ZAD: Bir Direniş ve Otonomi Hikâyesi

17 Ocak 2018 günü Fransa Başbakanı Edouard Philippe, yıllardır tartışılan Notre-Dame-des-Landes’a (NDDL) yeni bir havaalanı inşa etme projesini nihayet iptal ettiklerini duyurdu. Bu karar, tam 50 yıl boyunca siyaset, ekonomi, hukuk ve çevre düzeyinde yürütülen bir mücadeleye nokta koyuyordu. 1960’larda gündeme gelen proje çerçevesinde, Fransa’nın batısındaki Nantes şehrinin 30 km. kuzeyine havaalanı inşa edilmesi planlanıyordu; ancak gerek yerel çiftçiler, gerekse çevreciler ve başka muhalif gruplar yıllar boyunca hem hukuki başvurularla hem de çeşitli eylemlerle projeyi engellemeye çalışmıştı. Sonunda bölge, havaalanı inşaatını engellemeyi amaçlayan direnişçiler tarafından işgal edilmişti. Zone a Défendre (Savunma Bölgesi), kısa adıyla ZAD böyle doğmuştu. 2009 yılında küçük bir protesto kampı olarak başlayan şey, zamanla büyüyerek, dünya çapında bilinen ve dokuz yıl süren bir otonomi deneyinin alanına dönüşmüştü.

Fransız hükümetinin projeyi iptal etme kararı ilk bakışta direnişçiler açısından bir zafer anlamına geliyordu. Ancak, hükümet bu kararla birlikte, vazgeçilen havaalanı projesini telafi etmek üzere yeni yol inşaatlarına başlanacağını ve mevcut havaalanlarının büyütüleceğini ilan etti; ve birkaç hafta sonra, ZAD’ı boşaltmak ve otonom kolektif yerleşimleri yıkmak üzere polis ve jandarma güçleriyle bölgeye büyük bir operasyon düzenledi. Aşağıdaki metin, NDDL havaalanı projesinin 50 yıllık tarihini ve geçtiğimiz aylarda yaşanan operasyonlara giden yolu özetliyor. Metnin tamamı için bkz. La ZAD, Another End of the World is Possible: Learning from 50 Years of Struggle at Notre-dame-des-landes

 





 

 

1960’lar: Hikâye Başlıyor

Nantes civarında yeni bir havaalanı inşa etme fikri 1960’lara kadar uzanıyor. Fransız devleti o dönemde sermayenin Paris bölgesinde (Ile-de-France) toplanma eğilimini tersine çevirmek için, yatırımcılara cazip gelecek yeni alanlar yaratarak merkezîleşmeyi kırma kararı almıştı.

1968’de Notre-Dame-Des-Landes, Rennes ile Nantes arasındaki konumundan dolayı yeni havaalanı inşaatı için en uygun yer seçildi. Yerel çiftçiler projeye itiraz etti; 1972’de inşaata direnmek üzere ilk savunma örgütünü kurdular.

1974’te Notre-Dame-des-Landes’da bir zone d’aménagement différé (müstakbel kalkınma bölgesi; ZAD) oluşturuldu. Bu resmî kararla hükümet söz konusu alanda tedricen arazi satın alma hakkına sahip oldu. Ancak, 1970’lerdeki petrol krizi ve 1989’da Nantes’ta hızlı tren güzergâhının açılması, projenin uzun yıllar ertelenmesine sebep oldu.

 

2000’ler: Havaalanı Yeniden Gündemde

2000 yılında Sosyalist Partili Başbakan Lionel Jospin’in döneminde proje yeniden canlandırıldı. Bu durum, o dönem Nantes Belediye Başkanı olan (sonradan François Hollande’ın cumhurbaşkanlığı döneminde Başbakan olacak) Jean-Marc Ayrault’yu ziyadesiyle memnun etti, zira görevi süresince şehrini yeniden yapılandırmayı planlıyordu. Konuyu incelemesi için kurulan özel komisyon, projenin “kamu yararı”nı artıracağı yolunda resmî bir rapor yazdı. Aslında Şubat 2008’de kabul edilen  Grenelle de l’Environnement, Fransa’da yeni bir havaalanı yapılmamasını tavsiye ediyordu; buna rağmen hükümet yeni havaalanı inşaatının “kamu yararı”na olduğuna hükmeden ve 10 yıl süreyle geçerli olacak bir karar çıkardı.

