Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru: İnsanın Tini Aygıtı Aşar mı?

2/4/2020 / skopbülten / Eda Sezgin

Vilém Flusser (1920-1991). © Thilo Mechau

 

İnsanın aya iniş yaptığı âna ilişkin bir fotoğraf, bir astronomi dergisinde yayınlandığında ne anlama gelir? ABD hükümeti tarafından servis edildiğinde ya da bir markanın reklamı için kullanıldığında ya da bir sanat galerisinde asılı durduğunda nasıl bir anlam kazanır? Bu soruların yanıtları, fotoğrafın her bir bağlama göre edindiği anlamlar kadar farklılaşabilir şüphesiz. Ama bizatihi bu sorular bir fotoğrafın anlamının nihai belirleyicisinin onu dağıtan kanal/araç olduğunu ima ederler. Bu ima, akla ilk 20. yüzyılın önde gelen iletişim kuramcısı Marshall McLuhan’ın “Araç mesajdır (Medium is the message)” mottosunu getiriyor muhtemelen. Peki soran kişi McLuhan değil de, vakti zamanında onun kadar tanınır olmamış bir başka medya eleştirmeni Vilém Flusser olduğunda, bu sorular neyi amaçlamaktadır?

 

Etrafımız gereksiz fotoğraflarla dolu (…) Bir gereksiz fotoğrafın yerini bir diğeri alıyor. Alışılmış ve gereksiz olan şey, değişmenin kendisi. ‘İlerleme’ artık bilgi verici olmaktan çıktı. Bizim için ancak durağanlık bilgilendirici ve sıra dışı bir macera olabilir. (…) Bir programa göre durmadan birbirinin yerini alan fotoğraflar gereksizdir, tam da ‘yeni’ oldukları, fotoğraf programının olanaklarını otomatik şekilde tükettikleri için öyledirler. Ve fotoğrafçının meselesi de işte budur: gereksizlik selinin karşısına bilgilendirici fotoğraflar çıkarmak.[1]

 

Vilém Flusser’in (1920-1991), 1983 yılında yayınlanan ve yakın zamanda yeniden Türkçeleştirilen çalışması Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru, fotoğraf eleştirisini, sanayi sonrası dünyada kültür krizinin çözümlenebileceği bir imkân alanı olarak ele alıyor. Görüntü kültürünün hâkim olduğu sanayi sonrası toplumunda, Flusser’in fotoğraf eleştirisi, bir ilerleme eleştirisini de barındırıyor. Bu da bilgi ile ilerleme arasındaki ilişkiyi fotoğraf üzerinden sorgulamak ve ilerleme mitini kırabilmek anlamına geliyor. Flusser, fotoğrafı, sanayi sonrası dünyada bir milat ve teknik görüntünün prototipi; fotoğraf makinesini de, günümüzde teknik görüntüyü üreten aygıtların (apparat) embriyonu olarak kabul ediyor. Toplum yaşamını belirleyen yönetim aygıtlarından mikroskobik ölçüdeki çiplere değin tüm aygıtların prototipi olarak fotoğraf makinesi, Flusser’in geniş zamanlı analizinin çıkış noktasını oluşturuyor.

Flusser’in 1983’te gözlemlediği fotoğraf evrenini, bugün bizi kuşatan ve içinde sanatı da barındıran dijital evrene tercüme etmek mümkün. Bu tercümenin anahtar sözcüğü ise “kodlama”. Fotoğrafların politik, ticari vb. kanallara göre sınıflandırılması bu kodlamanın en basit ifadesi, fotoğrafçı ise kodlamanın bir parçası. Flusser’e göre “Her bir fotoğraf, aygıt ile fotoğrafçı arasındaki işbirliğinin ve çatışmanın sonucudur”. Fotoğrafçı ise, kullandığı aygıtı kendi insani amacına tabi kılabilirse onun bir uzantısı, bir işlevcisi (funktionär)[2] olmaktan çıkar. Fotoğraf eleştirisi de, fotoğrafçının aygıt karşısındaki bu çabasını, aygıtı kendi lehine saptırışını veyahut saptıramayışını görünür kılmalıdır. Bu dramatik çatışmayı okuyamayan eleştiri (ki Flusser bunu “olağan” fotoğraf eleştirisi olarak nitelendiriyor) rahatsız edicidir. Çünkü eleştiri, fotoğrafın anlamının dağıtımcı kanal tarafından nasıl belirlendiğini görmezden geliyorsa, onu alımlayıcı/izleyici bakımından görünmez kılıyor, böylece kendisi de nihai anlamı kodlayan kanalın bir işlevine dönüşüyor demektir.

