Anarşizmin Kara Aynasında Sürrealizm

Jacques Vaché, 1895-1919.

 

Sürrealizm hakkında yazan ana-akım yazarlar, dikkat çekici bir şekilde politika meselesini önemsizleştirme eğiliminde oluyorlar. Örneğin, Revolution and the Mind: The Life of André Breton başlıklı devasa kitabında Mark Polizzotti, sürrealizm ile anarşizm arasındaki bağları birkaç cümleyle geçiştiriyor. Hem de bunu, bir baskı döneminde liberter harekete destek veren tek tük entelektüelden biri olarak Breton’un dayanışma göstermek konusundaki eşine az rastlanır kararlılığına ve sürrealistlerin, kayda değer bir okuyucu kitlesi olan Le Libertaire’de haftada bir köşe yazısı yazmalarına rağmen yapıyor.  

 “Sürrealizmin Papa’sı” André Breton, 1952 yılında, herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde, şu sözleri kaleme almıştı: “Sürrealizm kendini ilk kez anarşizmin kara aynasında tanıdı”. Breton, 1947’de Fransa’ya dönmüştü ve o yılın Nisan’ında, Andre Julien, Breton’un yurda dönüşünü Federation Anarchiste’in (Fransız Anarşist Federasyonu) haftalık gazetesi Le Libertaire’in sayfalarında kutlamıştı.  

Peki ama, sürrealistler, devrimci anarşizmin fikirleriyle neden 1947’ye gelinceye kadar dirsek teması içine girmemişlerdi? Otorite ve dinden ölesiye nefret eden bu radikal sanat hareketinin, anarşizmin doğal müttefiki olduğu düşünülebilir. Gerçekten de, birçok açıdan sürrealizmin öncülü olan ve onun üzerinde büyük etkisi bulunan Dada hareketi, 1916 yılında Zürih’te, Birinci Dünya Savaşı’nın kıyım ve vahşetine karşı bir tepki olarak doğmuştu. Bizzat Breton da, 1919’da tanıştığı şair Jacques Vaché’den etkilenmişti. Breton, yine aynı 1952 tarihli yazısında şöyle yazacaktı:

 

O zamanlar, sürrealist reddiye mutlaktı ve politik bir düzeyde yönlendirilmeye kesinlikle müsait değildi. Modern dünyanın üzerinde yükseldiği –ve Birinci Dünya Savaşı sırasında kaç para ettiklerini ortaya koyan– tüm kurumlar, bize sapkınca ve iğrenç geliyordu. En başta saldırdığımız şey de, topyekûn toplumun savunma aygıtıydı: ordu, “adalet”, emniyet, din, psikiyatrik ve adli tıp, eğitim.

 

Ardından, şu soruyu soruyordu: “Anarşist unsurlar ile sürrealist unsurlar arasında neden o dönemde organik bir kaynaşma yaşanmadı?”. Bu soruya cevabı şuydu:

 

Hiç şüphesiz, olayların aksi yönde gelişmesinin sebebi, dönemin kuruntusu olan verimlilik fikriydi. Rus Devrimi’nin zaferi ve bir işçi devletinin doğuşu olarak olarak gördüğümüz şey, bakış açımızda büyük bir değişiklik yaratmıştı. Resimdeki tek karanlık nokta –ki, zamanla, inatçı bir lekeye dönüştü– 18 Mart 1921’deki Kronstadt ayaklanmasının hunharca bastırılmasıydı.   

 

Benjamin Péret (1899-1959)

 

Dayanışma

Sürrealistler, 1923’te, aşırı sağcı milliyetçi parti L’Action Francaise’in militanlarından birini öldüren ve jürinin kararıyla beraat eden genç anarşist Germaine Berton’la dayanışma göstermekten geri durmamışlardı. Sürrealist grubun bir başka üyesi, Robert Desnos, Victor Serge ve Rirette Maîtrejean’in başı çektiği bireyci anarşist çevrelerle ilişkiye geçmişti. Sürrealist şair Benjamin Péret ise, anarşist Le Libertaire gazetesi için yazılar kaleme almanın yanı sıra, bir polis raporunda dendiğine göre, Paris bölgesinde etkin olan bir anarşist grupta faaliyet gösteriyordu. Bu dönemde, bütün sürrealistler anarşist basını yakından takip ediyordu. Ne var ki, Fransız anarşist hareketinin tutarsızlığı onları rahatsız ediyordu; ayrıca, hareketin bazı üyelerinin Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ni desteklediğini de unutmamışlardı. Breton, La Revolution Surrealiste’in editörlüğünü Antonin Artaud’dan devraldıktan sonra, dergide Sürrealist Grup imzasıyla yayınlanan metinlerin çoğunu bizzat kendisi kaleme aldı. Bunlardan biri de, “Hapishaneler Boşalsın, Ordu Lağvedilsin” başlıklı devrimci bildiriydi.       