Bu noktada çeşitli gruplar, projenin onaylanmasını hızlandırmak amacıyla çevreyle ilgili sorunların bir kenara bırakıldığını öne sürerek karara itiraz etti. Havaalanı karşıtları hem yerel hem de ulusal düzeyde konuyu gündeme taşıdılar.

2009’da muhaliflerin kararlılığı semeresini verdi. Yerel eylemciler ve bölge sakinleri 2009 yazında havaalanı inşaatının yapılması planlanan alanda bir “iklim eylem kampı” kurdu. İlk büyük işgal bu kamp sırasında gerçekleştirildi. Fransız hükümetinin projeyi ilerletmeye kararlı olduğunu gören eylemciler, yetkililer tarafından boşaltılmış çiftlikleri ve binaları işgal etme ve buraya kendi kulübelerini inşa etme kararı aldılar. Böylece “iklim eylem kampı”nın küllerinden ZAD doğmuş oldu. İşgal başladığında bazı örgütler hukuk yolunu izleyerek, çevreye vereceği zararlardan ötürü projenin iptali için Danıştay’a başvurdu. Danıştay bu örgütlerin taleplerini reddetti.

 

2010’lar: Mücadele Şiddetleniyor

Aralık 2010’da, devlet havaalanı projesi için uluslararası çaptaki VINCI adlı inşaat firmasına bağlı bir şirketi partner olarak seçti. Sözleşmeye göre VINCI, havaalanının tasarımı, inşaatı ve 55 yıllığına işletilmesi için devletten fon alacaktı. NDDL havaalanının 2017 yılında açılması planlanıyordu.

Resmî duyurudan sonra Fransız çokuluslu şirketi gerek Fransa’da gerekse başka yerlerde düzenlenen dayanışma eylemlerinin hedefi oldu. Karar, projeye karşı çıkanları yıldırmadı, tersine arazideki işgalcilerin sayısı daha da arttı. ZAD zamanla otonom bir topluluğa dönüştü; çiftçilerden anarşistlere, küreselleşme karşıtlarına kadar pek çok farklı kesimden insan burada biraraya geldi.

 

ZAD işgal komünlerinden biri.

 

ZAD kolektif mutfak

 

   

ZAD korsan radyo                                                                  ZAD kolektif mutfak

 

ZAD’ın büyümesi, havaalanı projesiyle ilgili hukuki mücadelelerin yoğunlaşmasına yol açtı. Muhalifler birkaç yıl boyunca projenin iptali için pek çok defa başvuruda bulundu. 2012’de, iki yerel çiftçi projeyi protesto etmek için Nantes valiliği binası önünde açlık grevine başladı. Cumhurbaşkanlığına yeni seçilen Sosyalist Partili François Hollande, diğer bütün imkânlar tüketilene kadar devlet güçlerinin bölgeye girmeyeceği konusunda söz verdi.

Ancak 16 Ekim 2012 sabahı erken saatlerde, Jean-Marc Ayrault başbakanlığındaki hükümet César Operasyonu’nu başlattı: ZAD’ın kolluk güçleriyle tahliye edilmesi operasyonu. Operasyonun ilk gününde polis güçleri işgal edilmiş bölgede yavaş yavaş ilerleyerek önlerine çıkan her şeyi yıktı. Fakat otoriteler muarızlarını hafife almıştı; Zadistlerden beklemedikleri güçte bir direnişle karşılaştılar. İlerleyen günlerde eylemciler ZAD’ı savunmak ve yeniden işgal etmek için biraraya geldi. Gösteriler polis operasyonunu sekteye uğratırken, ZAD’ın etrafında barikatlar kuruldu. Operasyon iyice çıkmaza girerken NDDL hareketi giderek daha fazla tanındı ve destek kazandı.

Kolluk güçlerinin günler süren saldırıları ve Zadistlerin kararlı direnişinden sonra, hükümet operasyonu askıya aldı. Fransız devleti yenilgiyi kabul etmişti. Bu durum, otoritelerle Zadistler arasındaki psikolojik savaşta büyük bir dönüm noktası oldu. 17 Kasım 2012’de binlerce insan bölgede toplanarak ZAD’ı yeniden inşa etmeye başladı.

