/ Tezler / Kentsel Mekânın, Deprem Risklerinin Azaltılmasına Yönelik Yeniden Organizasyonu ve Bir Toplumsal Katılım Süreci

 

Bu çalışmanın, deprem risklerinin azaltılması ve kentsel yenileme uygulamalarında toplumsal katılımın sağlanması olmak üzere iki çıkış noktası vardır. Halen “dönüşüm” adı altında ülkede uygulanmakta ya da projelendirilmekte olan kentsel yenileme / yenileştirme eylemlerinde, toplumsal talepler ya hiç dikkate alınmamakta ya da gereğince önemsenmemektedir. Nitekim, toplumsal katılımın sağlanmasına yönelik yerleşik bir kültürden ve yönetim anlayışından, kurumsallaşmış bir modelden söz etmek mümkün değildir.

Oysaki, toplumun öznesi olduğu konularda toplumsal katılımın sağlanması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Öznenin tasfiye edildiği süreçlerin başarısızlığı ve yol açtığı sorunlar örnekleriyle gündemde yer tutmaktadır. Söz konusu olan deprem risklerinin azaltılması eksenli bir kentsel yenileme/yenileştirme çalışması ise, iki karmaşık ve çok bileşenli sürecin bileşkesinden oluşan bir eylemler dizgesinin hayata geçirilmesi gerekmekte, dolayısıyla yönetim tarafında politik kararlılık ve kapasite yeterliliği, toplum tarafında ise işbirliği ve bilinç düzeyi öncelikle önem kazanmaktadır.

Bu tespitler doğrultusunda çalışma, kentsel mekândaki olası deprem risklerini azaltmaya yönelik, çok bileşenli, Türkiye koşullarına özgü, somut ve uygulanabilir bir kentsel yenileme/yenileştirme için, toplumsal barış ve adaleti gözeten bir toplumsal katılım modeli geliştirilmesini amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda kurgulanan çalışma, mevcut kurama ve uygulamalara dair kapsamlı literatür araştırması ile siyasi kadro ve seçilen bir bölgede hane halkı yaklaşımlarını ölçen saha araştırmaları temelinde gerçekleştirilmiştir.

Kuramsal çerçeve içinde, şehir ve bölge planlaması disiplininin afet ve deprem olgusu ile ilişkileri, ayrıca risk azaltma ve kentsel mekânın yeniden düzenlenmesindeki çok bileşenli yapıyı oluşturan unsurlar ele alınmıştır. Ardından, afet yönetimi ve risk azaltmada uluslar arası deneyim incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’daki yasal yönetsel yapı ve uygulamalar öne çıkmaktadır. Bir sonraki bölümde, deprem ve risk kavramları çerçevesinde yakın dönemde en fazla araştırma yürütülen, açık bir laboratuvar görünümündeki Türkiye’nin, özellikle de İstanbul’un sahip olduğu deneyim eleştirel bir bakışla değerlendirilmiştir. Kurama ve uygulamaya ilişkin bu incelemelerle oluşturulan altyapı üzerine saha araştırmalarını kurgulamadan önce, son olarak, hane halkı yaklaşım belirleme çalışmasının gerçekleştirileceği sahanın seçimi ve bu seçimde etken olan veri tabanı setleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Toplumsal barış ve adaleti gözeten somut ve uygulanabilir bir kentsel yenileme modelinin geliştirilebilmesi için, sosyal bileşenin modele dahil edilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu doğrultuda Hane Halkı Yaklaşım Belirleme Çalışması ile – toplumsal barış ve adalet ekseninde – tanımlanan sahada yaşayan hane halklarının tercih ve önceliklerinin, bu tercih ve önceliklere etki eden etmenlerle birlikte belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma sahası olarak Bakırköy ilçesinin güneydoğusunda yer alan Yeni, Cevizlik ve Sakızağacı mahalleleri seçilmiştir. Bu seçimin yapılmasında daha önce ilçe genelinde gerçekleştirilen iki proje, “Bakırköy İlçesi Zemin-Yapı Etkileşimine Dayalı Deprem Risk Analizi Projesi” ile “İstanbul’da Seçilmiş Binaları Güçlendirme Fizibilite Projesi” ve TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) nun 2000 yılı bina sayımı verileri esas alınmıştır. Bölgenin, deprem riski yüksek bir bölge olduğu JICA (Japon Uluslar Arası İşbirliği Ajansı) ve İDMP (İstanbul İçin Deprem Master Planı) raporlarıyla daha önce ortaya konulmuştu. Bu temelde ilçe özelinde gerçekleştirilen iki projenin sonuçlarına göre seçilen üç mahallenin ilçede en yüksek risk barındıran mahalleler arasında olduğu, TÜİK bina sayımına göre ise bina stokunun oldukça yaşlı olduğu görülmüştür. Bunların yanında, üç mahallenin yerleşim dokusunun benzerliği, tanımlı sınırlar içinde mekânsal bütünlük arz etmeleri ve birbirleriyle olan ilişkileri saha seçiminde etken olmuştur.

