Sürrealist Eylem Üzerine Dağınık Düşünmek

17/9/2015 / skopbülten / Rafet Arslan

Sürrealist Eylem etkinlikleri (büyük boyutta görmek için resmin üzerine tıklayınız)

 

Sürrealist Eylem varlıkta yoktur; kendi kendini iptal etmiştir –imha değil– ama ruhu caddelerde hâlâ nefes almaktadır.

Sürrealist Eylem, 10 yıllık deneyiminde kolektif olmanın imkânlarını ve imkânsızlıklarını kazmaya takıntılı bir inattı. Bu çöl ülkesinin bodrum katlarında ve ara sokaklarında büyümüş ve savrulmuş bir grup deli yan yana geldi ve eyledi.

Ardından içten bir patlamayla grup sona erdi...

(Gerçekten erdi mi?)

Modernizmin “öz çocuğu” gerçeküstücülüğün Türkiye topraklarında nefes alması için 80 yıl geçmesi –ya da postmodern bir iklimin doğması– gerekmiştir. Postmodern durum değil iklim deyişimiz kastidir; bu çöl ülkesi hiçbir zaman tam anlamıyla modern olamadığı gibi, doğal olarak postmodern de olamaz. Bu, zuhur etmiş derin bir kaos, musallat olmuş bir delilik iklimidir. Bu manada tarihin bu topraklar üzerindeki sıradan akışından bir sapma, şiddetli bir altüst oluşun işaret fişeği kabul edilmedir.

Sürrealist Eylem’in öncesi ve sonrasıyla bu toprakların kültür-sanat hayatına yaptığı katkı, dil üzerinedir, yani avangardı yerelleştirmek, güncelleştirmek ve Türkçe’de ona dair "yeni" bir dil deltası oluşturma emeğidir. 

Bu yeni dil çabasının diğer mevzisi ise, hâkim bürokratik ve ticari sanat dilini hack’leme, tahrip etme hevesidir.
Kuşkusuz seçilen ve yaratılan dil, bir sokak dilidir. Öncelikle iki şeyden kaçılmış/kaçınılmıştır: kimsenin anlamayacağı, sürekli kendi kendine gönderme yapan "entel" bir dilden ve avangard'ın bahsini tamamen akademiye ihale eden bir teorik akademik dilden.

Bu sadece bir dil ya da terminoloji sorunu değil, bir yaşam sorunu –mutant bir yaşam formu– olduğu için, tarihsel avangardın dertlerini, kavramlarını, ülkede yok sayılan ya da boşlukta gözüken “avangard gelenek” üzerinden okumuştur. Yani avangarda dair bir kavramı Türkçeleştirirken, bunu Ece Ayhan ya da Yüksel Arslan ile açıklayabilecekken Bataille'ın kavramlarına dalmamayı tercih etmiştir.

Sürrealist Eylem’in poetikası, her zaman şiirden yola çıkıp menzil üstünde farklı deneyleri deneyimlemek, karışmak, bulaşmak, tahrik etmek ve sonuçta hep –otomatik de olsa– şiire varmaktır.

Sürrealist Eylem için, sokak sadece bir dil-şiir tercihi değildir, aynı zamanda bir sokakta olma halidir. Kalabalığa seslenmekten gocunmayan bir avangard dil yakalama derdi, graffittiden fanzinlere, nette adalardan performanslara, festivallerden dergi dosyalarına, "olası randevulara" açık bir iletişim dilidir.

Sürrealist Eylem, salt kendi varlığını kutsayıp kültleştirmemiş; ortak ruh halini yakaladığı her emekle işbirliğine girmiş, paslaşmış, karşı-kültür cephesinin hayalî kapısını sürekli tık tıklamıştır...