Fotoğraf ve medya eleştirisi söz konusu olduğunda, yakın tarihe kadar ABD ve Avrupa’da Roland Barthes, Susan Sontag ya da Marshall McLuhan kadar aşina olunan bir isim olmadı Vilém Flusser. Türkçede yaygın tek kitabı hâlâ Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru. 1920’de Prag’da, Çek, Yahudi ve Alman kültürlerinin melez ortamına doğan Flusser yaşamı boyunca “akademik tarzda” yazmadı; bir göçebe, bir ikon kırıcı olarak, akademik çevreden pek itibar da görmedi; bu nedenle makbul düşünce tarihinin bir parçası olmadı. Sanat, tasarım eleştirisi ve medya alanındaki çalışmalarının sanatçıların, medya kuramcılarının ve felsefecilerin kadrajına görece geç girmesinin sebepleri arasında, onun dil bakımından da göçebe bir yazar oluşu ve çalışmalarının İngilizceye ancak yakın tarihte aktarılmış olması sayılabilir. 1939’da Alman ordusunun Bohemya’yı işgali sebebiyle Prag’dan ayrılan Flusser, önce Londra’ya, sonrasında 30 yılını geçireceği Brezilya’ya göç etti. Avrupa’ya dönüşü ise 1970’li yıllarda oldu. Erken dönem çalışmalarını Portekizce, aralarında Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru’nun da yer aldığı son dönem çalışmalarını ise Almanca yazdı.

 

Fotoğraf: Peter Lilienthal, © Vilém Flusser Archive, Universität der Künste Berlin

 

Flusser’in çeşitli tarihlerde yazdığı yazılarından oluşan İngilizce ilk edisyonun editörlüğünü yapan Andreas Ströhl,[3] kitabın önsözünde Avrupa’daki entelektüellerin Flusser konusunda iki ayrı yaklaşıma sahip olduklarını ifade ediyor. Flusser, bir kısım nezdinde, yazı kültürünün ve Batı medeniyetinin çöküşünü öngören kötümser, sinik bir kâhin; bir kısım nezdinde de, mevcut medya ve iletişim çevresinden doğacak taze bir hümanizmin öncüsü olarak nitelendiriliyor. Aslında Flusser’in diyalektik anlayışından ileri gelen bu iki iddiayı Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru üzerinden örneklemek de mümkün. Flusser’in fotoğraf felsefesi, bir yandan otomatik ve programlanmış aygıtlar dünyasında insanın nasıl bir uzantıya dönüştüğünü ortaya koyuyor. Diğer yandan, bu aygıtlar dünyasında insan özgürlüğüne alan açmanın yine fotoğraf felsefesiyle mümkün olduğunu ifade ediyor.

İnsanın bir aygıt işlevcisi olmaktan öte bir değeri olduğunu vurgulayan Flusser, ölümünden sonra, 1992 yılında yayımlanan Bodenlos (Bottomless) isimli felsefi biyografisinde özgürleşmeyi (Heidegger’e atıfla) dünyaya fırlatılmışlığın üstesinden gelmek olarak ifade eder. Prag’ı 1939’da terk etmek zorunda kaldıktan sonra tanıdığı, sevdiği tüm insanları, bir anlamda dünyadaki yerini yitiren Flusser, bu kaybolmuşluğu ve yersizliği biyografik anlatısında şöyle ifade eder: “Yahudiler (ki buna tüm ailesi dahildir) toplama kamplarında, Çekler Direniş cephesinde, Almanlar Rus cephesinde öldüler.” Dünyanın çöküşünü, sıfır noktasını ilk elden deneyimlemiş olan Flusser, kendi yazın dünyasını tekrarlarla, aynı soruların farklı varyasyonlarıyla, etimolojik köklerinden yola çıktığı kavramlarla adım adım inşa eder. Bir tezi savunmak değil, ele aldığı konunun felsefi anlayışla tartışılmasına katkıda bulunmak için yazdığını kaydeder. Göçebeliğine yaraşır biçimde, “felsefi bir otoportre” olarak nitelendirdiği bir başka metni olan “Anlamın Arayışında”da (1969) belirttiği üzere, yaşamı henüz başlamamış bir yapıtın giriş ve önsözünden ibarettir.

Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru, Flusser’in sanayi sonrası dünya için bir milat olarak nitelendirdiği fotoğrafı temel alıyor, ancak bugün içinde yaşadığımız dijital evrenin sanattan sosyal medyaya her boyutu üzerine düşündürücü bir etkiye sahip. İnsanın tüm bu evren içinde bir aygıtın uzantısı olmamasına yönelik devrimci çağrısı sebebiyle de heyecan verici. Ve Flusser’in fotoğraf eleştirisi, sadece çağdaş kültür krizinin çözümlenmesi için değil izleyicinin özeleştirisi için de bir imkân alanı yaratıyor.

 

 



[1] Vilém Flusser, Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru, çev. Ali Yılmaz, (Espas Yayınları, Mart 2020).

[2] Vilém Flusser, Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru’da, metnin varsayımsal niteliğini korumak için, benzer konuların ele alındığı önceki çalışmalardan alıntılar yapmaz, genel geçerlik iddiasına sahip tanımlamalar koymaz. Bunun yerine metnin sonuna, metinde geçen kavramların açıklandığı küçük bir sözlük eklemiştir. Bu sözlüğe referansla işlevci, aygıtlarla oynayan ve aygıtın işlevi olarak davranan insandır.

[3] Vilém Flusser, Writings, (ed.) Andreas Ströhl (Minneapolis/Londra: University of Minnesota Press, 2002).

fotoğraf