Paralel olarak yürütülen Siyasi Kadro Yaklaşım Belirleme Çalışmasıyla da, karar verme erklerine aday olan kadroların konu hakkında belirli politikalarının olup olmadığını ortaya çıkarmak, konu hakkında uzmanlaşmış kadrolara sahip olup olmadıklarını, varsa bu kadroların konu hakkındaki yeterliliklerini ve bilgi düzeylerini tespit etmek amaçlanmıştır. İstanbul’daki siyasi partilerin il ve ilçe örgütlerindeki yöneticiler bu çalışmanın ana kütlesi olarak belirlenmiştir.

Hane Halkı çalışmasında gerçekleştirilen anket görüşmelerinin değerlendirmesi çok değişkenli istatistik analiz yöntemleriyle yapılmış, sonuçta bölgede yaşayan yöre sakinlerinin toplumsal barış ve adaletin sağlanmasına yönelik düşünceleri, talep ve koşulları bir regresyon modeli ile formüle edilmiştir.

Araştırma ile, yöre sakinlerinin yaşadıkları yeri terk etmeme kararlılığında ve devletten maddi destek beklentisi içinde oldukları, gerek yerel gerekse merkezi yönetime güven duymadıkları ve mevcut yönetim anlayışı ile deprem risklerinin azaltılmasına yönelik somut ve adil bir gelişme sağlanamayacağına inandıkları ortaya çıkartılmıştır. En çok akademik çevrelere güven duyulduğu ve olası bir risk azaltma öncelikli yenileme projesinde akademik önderlik veya referans istendiği bulunmuştur. Çalışmanın ulaştığı en kritik bulgulardan biri de düşük gelir düzeyi, düşük eğitim seviyesi ve yüksek yaş grupları arasındaki fonksiyonel bağıntıdır. Bu alt grupların, örgütlü, organize ve katılımcı bir bilinçlenme ve karar verme süreci hayata geçirilmediği sürece, en iyi niyetli yaklaşımlarda dahi proje sürecine dahil olamayacakları, tercih, öncelik ve gereksinimlerinin modele yansıyamayacağı ortaya çıkmıştır. Öte yandan, toplumun güvenli bir çevrede yaşamak için işbirliğine açık ve hevesli olduğu, belli taleplerin sağlanması halinde güçlü bir uzlaşma zemininin sağlanabileceği görülmüştür.

