9. Berlin Bienali: Devasa Bir Manasızlık Gösterisi

29/6/2016 / skopbülten

 

9. Berlin Bienali’nin logosu

 

Bir zamanlar Avrupa’nın toplumsal meselelerle en ilgili ve en politik bienallerinden biri olan Berlin Bienali’nin haysiyetine tarihdışı ıvır zıvırdan, ikinci-sınıf post-internet estetiğinden ve kaba saba ortak-markalandırma fırsatlarından oluşan bir keşmekeşle kasteden New York merkezli moda kolektifi DIS’in ortaya koyduğu iş tam bir hayal kırıklığı. Beş farklı mekânda ve akla durgunluk verecek kadar çok markanın sponsorluğunda gerçekleşen The Present in Drag [Kılık Değiştirmiş Şimdiki Zaman] başlıklı sergi, 50 “sanatçının” eserlerinden ve ürün yerleştirmelerinden oluşuyor. Öyle ki, filozof ve kültür eleştirmeni Walter Benjamin bu sergiyi görse, muhtemelen geç dönem Batı kapitalizminin dış kabuğu olarak tanımlardı.

Benjamin 1927 ile 1940 yılları arasında kaleme aldığı ve sonradan Pasajlar Projesi’ni oluşturacak olan pasajlarda, Avrupa’nın teknoloji ve tüketimciliğe ilişkin fikirlerinin 19. yüzyılın sonlarına doğru aşırı toplumsal gerilemeye sebep olmaya başladığını not düşer. Benjamin, endüstriyel kapitalizm, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, totalitarizm ve soykırım ile bu toplumsal gerileme arasında bir bağlantı görür. Tamamlayamadığı bu iddialı projede, modernliğin temellerinin –ki bu temeller mitik ilerleme ve teknoloji fikirleriyle sıkı sıkıya ilişkilidir– bir tür yabancılaşma duygusu doğurduğunu ortaya koyar. Bu yabancılaşma bağlamında ortaya çıkan pasajların, toplumsal ütopya hayalleriyle sıkı sıkıya bağlı kamusal özgürlüğün sahte göstergelerini yaratan liminal alanlar oluşturduğunu savunur.

19. yüzyıl Paris’inin pasajları özgür ve herkese açık kamusal alanlar olarak lanse ediliyorlardı; oysa, işin aslı, bu mekânlar, meta fetişizminin, kitle gösterisinin ve arzunun ete kemiğe büründüğü pazar yerlerinden ibaretti. Benjamin’e göre pasajlara denk düşen toplumsal figür, yeni şehri ve kent ortamını avare avare dolaşan flâneur’den ziyade yeni yeni şekillenmekte olan “seyirci kitlesiydi”.

 

 

DIS kolektifi

 

Havalı moda kolektifi DIS’in küratörlüğünü üstlendiği 9. Berlin Bienali, 3 Haziran 2016 günü kapılarını halka açtı. Beş farklı mekâna yayılan bienalde sergilenen yapıt, taktik, yüzey ve deneyimler, kayıtsızlık ile ironi arasında daimi bir etkileşime delalet ediyor. Aslına bakılırsa, 9. Berlin Bienali’nin küratörlüğünü Lauren Boyle, Solomon Chase, Marco Roso ve David Toro’dan oluşan DIS kolektifinin üstlendiği duyurulduğundan bu yana, Avrupa kıtasının en önemli çağdaş sanat kurumlarından birinin, sanat kılığına girmiş beş para etmez “post-internet” estetiği, tasarım ve modadan oluşan bir pazarlama hilesine dönüşeceği yolundaki tahminler almış yürümüştü.

Çağdaş sanatın Avrupa’daki en eleştirel zirvelerinden biri olan Berlin Bienali DIS’in ellerinde devasa bir manasızlık gösterisine, halihazırda Almanya, Avrupa ve de uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu meselelerle zerre alakası olmayan ayrıcalıklı hissedarların çıkarlarına göre düzenlenmiş bir ortak-markalandırma fırsatına dönüşmüş. Küratörler, mülteci krizi, Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişi, Bretix [Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkma kararı alması], neoliberalizm, kemer sıkma politikaları, ve sanat, kültür ve eğitimin özelleştirilmesi gibi halihazırda Avrupa’yı şekillendirmekte olan güncel olaylardan bihaber gibiler. Serginin, şirket kültürünü, markalandırmayı, ürün yerleştirmesini ve gösteriyi çekincesizce bağrına basmış organizatörlerin elinden çıkmış olduğu belli.   