 

 

Havaalanı projesini protesto etmek için açlık grevi yapan çiftçilerden Marcel Thébault, ZAD'da

 

ZAD evlerinden 


ZAD evlerinden

 

2013’te ZAD hareketi büyümeye devam etti; işgal alanında çeşitli tarım ve yaşam projeleri hayata geçirildi. Bu arada, doğrudan eylem ve sabotaj da giderek artıyordu. Örneğin Mart 2013’te bir grup eylemci, Nantes dışındaki bir inşaat alanına gitti. Burada, havaalanı inşaatı için gereken ekipmanların nakliyesini kolaylaştırmak ve Saint-Nazaire, Nantes ve Rennes kentlerini birbirine bağlamak üzere büyük bir otoyol inşaatına başlanmıştı. Eylemciler boruları, kabloları, ölçüm gereçlerini ve altı elektrik direğini tahrip etti.

22 Şubat 2014’te direniş hareketi Nantes kentinde dev bir gösteri düzenledi. Bu tarih, haavalanı direnişindeki tepe noktalarından biriydi. Direnişçiler bu eylemle sadece belirli bir bölgeyi savunmakla kalmadıklarını, gerektiğinde saldırıya geçebileceklerini de göstermiş oldular. Zadistler, büyük metropolde gövde gösterisi yapıp kente içerden saldırırken, daha önce ZAD’da geliştirdikleri barikat ve pusu kurma, kulübe inşa etme, kolektif tartışma ve yemekler düzenleme gibi taktikleri kullandılar. Sabahın ilk saatlerinde Nantes girişinde toplanan 500 traktör, kentin bütün ana yollarında trafiği felç etti. Ardından traktörler kente girerek tramvay hatlarını bloke etti. Bu arada kalabalık ve renkli bir gösterici grubu Nantes sokaklarını ele geçirdi:

• Bir grup gösterici, valilik binası önüne bir ağaç ev inşa etti;

• başka bir grup, vitrin camlarını kırdı;

• çevik kuvvet mensuplarının üzerine yangın söndürücüyle kırmızı boya sıkıldı;

• bir polis karakolu ile bir idari mahkeme binasına saldırı düzenlendi;

• bir şantiyede, bir delme makinesi ile hafriyat makinesi ateşe verildi;

• VINCI merkez binası yağmalandı ve tahrip edildi;

• İtalya’daki Susa Vadisi’ne hızlı tren inşa edilmesine karşı çıkan gruplarla [No TAV] dayanışmak için bir demiryolu hattına sabotaj düzenlendi.

 

 

 

 


 

 

 

22 Şubat tarihli gösteri, otoriteleri hazırlıksız yakalamıştı; bu eylemlerle hem hükümete açık bir mesaj gönderilmiş, hem de daha sonraki mücadeleler için yeni alanlar açılmıştı. Gösterilerin yol açtığı zararın toplam maliyeti bir milyon avroyu aşıyordu.

17 Haziran 2015’te Nantes İdari Mahkemesi havaalanı projesinin iptali için yapılan bütün başvuruları bir kez daha reddetti. İnşaatın başlanmasına karar verildi. Otoriteler, direnişi zamanla, en olmadı silahlarıyla kırma ihtimaline oynuyorlardı.

 

Ocak 2018: Havaalanı Projesi İptal Ediliyor

Notre-Dame-des-Landes’daki havaalanı projesinin akıbetine ilişkin resmî kararın açıklanacağı güne yaklaşırken, hükümetin “haddinden uzun süredir kaderine terk edilmiş ve denetimsiz bırakılmış” bu toprak parçası üzerindeki meşru hakkını ve denetimini teyit etmek amacıyla ZAD’a güvenlik güçleri konuşlandırıldı. Caesar Operasyonu’ndan bu yana gelmiş geçmiş en şiddetli gösterilerin gerçekleşebileceğinden korkan hükümet, amaçlanan tahliye için ciddi kaynaklar tahsis etti.  