Siyasi kadro çalışmasında ise, gerek politik duruş gerekse duyarlılık açısından, liberal görüşlü siyasi partilerle toplumsal görüşlü partiler arasında, kapanması kısa vadede pek olanaklı görülmeyen büyük bir fark olduğu tespit edilmiştir. Liberal görüşlü partiler ya hiçbir şekilde bu çalışma için işbirliğine girişmemiş ya da katılımı il örgütü ile kısıtlamıştır. Toplumsal görüşlü kitle partilerinin ise gerek kurumsal olarak gerekse üst düzey yönetim kadrosu düzeyinde belli bir politika oluşturma gayreti ve kayda değer duyarlılık gösterdiği saptanmıştır. Ancak üst yönetimin sergilediği bu duruşun alt kadrolara yeterince ulaşmadığı veya alt kadrolarda bireysel duyarlılığın zayıf kaldığı da görülmüştür. Bu bağlamda, örneklem ağırlıklı olarak toplumsal görüşlü partilere ve bu partiler içindeki duyarlı kadrolara doğru kaymıştır. Elde edilen sonuçlar bu çerçevede değerlendirildiğinde, hane halkları ile bir çok konuda koşut düşüncelere sahip olunduğu, kamu-halk-sivil toplum arasında dengeli ve örgütlü bir işbirliğinin gerekli görüldüğü ve en azından belli bir siyasi düşüncenin halk ile asgari koşullarda uzlaşmasının olanak dahilinde bulunduğu saptanmıştır. Ancak, örneklemin temsil ettiği siyasi kadronun risk olgusu, depremin zincirleme etkileri, kentsel ve çevresel sürdürülebilirlik ve İstanbul’un eşikleri konusunda yeterli bilgi düzeyine sahip olmadığı da anlaşılmıştır. Genel çerçevede bakıldığında, çalışmalara konu olan iki kesimin de deprem, risk ve kent yenileme olguları hakkında bilgi düzeylerinin düşük, bu anlamda duyarlılıklarının görece zayıf olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Her iki çalışmanın sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, risk azaltma politikaları ve eylemlerine yönelik karar alma süreçlerinde toplumsal katılımın sağlanabilmesi için sistematik bir yaklaşımın gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, nitelikli toplumsal katılımın sağlanmasında izlenecek yöntem, sağlıklı bir süreç işleyişi ve bunun gerekleri ortaya konulmuştur. Ortaya konulan yaklaşım, yasal, ekonomik, teknik ve çevresel bileşenlerin etkileri arka planda kalmak koşuluyla, özellikle siyasal, yönetsel ve toplumsal bileşenleri temel almakta, karar alma süreçlerinde nitelikli toplumsal katılımın sağlanması için toplumun sürece dahil edilme biçimi ile siyasi ve yönetici kadronun bu süreçte toplumla ilişkilerinin tanımlanmasını içermektedir. Bu çerçevede, bir risk azaltma eylemindeki taraflardan en başta gelen ikisi arasında uzlaşma zemininin oluşabilme potansiyeli ve bunun asgari müşterekleri belirlenebilmiştir.

Deprem risklerinin azaltılması konusunda kurgulanmış olan hane halkı yaklaşım belirleme ve siyasi kadro yaklaşım belirleme çalışmalarının her ikisi de içerik, kapsam ve yöntemleri ile risk azaltma, kentsel yenileme ve toplumsal katılım konularında literatüre yeni katkılar sağlamaktadır. Saha çalışmalarının kurgulanmasından başlayarak, uygulanması, değerlendirilmesi ve ilişkilendirmelerin yapılarak sonuçlandırılması aşamalarında baş vurulan yöntemlerle bütünsel bir sürecin işleyişini ortaya koyan yaklaşım, bu bağlamda literatürde bir ilki temsil etmektedir. Toplumsal katılımın işletilmesinde halkın ve yönetmeye aday yerel siyasetçilerin konuyla ilişkileri ve durdukları nokta analiz edilirken, tarafların bir araya gelme koşulları, azami uzlaşma zemini, diğer kesimlerin süreçte üstlenmesi gereken roller, ortak karar alma mekanizmalarının oluşumu ve karar alma süreçlerinin işleyişi hakkında önemli tespitlere ulaşılmasını sağlayan yaklaşım, uygulamaya dönük yapısıyla, toplumun öznesi olduğu konularda söz sahibi olabilmesinin yolunu göstermektedir.

Özetle, bu çalışma, deprem riski yüksek bir bölgede, kentsel mekânın deprem risklerinin azaltılmasına yönelik yeniden organizasyonunda nitelikli toplumsal katılımın sağlanabilmesi için, saha araştırmaları ile denenen ve desteklenen yeni bir yöntem sunmaktadır.

 

Yazar: Süleyman Balyemez

Danışman: Prof. Dr. Lale BERKÖZ

Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Şehir ve Bölge Planlaması

Türü: Doktora

Yılı: 2010

 

Bu teze Ulusal Tez Merkezi sayfasından ulaşıldı. Metin, tezin Özet bölümüdür. Tamamını okumak için: deprem.pdf

tez tanıtımı