/ Tezler / Kamusal Sanatta Farklı Kamusallıklar: İstanbul'daki Kamusal Sanat Çalışmaları Üzerinden Bir Okuma

16/12/2015 / skopbülten

Kamusal alanlarda yapılan, insanların kendilerini özgürce ifade edebilmeleri için ortam yaratan, topluma ve kente sosyal, fiziksel ve çevresel katkı sağlayan “kamusal sanat”, Batı'da 20. yüzyılın başında, Türkiye'de ise ancak 1990'lı yılların sonlarında ortaya çıkmıştır. “Yeni tip kamusal sanat” [new genre public art], izleyiciyi katılımcıya dönüştürebilen, gündelik hayatın içine karışarak toplumsal sorunlara odaklanan, farkındalık yaratan, süreç odaklı bir sanat türüdür. Bu çalışmada, İstanbul’da gerçekleştirilen yeni tip kamusal sanat projelerinin “kamusallık” yaklaşımları, Hannah Arendt, Jürgen Habermas, Oskar Negt ve Alexander Kluge’nin “kamusal alan” tartışmaları çerçevesinde yorumlanmış ve “kamusal alan” ile “kamusal sanat” arasındaki ilişki tartışılarak, “yeni tip kamusal sanat” olarak adlandırılan çalışmaların karşımıza çıkış biçimleri incelenmiştir.

 

    

Tarlabaşı’nda 2012’de düzenlenen İstanbul Street Art Festivali’ni boykot eden Kamusal Sanat Laboratuvarı’nın afişleri (kaynak:  http://kamusalsanatlaboratuvari.blogspot.com.tr)  

 

Literatürdeki “kamusal sanat” tartışmalarının genellikle “kentsel dönüşüm” ve “soylulaştırma” kavramları ile ilişkilendirilmesinden dolayı bu iki kavram da araştırmada önem kazanmıştır. Temporary Services, T.A.M.A, Superflex ve Mess Hall'un projeleri de çalışma kapsamında kısaca incelenmiş, ancak kavramsal tartışma, daha ziyade, alan araştırmasının asıl konusunu oluşturan “Gülsuyu Gülensu Dükkânı” (Oda Projesi), “Kuzguncukla İç İçe” (Monica Fritz, Ursula Katipoğlu, Christina Schray ve Kadriye Bayraktar), “Olağandışı Bir Mahalle Turu” (Işıl Eğrikavuk), “Kent Bostanı” (Can Altay), “Yardımcı Eller” (Pist), “Abbasağa Çiftçileri” (Yıldız Teknik Üniversite’sinden akademisyen ve öğrenciler) ve “İsimsiz Mektup” (Kamusal Sanat Laboratuvarı) projeleri çerçevesinde yapılmıştır.

Bu projelerin kamusallık yaklaşımlarına dair yapılan detaylı tartışma, projelerin hemen hepsinin “yer kimliğini, aidiyet duygusunu öne çıkarmak; farklı kültür, tarihlere sahip çıkmak; sanatı herkese ulaştırmak; izleyici/katılımcıyla sanat/sanatçı arasındaki mesafeyi azaltmak; politik direnişlerin sesini duyurmak; devlete, kapitalist düzene, kurulu/yerleşik sosyal sisteme tepki göstermek; farkındalık yaratmak; iletişim kurmak; çatışan durumları olumlu bir amaca yönlendirmek; demokratik, eşitlikçi ve farklı karşıt kamusallıklar yaratmak” gibi özelliklerle öne çıktığını göstermektedir. Bu anlamda kamusal sanatın, Habermas'ın arzuladığı gibi “tekil, eşitlikçi ve demokratik bir alan”dan ziyade, Arendt'in tartıştığı anlamda bir “toplumsal alan” oluşturduğu ve Negt, Kluge ikilisinin de vurguladığı gibi “çatışmaları içinde barındıran, karşıtlıklardan oluşan çoğul bir kamusal alan”ı kendine tercih ettiği söylenebilir. Bu tarz projelerdeki bu “mücadeleci kamusal alan”lar sanat ile birbirlerini karşılıklı olarak etkileyip, sürekli bir ilişki kurmaktadırlar.[1]

 

Yazar: Selin Gürdere

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Didem Kılıçkıran

Yer Bilgisi: Kadir Has Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tasarım Anabilim Dalı

Türü: Yüksek Lisans

Yılı: 2012



[1] Bu metin, tezin Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi’nde yayınlanan özetinden alınmıştır.

tez tanıtımı