Bienalin ana mekânlarından Akademie der Künste’de (AdK) sergilenen eserlerden biri M/L Artspace adlı ikilinin In Bed Together (2016) başlıklı video yerleştirmesi. Eser, Bed Bath & Beyond ve Material Vodka*’nın sponsorluğunda gerçekleşen bir lise partisi izlenimi veriyor (Bu arada, eserin sponsorları gerçekten de Bed Bath & Beyond ve Material Vodka sponsorluğunda gerçekleşiyor). Yerleştirme, çarşaflara sarınmış bir alay insanın gösterildiği bir videodan ve serigrafi tekniğiyle basılmış son derece alaycı, sıkıcı ve vurdumduymaz alıntılarla bezeli bir yataktan oluşuyor. Videodaki konuşmalar o kadar saçma sapan ve sığ ki, seyrettikçe beynimin boşaldığını hissettim.

 

 

M/L Artspace, In Bed Together, 2016

 

 

Anna Uddenburg, Transit Mode–Abenteuer, 2014-2016

 

Aynı mekânda sergilenen bir başka eser de Anna Uddenburg’un Transit Mode–Abenteuer (2014-2016) başlıklı çalışması. Eser, binanın çeşitli köşelerine serpiştirilmiş, seksi pozlara bürünmüş bir dizi kadın heykelinden oluşuyor. Sanatçının niyeti “beden kültürünü, maneviyatı ve teşhirciliği” irdelemekmiş, lakin sonuç, toplumsal cinsiyet kalıplarını onaylayan bir eser.

AdK’nin terasında ise seyircileri, Brandenburg Kapısı’nın tepeden seyrine kapı aralayan sanal gerçeklik başlıkları bekliyor. Yaklaşık dört dakikalık bir sanal gerçeklik deneyimi sunan View of Pariser Platz adlı çalışmasında Jon Rafman, gerçeklikten kopuş etkisi yaratmaya çalışmış. 9. Berlin Bienali’nin nerede hata yaptığını anlamak istiyorsanız bu esere bakmanız yeter: Dünya yerle bir olmaktayken bizden beklenen tüm bu olanlara aldırış etmeksizin kafamıza sanal gerçeklik başlıklarımızı geçirmemiz.

Hito Steyerl’in, David Riff, Nicolas Pelzer ve Maximilian Schmoetzer’yle birlikte gerçekleştirdiği üç ekranlı video yerleştirmesi The Tower (2015) ise bienalde yer alan tek tük kayda değer eserden biri. Video, Saddam Hüseyin’in modern bir Babil Kulesi inşa etmeye yönelik imar planını merceğine alıyor. Yan ekranda ise Ukrayna tarafından çatışma durumlarının modelini çıkarmakla görevlendirilmiş kurmaca bir teknoloji ve kod yazılım şirketini izliyoruz. Eser; simülasyon, mitoloji, gözlem, gözetim, savaş ve jeopolitikaya ilişkin mimarî göndermeler ve bağlamsal fikirleri konu ediniyor.

Dosyalar, cihazlar, yerleştirmeler, ortak-markalandırma fırsatları, kültürler, çatışmalar, doğal felaketler, internet meme’leri ve teknolojiler... 9. Berlin Bienali, bir tür “eleştirel” tüketimclilik türetmeye çalışan ama sonuçta tüketime tam anlamıyla biat etmekten başka bir şey yapamayan eserlerle dolu. Benjamin, pasajların ortaya çıkışını 19. yüzyılda yeni yeni oluşan seyirci kitlesiyle, kamusal özgürlüğün sahte göstergeleriyle ve ütopik toplumsal hayallerle ilişkilendirmişti. Aynı şekilde, 9. Berlin Bienali de teknolojiye göbeğinden bağlı mitik bir ilerleme fikrine riayet ediyor. Sonuç, içi boş, zekâdan yoksun ve sönük bir sergi. [AB]

 

* Bed Bath & Beyond, yatak odası, mutfak ve banyo eşyaları satan bir dükkân zinciridir. Material Vodka ise bir vodka markası.

 

Dorian Batycka’nın 24 Haziran günü Hyperallergic’te yayınlanan “The 9th Berlin Biennale: A Vast Obsolescent Pageant of Irrelevance” başlıklı yazısından derlenmiştir. 

 

bienal, Benjamin