 

 

 

17 Ocak 2018’de, akşamüstüne doğru, Başbakan Edouard Philippe, canlı yayında uzun zamandır beklenen hükümet kararını açıkladı. Uzun ve ciddi bir girizgâhın ardından nihayet sadede geldi:

 

Notre-Dame-des-Landes’ın [toplumda] bölünmeler yaratan bir havaalanı olduğunun farkındayız. Cumhurbaşkanı seçimlerinden bu yana ülkeyi dönüştürmek ve güvenliği artırmak için hep birlikte seferber olduk. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun vahameti, karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarının ciddiyeti, birlik olup önceliklerimize odaklanmamızı gerektiriyor. Tüm bunlardan dolayı, Notre-Dame-des-Landes [havaalanı] projesinden vazgeçilecektir. Bu projenin içinde bulunduğu çıkmaz, bunun mantıklı bir karar olduğunu gösteriyor. Ertelemelerle dolu bu 50 yıl boyunca hiç geri adım atan olmadı. Karar kesindir. Arazi tekrardan tarıma açılacaktır.

 

Karar, netti. Hükümet, müstakbel havaalanının inşaatını sürdüremeyeceğini kabul etti. Nihayet, bu ihtilaflı projeden vazgeçiliyordu. Fakat, bu açıklamadan kısa bir süre sonra, Edouard Philippe, hükümetin gerçek niyetini açık etti: Fransız hükümeti, NDDL’deki havaalanından vazgeçilmesinin yarattığı kaybı hafifletmek adına, Brest, Nantes ve Rennes şehirlerinin diğer Avrupa metropolleriyle zahmetsizce bağlanabilmesini teminat altına almaya kararlıydı. Bu amaçla, Nantes ve Rennes’deki havaalanları yeniden düzenlenip büyütülecek, bunun yanı sıra, demiryolu altyapısı güçlendirilerek ve batıdaki metropoller, Paris ve Paris’in uluslararası havaalanları arasındaki tren bağlantıları sıklaştırılarak Batı Fransa’nın hava ve demiryolu bağlantısı güçlendirilecekti.   

Başbakan son olarak, ZAD sakinleriyle diyaloğa girermiş gibi yaptı ama, bu bir diyalogdan çok ültimatom ya da uyarıya benziyordu:

 

Notre-Dame-des-Landes’dan geçen üç yol herkesin serbest dolaşımına açılmalı. Yola taşan işgalevleri boşaltılmalı; engeller kaldırılmalı ve trafik eski haline dönmeli. Aksi takdirde, emniyet güçleri gerekli operasyonları gerçekleştirecektir.

 

Ardından da ekledi:

 

Yasa uyarınca, malına el konan çiftçiler arzu ettikleri takdirde arazilerine geri dönebilecekler. Yasadışı işgalcilerin bahara kadar araziyi terk etmesi gerekiyor; aksi takdirde zorla çıkarılacaklar. [...] Bugünden itibaren, sürecin yasaya uygun bir şekilde yürütülmesini ve işgalcilerin kendilerine ait olmayan arazileri tedricen boşaltmasını teminat altına almak üzere bölgeye kolluk kuvvetleri konuşlandırılacaktır.

 

Fransız hükümeti, projenin iptaliyle beraber, insanların, ZAD’ın varlık sebebinin ortadan kalktığı sonucuna varmasını bekliyordu. ZAD’cıların Mart sonuna kadar ZAD’ı ve evlerini boşaltması gerekiyordu. Aksi takdirde, yetkililer topyekûn bir tahliye ve “temizlik” operasyonuna girişeceklerdi.

Şaşırtıcı bir karar değildi bu. Her devlet, toprakları, (vatandaş olsun ya da olmasın) tebaası, ve bu tebaayı oluşturan insanların kişisel inisiyatifleri üzerinde denetimi kaybetmekten korkar. Hükümet kararlarına ya da hükümet tarafından yürürlüğe konan yasalara dayanmayan her şey ya ortadan kaldırılmalı ya da bir şekilde yasal çerçeveye sokulmalıdır. Bu yaklaşımlardan ikincisi, yetkililerin, bir yandan bu türden inisiyatifler üzerinde denetim kurarken öte yandan “alternatif projeler” trendine ayak uydurmasını kolaylaştırıyor. Fransız şehirlerinde pıtrak gibi çoğalan, yasal statüye kavuşturulmuş “sanatçı” işgalevleri bu trendin en iyi örneklerinden biri. Yerel yönetimlerin onayıyla ve onların denetiminde açılan bu işgalevleri durmak bilmez mutenalaştırma sürecini hızlandırmaya yarıyor. 