Sürrealistler, babasını zehirleyen Violette Noziere’e de arka çıkmakta gecikmediler. Violette, babasını 12 yaşından beri sistematik olarak kendisine tecavüz etmekle suçlamıştı. Sürrealistler, burjuva aile kurumunu ve burjuva riyakârlığını topa tutmak için davayı fırsat bildiler.

Ocak 1927’de, sürrealist grubun beş üyesi Komünist Parti’ye katıldı: Breton, Aragon, Éluard, Unik ve Péret. Desnos ve Miró gibi bazı başka üyeler ise Parti’ye katılmayı reddettiler. Breton’un bile parti üyeliği konusunda kimi çekinceleri vardı. Parti programının, yalnızca asgari bir program olduğunu düşünüyordu ve Parti gazetesini, “çocukça, manasızca tumturaklı, akıldan yoksun ve okunmaz” olmakla eleştirmişti. Ona göre bu gazete, “üstlenmeye kalkıştığı proleter eğitimi görevine kesinlikle layık değildi”. Bir zamanlar “sürrealist grubun en özgürlükçü ruhu” olan Aragon, Sovyet gizli servisi NKVD’nin onuruna şiirler yazan Stalinist bir yazar bozuntusuna dönüşürken, Parti’ye katılan diğer sürrealistler, göstermelik Moskova duruşmalarından açıkça rahatsızlık duymaya başlamışlardı. Sürrealistler için fırtınalı bir dönemdi bu; kendi meşgalelerinden ödün vermemeye ve Parti yönetiminin dizginleri ele almasına engel olmaya çalışırken, bir yandan da, işçi devrimine kendilerince katkıda bulunmak istiyorlardı. Breton, 1933’te Parti’den ihraç edildi. Parti denetiminde düzenlenen Kültürün Savunusu için Uluslararası Kongre’de, sürrealistler ağır eleştirilere maruz kaldılar ve ancak Kongre’nin son günü, sabaha doğru ikide konuşmalarına izin verildi.           

 

Troçki, Rivera, Breton

 

Troçki

Bu tarihe gelindiğinde, bazı sürrealistler çoktan Troçkizmin ve Stalin karşıtı Bolşevizm’in saflarına geçmişti. Péret, Fransa ve Brezilya’da Komünist Birlik ve Enternasyonalist İşçi Partisi’yle irtibat kurdu. 1938 yılında Meksika Üniversitesi’nde “Avrupa’da Şiir ve Sanat” başlığı altında düzenlenen bir dizi konferansı yönetmekle görevlendirilen Breton, orada bulunduğu sırada Troçki’yle temasa geçti. Meksikalı ressam Diego Rivera’nın da katılımıyla, “Bağımsız ve Devrimci Bir Sanat İçin” başlıklı bildiriyi kaleme aldılar. Metinde şöyle deniyordu:

 

Maddi üretim güçlerinin gelişimi açısından, merkezîleşmiş bir sosyalist rejim kurmayı öngörür devrimci hareket. Entelektüel yaratım açısındansa, en başından itibaren, bireysel özgürlüğün anarşist rejimini kurmak ve bu rejimi kollamak yönünde çaba gösterir. Hiçbir otorite, hiçbir baskı, en küçük bir buyruk izi kalsın istemez arkasında...

