/ Tezler / Bir Altkültür Olarak Grafiti ve Sokak Sanatının Hâkim Kültürle İletişimi: Atina Örneği

23/6/2019 / skopbülten / Hande Aral

Eksarhia mahallesinden bir görünüm. Sanatçı: WD, “Dedicated to the poor and homeless people here & around the globe.” Yazarın kendi çektiği fotoğraf, 12 Kasım 2017.

 

Sürekli bir oluş halinde olan kültür, toplumsal bir kategori olarak insanlığın belirli bir döneminde örgütlenmiş olan yaşam faaliyetlerinin bütünüdür. Öte yandan, bu her dönem ve topluma özgü yaşam faaliyetleri bütünü olarak kültür, türdeş toplumsal değer, norm ve ilişkiler dizisinden oluşmamaktadır. Toplumda yerleşik olan ve çoğunluğun ortak kabulünün olduğu norm ve değerler hâkim kültürü oluştururken, bu ortalama kültürel yapı içinde, farklılıkları ile öne çıkan; kendine özgü “tarz” ve üsluplara sahip kültür adacıkları da altkültür birimlerini oluşturmaktadır. Altkültürel topluluğun üyeleri gerçekleşmesi engellenmiş olan özlemleri ya da kendilerinden daha geniş olan toplumdaki konumlarının muğlaklığından kaynaklanan problemlere kolektif bir çözüm olarak bir araya gelmektedir (Marshall, 1999: 16). Dolayısıyla altkültürler, bir farklılaşma gücü olarak sahnededir fakat benimsedikleri üslupta içinde bulundukları toplumsal yapıya tümden bir reddiye; toplumsal bağların koparılması söz konusu değildir. Kendilerine özgü tarz ve ritüeller yoluyla –çengelli iğne, dik taranmış saç, sprey boya, çiçek ekimi vb. gibi– belirli bir kolektif kimlik etrafında kendi farklılıklarını ve kentteki varlıklarını duyurmayı istemektedirler. Hâkim kültürel değerlerin dışında kalmalarının ise bir bedeli olmaktadır; merkezi anlam ve değerler sistemi statik bir yapı değildir; farklılıkları sürekli bir biçimde içine alarak bir düzen yaratmak ile oluşmaktadır. Ortalama kültürel yapının ortaklık sağladığı anlamların dışında kalan anlamlar hâkim kültür ile uyum sağlamak üzere yeniden yorumlanmaktadır. Hâkim kültürel sistemin söz konusu bu “içine alma” ve altkültürlerin varlığını ortaya koyması süreci özellikle 1960 ve sonrasında yoğun kentleşme; bazı grupların kentin kaynaklarından yoksun bırakılması; artan kimlik farklılaşmaları ve talepleri doğrultusunda kent mekânında görünür olmaya başlamıştır. Bu alamda kent ve mekân, toplumsal pratiklerin, farklılaşma taleplerinin, anlam ve algıların, imgelerin, iktidar ve direnmenin vücut bulduğu alanlar olarak öne çıkmıştır. Kentsel mekân, toplumsal bir ürün olarak, iktidar stratejileri ve bireylerin taktikleri –De Certeau’nun deyişiyle “kaçak avlanmalar”– arasında salınmaktadır.

1960’larda kentin imkânlarından yoksun bırakılanlar; hayal kırıklıklarıyla baş etmenin ve kentte “ben de varım” demenin bir yolu olarak grafiti ve sokak sanatını keşfetmiş ve kolektif bir kimlik etrafında bir araya gelmişlerdir. Fakat diğer altkültürel oluşumlarda olduğu gibi grafiti ve sokak sanatı da 1960’larda New York mahalleleri ve trenlerinde başlayan yolculuğunu, 1980’lerde dünyanın pek çok kentine sıçrayarak devam ettirmiş ve bu süreç içerisinde de hâkim kültürel yapılarla pek çok ortak noktada buluşarak günümüze ulaşmıştır. Kısaca, kentin enerjisini toplumsal yaratıcılığa dönüştüren grafiti ve sokak sanatı tanınırlığının arttığı oranda hâkim anlam çerçevesine yerleştirilmiştir. Bu süreçle grafiti ve sokak sanatında, Hebdige’nin (2004: 88) altkültür tartışmasında ifade ettiği “iyileştirme” ya da ehlileştirme olarak adlandırabileceğimiz durum deneyimlenmektedir. Ehlileştirme iki aşamalı olarak gerçekleşebilmektedir: ideolojik biçim ve meta biçimi olmak üzere. Hâkim gruplar –polis, medya, adalet– ideolojik etiketlendirmeler yaparken; piyasa mekanizması da altkültürel işaretleri, tarzları meta biçimi haline getirmektedir.

Bu kapsamda gelinen bu noktada, kültürel hegemonyaya karşı direnişin bir sembolü olan grafiti ve sokak sanatı gerek ideolojik gerek meta biçimi haline getirilerek ehlileştirilme sürecine uğramıştır. Bu kontrole alma sürecinde ise, müzeler, kurum ve kuruluşlar direniş olanaklarının dinamiklerini ve altkültürel anlamı değiştiren aktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu olan bu toplumsal dönüşümün kamusal alanın görece özgür bir kullanımının görüldüğü bir Avrupa kentinde; Yunanistan’ın başkenti Atina’da nasıl deneyimlendiğini; grafiti ve sokak sanatının hâkim kültürle iletişiminin ne olduğunu anlamak bu tez çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. İlgili alanyazında, grafiti ve sokak sanatının altkültürel doğasından uzaklaştığını (marka-reklam ilişkileri, galeri ve müzelerde yer alması vb. gibi) tartışan çalışmalar olmakla birlikte; bu sanatın üreticilerinin söz konusu bu değişim döneminde ne tür kaygı ve niyetlerle bu altkültür formunu devam ettirdiği/ettiremediğini anlamak üzere odaklanan bir çalışma bulunmamaktadır. Buradan hareketle, bu tez çalışması, bir altkültür olarak grafiti ve sokak sanatının hâkim kültürle iletişimini aktörlerin deneyimleri aracılığıyla incelemesi bakımından alana bir katkı sağlayabilecektir. Çalışma, kentin sosyo-ekonomik durumunun sanatçılara etkisinin ne olduğu; grafiti ve sokak sanatının birbirinden nasıl farklılaştığı; sanatçıların üretim motivasyonlarının neler olduğu; müze & sanat galerileri ve kurum ve kuruluşlar ile olan ilişkilerinin direniş mi işbirliğine mi dayalı olduğu gibi alt sorulardan hareket etmektedir. Buradan hareketle, tez çalışması, kentlerdeki mikro direnç alanları olarak doğan grafiti ve sokak sanatının hâkim kültürle iletişiminin nasıl ve ne tür yollarla gerçekleştiğini 15 grafiti ve sokak sanatçısıyla yapılan saha görüşmeleri aracılığıyla incelemektedir.

 

Yazar: Hande Aral

Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Ö. Murad Özdemir

Yer Bilgisi: Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü / Medya ve İletişim Çalışmaları

Türü: Yüksek Lisans

Yılı: 2018

 

Bu tez özeti yazarı tarafından dergimize gönderilmiştir.

tez tanıtımı, sokak sanatı