Fransız Ruhu: Karşı-Kültürler 1969-1989

Aşağıdaki metin, 24 Şubat-21 Mayıs tarihlerinde Paris-Maison Rouge’da düzenlenen“Fransız Ruhu: Karşı-kültürler 1969-1989” başlıklı sergiyi gezen H. Cenk Dereli tarafından, serginin İngilizce basın bülteninden kısaltılarak çevrilmiştir. Serginin Fransızca basın bülteni için bkz. katalog.pdf

 

Alfred Courmes – L’intervention de l’armée est demandée, 1969

 

L’esprit Française sergisi, anlatısal figürasyondan [Narrative Figuration] Bazooka’nın hardcore grafiklerine, Les Editions Champ Libre’den ilk “özgür radyo”lara (bir tür korsan radyo), Hara Kiri’den Bérurier Noir’a kadar, iç içe geçen ve birbirine yaklaşan sayısız akım ve eseri biraraya getirerek eleştirel, asi ve muhalif “Fransız ruhu”nun oluşumunu ele alıyor. Altmış kadar sanatçıya ait, gazete, broşür, afiş, film, video ve televizyon programı gibi farklı mecralarda üretilmiş yedi yüzden fazla eser ve belgeyi biraraya getiren sergi, genelde çağdaş sanatın öne çıkardıklarından başka “yaratıcı” türlere odaklanma amacı taşıyor. Sergi aynı zamanda, Jean-Luc Godard ve Jean-Pierre Gorin’in kurduğu “Dziga Vertov Grubu”nun not defterleri, Raymond Arcier’e ait anıtsal bir heykel, Henri ve Marinette Cuecos’un “okul kitapları” gibi nadiren sergilenen parçalara da yer veriyor.

Fransa’da bir nesil, Mayıs 68’le filizlenen ve her alanda –politik, toplumsal, estetik– özgürlüğü teşvik eden düşüncelerle yetişirken, ülkede politik statüko egemendi. Bu durum, farklı karşı-kültürler, kurtuluş hareketleri ya da protesto akımları üzerinde kalıcı bir etkiye yol açacaktı: sinema, rock müzik, çizgiroman, gazetecilik, televizyon ve grafiti gibi popüler kültür ürünlerinin daha geleneksel edebiyat, felsefe, çağdaş sanat ve tiyatro eserleriyle etkileşime girdiği yeni avangardizm formları ortaya çıktı. Bütün bunlar, saydığımız farklı alanlar arasında gidip gelen, idealizm ile nihilizmden, iğneleyici mizah ile erotizmden, gizem ve hedonizmden oluşan benzersiz bir “Fransız ruhu”na işaret eden tarifi imkânsız özerk bir atmosfer yarattı. Fransız toplumunun çeperlerini, Guy Debord’un “gösteri toplumu”nun gölgesinde yetişmiş asi, kibirli ve politik açıdan muğlak bir ruh sardı.

Serginin odağında, ya fazlasıyla marjinal ya da fazlasıyla ana-akım oldukları için alışılmış tarihten dışlanan sapkın figürler, anti-kahramanlar ve yaratıcılar yer alıyor. Cinsellik, militanlık, dandysm ve şiddet temaları, ayrı bölümler halinde sergiye damgasını vuruyor. Bölümlerin odağında, alternatif eğitim ve Fransız kimliğinin altüst edilmesinin yanı sıra, Marquis de Sade’ın bazı radikal pratikler üzerindeki etkisine de yer veriliyor.

Birbirinden hayli farklı kişilerin özgün ve öznel bir bakışla biraraya getirilmesi, yaratıcı ifade alanında çok geniş bir alanın kapsanmasını sağlamış: plastik sanatlar (Lea Lublin, Pierre Moliner, Pierre Klossowski, Michel Journiac, Claude Lévêque, Daniel Pommereulle, Jaques Monory, Françoise Janicot…), çizgi roman ve illüstrasyon (Roland Topor, Olivia Clavel, Kiki Picasso, Pascal Doury…), edebiyat ve düşünce (Félix Guattari, Guy Hocquenghem…), müzik (Marie-France, Serge Gainsbourg, Bérurier Noir…), tiyatro (Copi, Jean-Louis Costes…), sinema ve video (Carole Roussopoulos, Jean-Claude Averty, Paul Vecchiali, Jean-Pierre Bouyxou…). Ayrıca, La Borde psikiyatri kliniği, La Grande Borne konut projesi, Les Halles çarşısı ve Palace adlı gece kulübü gibi önemli mekânlara da yer verilmiş. Fransa’da karşı-kültür ile alt-kültür arasındaki mesafe hayli azdır ve sergide yer alan sanatçıların çoğu bilinçli biçimde ve açıkça sanata yönelmemiş olsa da sanata yakın –hatta bazen fazla yakın– durmuşlardır – sanki sanata uyum sağlamadan ondan yararlanmayı istemiş gibidirler. Kimileriyse, bu alanda “yapılmayanı” yapmaktan vazgeçmemişler: figürasyon, karikatür, etnografi, politik militanlık.

 

Sergiden görünüm. Kaynak: http://lamaisonrouge.org/fr

 

Sergiden görünüm. Kaynak: http://lamaisonrouge.org/fr

 

Kronoloji ve Müzik

Sergi, küratörlerin politika, kültür veya sanat alanında yaşanmış toplumsal olaylardan öznel bir bakışla derlediği bir zaman çizelgesiyle başlıyor. 1969-1989 tarihleri arasını kapsayan olaylar, Fransız karşı-kültür tarihindeki nirengi noktalarını oluşturuyor. Arka planda ise dönemin müziklerinden yapılmış bir seçme çalınıyor.