Başbakan bu açıklamaları yaptığı sırada, ZAD sakinlerinin tepkilerini kaydetmek üzere  bölgede pek çok gazeteci hazır bulunuyordu. Birtakım yerel kolektif ve örgütler, hükümetin kararı hakkında bir basın toplantısı düzenlediler. Havaalanı projesinin feshi, bazı Zadistler tarafından büyük bir zafer olarak karşılandı. Fakat, kimileri de, ZAD’ın akıbeti ve hükümetin gerçek emelleri konusunda kuşkuluydu.

 

Hareketi Bitiren Taviz: D281 Yolunun Boşaltılması     

ZAD içinde alınan son derece ihtilaflı bir karar, mücadelenin pasifize edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor: hükümetin resmî açıklamasındaki talebine uyarak, D281 yolunu boşaltıp yeniden trafiğe açma kararı. Havaalanı projesine karşı kazanılan resmî “zafer”in üzerinden daha bir hafta geçmemişken, 22 Ocak 2018’de bazı Zadistler ünlü “route de chicanes”ın [engelli yol] yıkımına yardımcı oldu. Bu, ölümcül bir taktik hatasıydı.   

 

D281'in boşaltılmadan önceki hali 


D281'in boşaltılmadan önceki hali 

 

D281 boşaltıldıktan birkaç hafta sonra, 5 Şubat 2018’de, emniyet güçleri, resmî temizlik araçlarına “route des chicanes”da refakat etmek amacıyla ZAD’a girdi. Bu resmî “temizlik operasyonu” için ZAD’a birkaç düzine jandarma aracı, polis bariyerleri ve bir helikopter konuşlandırıldı. Yetkililere elinizi verdiğinizde kolunuzu kaptıracağınızın kanıtıydı bu.

Projeyi iptal etme kararından sonra, can havliyle kamu nezdindeki meşruiyetlerini pekiştirmeye girişen yetkililer, denetimi ele geçirdiklerini göstermek için çeşitli medya kuruluşlarını bölgeye davet ettiler. Aylar sonra ilk defa emniyet birimleri ve kamyonları, bir zamanlar işgal altında olan D281’i boşaltmak üzere ZAD’ın kalbine giriyordu. 

 

"Boşaltılan" ve "trafiğe açılan" D281'de polis barikatı

 

Bizce, yetkililerle tartışmaya girmek daha baştan hataydı. Bu tartışmalar hep aynı şekilde sonlanır: hareketin önde gelen figürleri yetkililerle pazarlığa otururlar ve böyle yaparak, özerkliklerinden bir ölçüde ödün vermeye hazır olduklarını göstermiş olurlar. Yetkililer de bu durumu lehlerine çevirip, birtakım eften püften tavizler verirler. Sonunda kontrolü ele geçirirler ve zaten bu noktadan sonra da ne taviz vermek ne de herhangi bir anlaşmaya uymak için bir sebepleri kalır.

Her ne biçimde olursa olsun her tür liderlik, mücadelelerin zayıf noktasıdır: Liderlerin yeri her zaman bir vekil ya da bir başka lider tarafından doldurulabilir; her zaman rehin alınabilirler. Tek tek her bir katılımcı etkin bir fail olduğunun farkında olsaydı ve kendisi adına başka hiç kimsenin karar vermesine izin vermemeyi kafasına koymuş olsaydı eğer, hareketleri pasifize etmek yetkililer için çok daha zor olurdu.  

Kolluk kuvvetleri, ciddi bir direnişle karşılaşmadan işgal altındaki bölgeye girince, tahliye kaçınılmaz hale geldi. 23 Şubat 2018’de bazı eylemcilerden, ZAD içindeki durumun kötüye gittiği haberini aldık. D281’deki resmî temizlik operasyonuyla başlayarak bölgedeki polis mevcudiyeti gün be gün artıyordu. Her gün 20 ila 50 polis aracı yolu işgal ediyordu. Resmî açıklamalara bakacak olursanız, bu araçların orada bulunma sebebi temizlik sürecini denetlemekti; ama aslında baskı ve gözetimi artırtmak için oradaydılar. ZAD’ın üstünde insansız uçaklar (drone) ve helikopterler uçuyor, bölgenin topografyasını çıkarmak için yaşam alanlarının, tarlaların ve çiftliklerin görüntülerini alıyorlardı. Bölgeye video kameralar ve antenler yerleştirilmiş; dinleme istasyonları kurulmuştu. Emniyet güçleri, yaşam alanlarına baskınlar düzenlemeye başladı. Bunlar, bildik sindirme stratejileri ve vazifeleriydi; amaç, Mart’ın sonunda gerçekleşmesi planlanan tahliye operasyonuna zemin hazırlamaktı.    

