Degas’nın Çamaşırcı Kadınları

29/12/2023 / skopbülten

Edgar Degas (1834-1917), en çok balerinleri tasvir eden eserleriyle tanınsa da, yoğunlaştığı bir diğer konu da 19. yüzyıl sonu Paris’inin çamaşırcı kadınlarıydı. Aslında her ikisinde de, ağır fiziksel işler yapan işçi sınıfı kadınlarına odaklanıyordu. Cleveland Sanat Müzesi’nde geçen sonbahar Degas’nın çamaşırcı kadın resimleri ile o dönemden başka ressamların eserlerini biraraya getiren “Degas and the Laundress: Women, Work, and Impressionism” başlıklı bir sergi düzenlendi. Aşağıda Türkçe altyazılı olarak sunduğumuz kısa film, bu sergi vesilesiyle yayınlanmıştır. Altındaki pasajlar aynı filmden alınmıştır.

Çeviri: Derya Yılmaz

Altyazı: Ece Aysu

 

 

1800’lerin sonunda Paris’te kadınların çamaşırcılık yapması çok yaygındı. Ücretler çok düşük, yapılan iş meşakkatli, hatta tehlikeliydi. Yaptıkları iş yüzünden kadınlar solunum yolu hastalıklarına ve kolera gibi salgın hastalıklara yatkın hale geliyordu. O dönem birkaç kolera salgını yaşanmıştı. Dükkânlar iyi havalandırılmıyor, nem yüzünden küf oluşuyordu. Son derece riskli ve tatsız bir işti.

Empresyonizm denince hep görmeye alışık olduğumuz tablolar; balerinler, at yarışları, gece kulüpleri gibi şeylerdir. Halbuki Degas’nın işçi sınıfı kadınlarını resmettiği birçok eseri var.

“Degas ve Çamaşırcı Kadınlar: Kadınlar, İş ve Empresyonizm” sergisi Degas’nın eserlerinin yanı sıra çamaşırcı kadınları resmetmiş başka ressamların eserlerine de yer veriyor.

Çamaşırcı kadın imgesi o dönemin kültüründe çok yaygındı. Kartpostallardan kitaplara kadar her yerde görülürdü. Resimlere bakan herkesin aklında bu kadınlarla ilgili türlü türlü çağrışımlar uyanırdı. Çamaşırcılar o dönem kadınlar için uygun görülen standartlara uymuyorlardı. Çalıştıkları dükkânlar hemen sokağa bakardı ve işlerini yaparken aşırı sıcak, buhar ve nem yüzünden genellikle üstlerinde yalnızca iç gömlekleri olurdu. Bu yüzden de bu kadınlara iyi gözle bakılmazdı.

Çamaşırcılığın daha karanlık bir yüzü de vardı. Bazı kadınlar ücretlerin düşüklüğü yüzünden ek gelir kazanmak için fahişelik yapıyordu. Bu durum bazılarına şaşırtıcı gelebilir ama çamaşırcı kadınlarla yine Degas’nın resmettiği bale dansçılarının hayatları arasındaki birçok ortaklıktan biri de budur. Dansçı olarak çalışan kadınlar genellikle çamaşırcı kadınlarla aynı sosyo-ekonomik kökenlere sahipti. Onlar da taşradan Paris’e gelmiş genç kadınlardı. Kendilerinin ve ailelerinin geçimini sağlamak için iş arıyorlardı. Biz bugün her ne kadar dansçılığın daha itibarlı bir iş olduğunu düşünsek de aslında 19. yüzyılda bu iki iş birbirine yakın görülüyordu.

İşin zorluklarını hafifletmek için bazı dükkân sahipleri çamaşırcılara sulandırılmış şarap verirdi. Degas’nın ütü yapan iki kadını resmettiği bir eserinde bunu görebiliyoruz. Kadınlardan biri iki eliyle ütüyü bastırırken diğerinin elinde bir şişe var. Bazı kadınlar işin tatsızlığını telafi etmek için gün boyu içerdi. Bu yüzden iş kolunun tamamında bağımlılık sorunları yaygınlaşmıştı.

 

 

Sol: Pablo Picasso, Ütü Yapan Kadın, 1901 (Metropolitan Müzesi).[1] Sağ: Picasso, Ütü Yapan Kadın, 1904 (Guggenheim Müzesi).[2]

 

Sergideki bir diğer ressam Pablo Picasso. 20’lerinin başında Paris’e ilk gidişinde yaptığı bir resim bu [sol]. Degas ile Picasso’nun sanat tarihinde asla yan yana gelmeyecek iki dönemi temsil ettiklerini düşünürüz. Degas hep Picasso’dan önce gelir. Ama burada görüyoruz ki kısa bir süreliğine de olsa aynı yıllarda aynı şeyi yapmışlar.

Degas ilerleyen yaşlarında sağlık sorunları sebebiyle çalışmayı bıraktı. Yaşlandıkça yavaş yavaş görme yetisini kaybediyordu. Son resimlerinde muazzam parlak renkler ve kesik çizgiler kullanıyordu. Eserleri son derece deneysel ve soyut hale gelmişti...

 


VİDEO