 

Kendi içinde çelişkiler barındıran bu tuhaf belge, anlaşıldığı kadarıyla Breton ve (inanmazsınız) Troçki tarafından kaleme alınmış, ama Troçki tereddüde düşünce, Rivera, onunkinin yerine kendi imzasını atmıştı. Troçki’nin bu belgenin yazımına ne ara yardım ettiği ve o sırada aklından ne geçtiği meçhul, zira o güne kadar yaptığı ve söylediği her şeyle çelişen bir metin bu.*

  

Buenaventura Durruti, 1896-1936

 

Durruti

Bu sırada, Péret de, Enternasyonalist İşçi Partisi’nin temsilcisi olarak İç Savaş’ta devrimcilerin safında yer almak üzere İspanya’ya gitmişti. Orada, ilkin, anti-Stalinist Marksist POUM partisi için radyo yayıncılığı yaptı ama Katalan Hükümetine katıldığı için örgütü eleştirdikten sonra bu görevden ayrıldı. Ardından, Aragon cephesinde çarpışan Durruti Birliği’ne katıldı. Bu dönemde, Breton’a yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:

 

POUM’la her tür işbirliği ihtimal dışıydı. Kendilerinin sağında duran insanları kabul etmeye pek heveslilerdi; ama aynı şey, soldakiler için geçerli değildi. Ben de, anarşist bir milis gücüne katılmaya karar verdim ve böylece kendimi cephede, Pino de Ebro’da buldum.

 

İki yıl sonra, birliğe adını veren Buenaventura Durruti’nin ardından şöyle yazacaktı Péret:

 

Hükümete giren anarşistlerin verdiği tavizlere hiddetle karşı çıkan Durruti’yi her zaman olup olabilecek en devrimci anarşist lider olarak gördüm ve katledilmesi beni derinden sarstı. Yaşamıyla ortaya koyduğu ders unutulmamalı.

 

Péret, Fransa’ya döndükten sonra savaşa katılmak üzere askere çağrıldı. “Anarşist mahiyette” broşürler dağıtmaktan tutuklandı ve hapis yattıktan sonra Meksika’ya kaçmayı başardı. Orada, Troçkizmin esaslı bir eleştirisine girişti ve Troçkist örgütlerle arasına mesafe koydu. Daha sonraları, Fransız liberter komünist Georges Fontenis’e yazdığı mektupta şöyle diyecekti: “Devletin ortadan kalkışı hemen şimdi tahayyül edilemiyorsa da, proletarya ayaklanmasının, devletin can çekişmeye başladığı günü imleyeceği muhakkak”.         

 

Kibir

Sürrealistler, Savaş’tan sonra Federation Anarchiste ile işbirliği yapmaya başladılar. Fontenis ve bir başka FA militanı, Serge Ninn, sürrealistlerle iyi ilişkiler geliştirdiler; Fontenis ile Breton arkadaş oldu. 1951’de sürrealistler Le Libertaire gazetesinde her hafta düzenli olarak “Le Billet Surrealiste” başlığı altında bir köşe yazısı yayınlamaya başladılar. Gazetede Péret’nin imzasıyla bir dizi başka yazı daha yayınlandı. Bu yazılarda, sendikalar karşı-devrimci organizmalar olarak tarif ediliyor ve yerlerine işçi konseylerinin kurulması öneriliyordu. Hiç şüphesiz Péret bu hususta Fransız anarşistlerden ilerdeydi. Tartışma dostça bir havada geçti ama daha sonra yayınlanan bir “Le Billet Surrealiste” yazısında Jean Schuster, sürrealistlerin entelektüel mücadeleyi üstlenmesi, anarşistlerinse kendi işlerine bakıp ekonomik ve toplumsal mücadeleyi sürdürmesi gerektiğini yazınca işler değişti. Bu elitist kibir epey sorun yarattı ve anarşistler ile sürrealistlerin arası açılmaya başladı. Ocak 1953’te Le Libertaire’deki son sürrealist köşe yazısı yayınlandı.   

Sürrealist grubun politik açıdan en faal ve devrimci üyesi olan Péret, 1951’de Le Libertaire’de yayınlanan “Şair, yani Devrimci” başlıklı yazısında meselenin özünü ortaya koydu. Şiirin hangi noktaya kadar devrimci olduğunu göstermiş ama bir şerh düşmüştü: “Buradan, [şairin], devrimci bile olsa şiiri siyasal eylemin hizmetine koştuğu sonucu çıkmaz… Ama şairlik vasfı, onu, her alanda mücadele etmesi gereken bir devrimci yapar; şiir alanında kendi araçlarıyla mücadele ederken, bir yandan da toplumsal eylem alanında mücadele vermeli, ama iki eylem alanını asla birbiriyle karıştırmamalıdır”. 