ZAD’ın “zafer”inden bu yana, karşıt görüşlü birtakım otonom ve anarşist sesler, mücadele içindeki otoriter eğilimleri kınayan açıklamalarda bulundular. Bir Zadistin kişisel anlatımları, bölgenin kaderini tayin eden beklenmedik politik ittifaklardan, mücadelenin dinmesi için anarşistlerin ve diğer radikal unsurların açıkça sansürlenmesine ve dışlanmasına kadar, ZAD bünyesindeki genel durumu kusursuz bir şekilde özetliyor. Genellikle olan şuydu: Liderler kendi aralarında gizli buluşmalar düzenliyor ve buluşmalarda vardıkları anlaşmaları harekete dayatmak için meclisleri kullanıyorlardı. Bu tür eğilimlerden dolayı (ama, aynı zamanda, daha az tecrübeli bireyler alay konusu haline geldikleri ve dışlayıcı tavırlara  maruz kaldıkları için) işgalcilerden bazıları çoktan yaşam alanlarını terk etmişti. Eylemcilerden en radikal olanları, meclislerde kendilerini azınlık konumunda buldular; sesleri neredeyse duyulmaz oldu. Böylesi durumlarda, bir yatay karar alma modeli olarak meclisin sınırları açığa çıkıyor.  

Geriye dönüp baktığımızda, D281’in “azat edilmesindeki” mantık gün gibi açık. Hareketin resmî pozisyonu, bir yandan devletle işbirliği yaparken öte yandan işgali sürdürmekti. Tüm mesele arazinin denetimini elde tutmak haline geldiğinden, mülkiyet eleştirisi bir anda yersiz görülmeye başlandı. Her halükârda, tek vücut olmuş, yasadışı ve tavizsiz bir işgalle karşılaşmayan hükümetten, işgalcilerin ZAD’da kalmasına müsaade etmesini beklemek abes olurdu; nitekim halihazırdaki tahliye de bunu gösteriyor. Sonuçta anlaşıldı ki, gerçekçilikten uzak olanlar, hiçbir tavize yanaşmayan anarşistler değilmiş.  

 

 

ZAD Öldü, Yaşasın Mücadele

Bu satırları yazdığımız sırada, Notre-Dame-des-Landes’daki tahliye sürüyor. Fakat, tahliye başarıyla sonuçlansa bile ZAD direnişi, doğrudan eylem, sabotaj, karşılıklı yardımlaşma, kendi kaderini tayin hakkı, otonomi, kapitalizm ve devlet karşıtlığı gibi mefhumların yaygınlaşmasını sağlayarak çevre mücadelelerine taze kan aşıladı. ZAD, stratejilerin ve beyin fırtınalarının yapıldığı, tartışma ve çatışmalara açık, zafer ve yenilgilerin yaşandığı, düşlerle örülü bir deney mekânı. Hikâyesini anlattığımız sürece hayal gücümüzü beslemeye devam edecek.  

Ancak bu hikâyeyi anlatırken, ZAD’ın son aylarını ve zaferden sonra olanları tartışmamız şart.  ZAD direnişinin pasifize edilmesinden de anlaşılabileceği gibi, güç dengesizlikleri, “liderlik” ve otoritarizm, hedeflerimize ulaşmamızın önündeki en büyük engel. ZAD üzerine düşünürken, mücadelelere nasıl yaklaştığımızı yeniden gözden geçirmemiz; güç yoğunlaşmalarını tespit edip baştan önünü almak konusunda ustalaşmamız gerekiyor. Aksi takdirde, yeni ufuklar açma kabiliyetimizi tehlikeye atmalarına engel olamayız.

 

 

anarşizm, kent savunması, kent mücadeleleri