Sürrealist Eylem’den önce, avangard, bireysel bir mesleki kulvar, üzerine yoğunlaşılacak bir branş, akademik bir çalışma alanıydı. Şiirle yoğrulan müzik/ses üzerine, öyküyle uğraşan resim üzerine düşünmeyi terk etmişti. Bu noktada Sürrealist Eylem’in, 1950'li-60'lı yılların marjinallerini yan yana toplayan Beyoğlu masalarının hayaletini canlandırdığını hatırlamak gerek.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever

Sürrealist Eylem, sadece ithal bir şablona, bir amentüye dönüşmüş "disiplinlerarası" söylemine karşı; her türlü üretimin mutant bir form ile iç içe geçtiği ve yan yan geldiği "disiplinsizliği" savundu.  Ve bunun pratik örneklerinde; şiir ile sergi, doğaçlama-deneysel müzik ile resim, kolaj ile dans en akışkan biçimde birleşti.

Sürrealist Eylem; hem gözünün önündeki manifestoyu göremeyen, dışardakine-geçmiştekine imrenmeyi huy edinen retro-modernist manifesto hasretine; hem de manifesto çağı bitmiştir diyen bazı postmodern ezberciliklere karşı reddiyedir.

Mutlaklaştırma yoluna gitmeden; güncele dair eylemini, söylemini, tahayyülünü manifesto ve bildirilerle duyurmaktan ve pratiğe dökmekten çekinmemiştir.

Sürrealist Eylem; ömrü boyunca 60’ı aşkın fanzin (ya da özgür yayın), iki katalog, bir uluslararası dergi, bir özel sayı basımı dışında, dergilere sürrealizm dosyaları hazırlanmış; sanatsal üretimler ve kolektif hareketler haricinde tekinsiz ve ayartıcı bir düşünsel ekin ambarı kurmaya gayret etmiştir.

Sürrealist Eylem; dağınık varlığına başladığı andan itibaren yerellik vurgusu ile enternasyonallik kaygısını beraber taşımıştır. Ve küre çapındaki avangard hareketlerle imgesel ve pratik düzeyde paslaşmış, ortak pratiklere girişmiş, ortak etkinlikler için onları davet etmiş ve davetler almıştır (çaktırmadan da buna devam etmektedir).

Sürrealist Eylem; İstanbul (ya da onun sanat borsası) merkezli bir sanat algısıyla mücadele etmiş ve periferi’de mevzilenmeyi yeğlemiştir. Şebeke’nin Anadolu hattına genişleyen ağı yanında İzmir’de Sapkın Sürrealizm, Çanakkale’de Kolektif Olmanın İmkânsızlığı Üzerine pratikleri bunun en bariz izdüşümleridir.

Sürrealist Eylem’in güncellik vurgusu, aktif olduğu an içinde canlı ve akışkan, şimdi ve burada olmanın baştan çıkarıcılığının büyüsündeydi. Bunun yanına gezegenin tüm geçmiş avangard birikimi üzerine bu günden düşünüş ve yorumlama uğraşını da eklemekten çekinmemiştir.

Bizim için ‘an’, geçmişin, bu zamanın ve geleceğin birleştiği meleksi bir parıltıydı hep. Zamanın ruhunu yakalama hevesinin, güncel olduğu kadar kâhince bir refleks olduğunu hiç unutmadık.

Sürrealist Eylem’in zaman içinde kendini Düzensiz, Şebeke, Erekte Şiir ya da Periferi olarak isimlendirmesi bir oyun hevesinden ötedir. Tanımlanmaktan ve sınırlanmaktan kaçması, arayış halinde olması, sabit durmaması, sürekli isim değiştirip gizlenmesi, lakap kullanarak şekil değiştirmesi, bilindik yollara tamah etmeyip, eyvallahsız geçinip, sürekli gizli kapıları yoklaması, markalar çağının rutinine karşı geliştirdiği bir panzehirdir.

Sürrealist Eylem’in tarihi, sükût suikastine uğrama tarihidir. Kuşkusuz heyulanın yazgısıdır bu – an’dan değil de gelecekten alımlanma.

SET, Türkiye sanat tarihine arkadan girmiş ve onu sokağa, oyuna çağırmıştır; en mutant ve disiplinsiz koordinatlara. Varlığında da, yokluğunda da bir tebessüm, bir çift kanat hareketidir. Kara mizahı hep sevmiştir.

sürrealizm yaşıyor