 

Hans Bellmer, Jehan Mayoux’nun (1904-1975) portresi

 

Sentez

Breton ve Péret dışında hiçbir sürrealist, toplumsal eylem alanında görülmedi.[1] Breton, Federation Anarchiste’i desteklemekten hiç vazgeçmedi ve Fontenis’in etrafında toplanan Platformistler FA’yı Federation Communiste Libertaire’e dönüştürdükten sonra da dayanışmayı sürdürdü. FCL’nin ciddi baskı altına alındığı ve yeraltına inmeye zorlandığı Cezayir Savaşı sırasında, örgütten desteğini esirgemeyen tek tük entelektüelden biriydi. Polisten saklandığı sırada Fontenis’e evini açtı. Fransız anarşist hareketi içindeki anlaşmazlıklarda taraf tutmayı reddetti. Hem Breton hem de Péret, FCA’nın yanı sıra, sentezci anarşistler tarafından kurulan yeni FA ile de dayanışma içine girip 1960’ların Anti-Faşist Komiteler’inde görev aldılar.  

Bazıları, kolektif düzeyde olmasa da bireysel düzeyde sürrealizm ile anarşizm arasında bir sentez oluşturmayı başardı. Şair Jehan Mayoux, bunlardan biriydi. Anarşist ve anti-militarist bir anne-babanın oğlu ve Péret’nin yakın dostu olan Mayoux, 1920’lerin sonlarında sürrealistlere katıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın başında askere çağrıldı; firar etti; yakalanıp hapse atıldı. Hapisten kaçmayı başardı ama bu sefer de Almanlar tarafından yakalanıp bir toplama kampına yollandı. 1945’te kurtarılıncaya kadar orada kaldı. Ölene dek özgürlükçü faaliyetlerde yer almayı sürdürdü. Bir başka örnek de, Breton’un hâlâ hayatta olduğu 1950’li yıllarda sürrealist etkinliklere katılan Jean-Claude Tertrais’di. Cezayir Savaşı sırasında askere çağrılınca firar etti; yakalanıp, cehennemî koşullarıyla nam salmış Ceza Taburu’na gönderildi. Tahliye edildikten sonra FA’ya katıldı ve Federasyon’un yayın organı Le Monde Libertaire için sürrealizm hakkında makaleler yazdı.  

Ama, Fontenis’in sözlerini de dikkate almak gerek:

 

B. Péret’ye bir sözüm yok ama şairlerin çoğunlukla yalnızca şair olduğu; devrimci olmadıkları, [devrimci] harekete katıldıkları durumlarda da genellikle her günkü çetin mücadelelere yoğunlaşmaktansa tek tek kişilerin üstün başarılarına, görkemli bozgunculuğa, yasa tanımaz faaliyetlere saplanıp kaldıkları inkâr edilemez [...] Liberter hareketin, şairlerin isyan ruhuyla arasındaki yakın bağlantıyı koruması ne kadar arzu edilir olsa da, bu hareketin devrimci görüşlerini yazarların fantezilerine tabi tutmanın da bir o kadar zararlı etkileri olacaktır. Dinmek bilmez isyana evet; ayaklanmaya evet; özgürlükçü ruha evet [...] ama bu, anarşist düşünceyi ve ondan ilham alıp karşılığında onu besleyen kolektif eylemi bir tarafa bırakmak için bir sebep olamaz.     

 

* Yazarın manifestoyla ilgili bilgisi sınırlı görünüyor. Bu konuda, Uraz Aydın'ın "Troçki, Breton ve Coyoacan Manifestosu" başlıklı yazısına bakılabilir - e.n.   

Nick Heath’in 1919–1950: The politics of Surrealism başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.



[1] Yazarın bu yargısı problemli (zaten sürrealist hareket içindeki kadınları tamamen es geçmiş): Claude Cahun anti-faşist faaliyetleri nedeniyle Nazilerce tutsak edilir; Kati Horna anarşist dergiler için İspanya İç Savaşı’nı belgeler; Fanny Beznos Komünist Parti militanıdır ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki bir toplama kampında ölür…

Yazar sürrealistlerin anarşizmle ilişkisine odaklanıyor; uluslararası sürrealist hareketin politikasını daha geniş çerçeveden ele almak için skopderginin “Sürrealistlerin Siyasal Tutumları” adlı sayısına bakılabilir – e.n.

anarşizm, sürrealizm