Kamusal temsilin ana unsurlarından olan sokak sanatı, duvar resmi, graffiti, stencil, sticker gibi çeşitli biçimlerle icra edilir. Sokak eylemi ile sanat arasında bir köprü görevi gören, belki de suç unsuru olan yegâne sanat türü olma özelliği taşıyan Street Art (sokak sanatı), bir ara kesit oluşturur. Belki de bu yüzden, dünyanın çeşitli yerlerinde, ‘potansiyel suçlu’ olarak algılanan graffiticilere belli duvarlar tahsis edilir ve onlar da sisteme dahil edilmeye çalışılır.[7] Sokak sanatı, ‘izin verilen sanat’a dönüştürülür. Oysa sokak sanatçılarının, izin almaya ya da izinli bir alanda çalışmaya niyetleri yoktur. Çünkü planlı ve düzenlenmiş kenti ‘ev’e dönüştüren, kamusal alanda kimlik gösteren ve kamusal alanı yeniden tasarlamaya çalışan, kentsel dışavurumun sonucu olan marjinal sokak sanatı, sınır tanımaz.[8]

 

 

Sınır tanımayan ve ‘gece işçileri’nin yoğun çalışmalarıyla ortaya çıkan sokak sanatı, iktidarın denetim arzusunun pençesinde her gün yok edilirken, iktidara yönelik en derin eleştirileri yöneltmeyi kendisine adeta misyon edinmiştir. Modern iktidarın en büyük gözaltı olduğu düşünüldüğünde, sokak sanatının sürekli yok edilmesine rağmen sürekli yenilenmesi, umudun ve direnişin göstergesidir. 

Kamusal alanda kimlik sahibi olan sanatın seçkinci olduğuna dair eleştirilere en etkili cevabı veren, kolektif umudun simgesi olan sokak sanatı, gördüğü ilgi, destek ve tepkiyle adeta bir deprem yaratmıştır. Ve her geçen gün, daha çok izleyiciye ulaşarak, yayılarak art-çı etkilerini sürdürmektedir. Genellikle sanata özgü bir nitelik olarak kabul edilen ‘aşkınlık’ burada, sanatın sokağa, yani kamusal alana taşıp içselleşmesiyle birlikte ‘içkinlik’e dönüşmüştür.  Özetle sanat, sokak sanatıyla birlikte, genel algıdaki seçkinci ve aşkın kimliğinden sıyrılmış, ‘halktan ve halkın’ olmuştur.

 

 

İşte tam da bu noktada, Bauman’ın “Dünyayı mı Dolaşıyoruz yoksa Dünya mı Geçip Gidiyor?” sorusuyla sorguladığı durumun, sokak sanatını da anlattığı söylenilebilir. “Salt şimdiki zamanın kültürü”nü[9] yaşayan ve yaşatan sokak sanatının, flâneur sanat olduğunu söylemek mümkündür. Ancak, bu aylak sanatçılar, sanat için dünyayı gezerken, ‘turist’ler gibi hoş karşılanmazlar. Sisteme göre, toplumun aynası olan duvarlar,[10] sokak sanatçıları tarafından ‘kirletilmektedir’. Çünkü sistem için sokaklar, kamusal ifadenin değil, şirketlere ait reklam panolarının, iktidarın sesini yayan ekranların mekânıdır.

Sokak sanatı, hem küresel hem yerel bağlamda oldukça etkili olmuştur. Genellikle idealize edilen kamusal alan, sokak sanatının yardımı, belki de yardım etmeyişi ile modern dünyanın her öğesi gibi değişmiş ve dönüşmüştür. Çünkü kamusal mekânı kamusal kılan, o toplumda yaşanan kamusallıktır. [11]

 

 

Sokak sanatının Türkiye’deki yansımasına bakıldığında, sanatın sokaklara taşma arzusunun ifadesi olan Street Art’ın, Türkiye’de özellikle 1990’lardan itibaren epeyce takipçi edindiği görülür. Ancak, diğer pek çok ülkedeki örneklerde, sokak sanatçıları her yeri –özellikle tarihî çevreleri– oyun alanı ilan ederken, Türkiye’de sanatçıların çalışmaları ve çalışma alanları daha kısıtlıdır (daha çok Beyoğlu ve çevresi). Bunda ‘beyaz boya’nın, yani sokak sanatı eserlerinin sürekli silinmesinin payı büyüktür. Türkiye’nin geç modernleşmesinin ve kamusallığını geç keşfetmesinin bu kısıtlılığa yol açtığını söylemek de olasıdır.

Bunların yanı sıra, Türkiye’de sokak sanatçılarının bir kısmının, atölyelerde çalışması ya da çalışmalarının sergilerde yer almasını istemesi ilginçtir. Kendiliğinden sisteme dahil olma yönündeki bu arzu, sanat piyasasını ve yerleşik sanat kurumlarını reddeden sokak sanatının ruhuna ters düşmektedir.

 

Kripoe’den ‘sarı yumruk’

 

Türkiye’deki sokak sanatıyla ilgili dikkat çekilebilecek bir başka nokta da, sokak sanatına yönelik tepkilerin şiddetidir. Bu tepkilerin boyutu hayli ürkütücüdür. Örneğin, Beyoğlu ve çevresindeki ‘sarı yumruk’ların sahibi olan Alman sanatçı Kripoe, sanatını icra ederken pek çok defa şiddete maruz kaldığını anlatır.[12] Ama sonuçta, modernleşme ve kamusal ifadeyle ilişkisi düşünüldüğünde, Türkiye’nin sokak sanatçılarının olması bile başlı başına önemlidir.

 



[1] Kristin Ohlson , Reading the Writing on Pompeii’s Walls, http://www.smithsonianmag.com/history-archaeology/Reading-the-Writing-on-Pompeiis-Walls.html, 2012

[2] http://www.wlu.edu/x34628.xml Uncovering the Graffiti of Pompeii Lexington, Virginia • August 30, 2009

[3] http://www.wlu.edu/x34628.xml Uncovering the Graffiti of Pompeii Lexington, Virginia • August 30, 2009

[4] İtalo Calvino, Görünmez Kentler, çev: Işıl Saatçioğlu (İstanbul: YKY, 2002)

[5] A.g.e.

[6] Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü,  çev: Tanıl Bora, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2009)

[7] Graffiti yıkıcıdır, http://kisiselmedya.com/graffiti-yikicidir/ , 2012

[8] Özgür Tanglay, Kentsel Dışavurumun Sınır Tanımaz Halleri: Sokakların İç Sesleri http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/7322ed717dedf1e_ek.pdf, 2012

[9] Zygmunt Bauman, Küreselleşme, Toplumsal Sonuçları (İstanbul: Ayrıntı Yayınları 2010).

[10] http://www.istanbulmodern.org/tr/basin/basin-bultenleri/kent-duvarlarinin-yarim-yuzyili_913.html, Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı

[11] Uğur Tanyeli, Rüya, İnşa, İtiraz, (İstanbul: Boyut Yayıncılık, 2012)

[12] http://www.mimdap.org/?p=29352 Bizim duvara da sarı yumruk yap Kripoe!

 

sokak sanatı