 

Avlu

Mayıs 68’de binalara sprey boyalarla devrimci sloganlar yazılmıştı. Takip eden yıllarda, gittikçe güçlenen ve şiddetini artıran polis baskınlarının ortasında, sloganlar yeraltına inerek metro istasyonlarının duvarlarına taşındı. 1968 kışı ve 1969 baharı boyunca sanatçı, şair ve eylemci Jean Jacques Lebel, fotoğraf makinesini alıp Paris toplu taşıma hattındaki sloganların ve “hayatın parçası” olarak sanat fikri doğrultusunda “kapitalist kültür endüstrisine ve onun ideolojik mamullerine” karşı eleştirel mesaj veren grafitiyle kaplanmış reklamların fotoğraflarını çekti.

İlk kez 1970 yılında L’Internationale Hallucinex’le, “yok edilecek bir dergi-broşür”le Le Soleil Noir tarafından basılan bu grafitiler, sergi için üretilmiş bir enstalasyonda özgün boyutlarıyla sergileniyor.

 

Öğretmenlerin Hoşlanmadıkları Şeyler

Bant karikatür 1970-1980 arasındaki on yıl içinde ortaya çıktı. Artık sadece çocuklara hitap etmeyen bant karikatür, yetişkinlerin içindeki çocuğu da uyandırıyordu. Karşı-kültürün elebaşlarından pek çoğu, hem yetişkinlere hem çocuklara hitap eden işler üretiyordu. Pierre Desproges Charlie Hebdo’ya katılmadan önce, “La Minute Nécessaire de Monsieur Cyclopéde” adında absürd bir çocuk programını sunuyordu; Roland Topor sunuculuğunu kuklaların yaptığı çocuklara yönelik haber programı “Téléchat” kadar, Marquis de Sade’in hayatını ve eserlerini konu alan televizyon uyarlamasıyla da tanınıyordu; Hara Kiri ve Charlie Hebdo’nun ortak kurucularından Professor Choron, Grodada adlı aylık çocuk dergisini çıkartıyordu; Champ Libre yayınevinin sanat yönetmeni Alain Le Saux, 1980’lerde çocukların anne babalarını eğitmeye çalıştıkları resimli bir kitap yayınlamıştı.

 

Alain Le Saux – Ma maîtresse a dit qu’il fallait bien posséder la langue française, 1985

 

Ateş Aç!

Bir fikir: Ya Fransa’nın “pek sevgili özgürlüğü” aslında mevcut değilse, hatta ufukta bir nokta kadar bile varlığa sahip değilse; ya sadece şimdiki zamanda deneyimlenecek ve sınırları her an genişletilmek zorunda olan bir hipotezden ibaretse? Serge Gainsbourg’un Fransız ulusal marşını reggae tarzında icra etmesinden, feministlerin meçhul askerin eşinin anısına Zafer Takı’na bıraktıkları çelenge; Hara Kiri’nin kapaklarından, 1972 “Pompidou Sergisi”ni protesto eden sanatçılara kadar, karşı-kültür, iktidar sembollerine meydan okumayı bırakmadı. Politika, ordu ve kilise, karşı çıkılması gereken birer model oldukları kadar, eleştirel bir bakışın üzerinde gelişeceği birer zemindi.

Gerçekten de Fransa’da temel eğilim yüceltmek değil eleştirmektir. Protesto asla sona ermez, asla yeterli olmaz, neredeyse uzlaşmasızdır. Baskın modele karşı alternatifler inşa etmeyi denemek yerine, kendini besleyen, kendine yeten bir “eleştirel işlevi” yerine getirmeye çalışır. Bu muzır, arsız ruh, yoluna çıkan her şeyle alay ederek tenkitleri kışkırtır ve olumsuzluğuyla bizzat kendini de hedef alır. İdealist olmaktan çok ironik olan bu muhalefetin tohumları, Mayıs 68’in sloganlarında toprağa atılmış ve 1970'ler boyunca büyüyerek 1980'lerin karanlık günlerini sarmıştır.

 

Jacques Monory – Antoine n° 6, 1973

 

Michel Journiac – Hommage au Putain Inconnu, 1973

 

Yasaklanan/Hoşgörülen

Mayıs 68’den sonra ortaya çıkan özgürleştirici hareketler –özellikle feminizm– gerek toplumsal alanda gerek özel/eviçi alanda tüm kurumlardaki eşitsiz tahakküme ve iktidar dengelerine dair farkındalığı yükseltti. Mayıs 68’in çalışma bağlamında gözler önüne serdiği yabancılaşma, belli insan tiplerini toplumdan yalıtmayı amaçlayan akıl hastanesi ve hapishane gibi kurumlarda da mevcuttu. 1950’lerin başından itibaren Jean Oury ve Félix Guattari tarafından yönetilen ve François Tosquelles’in kurumsal psikoterapi yöntemini uygulayan La Borde kliniği, “bakım” kurumlarını yeniden düşünmeye dayalı bir hareketin merkezi haline geldi. Buna bağlı olarak, feminist ve eşcinsel militanlar tahakkümü ifşa edip toplumsal cinsiyet temelli rol dağılımlarını, ataerkilliği ve toplumsal yapıların normatifliğini reddettiler.

Koşullar olgunlaşmıştı; özellikle eğitim sistemi hedef alındı ve yaygın pedagojiye karşı çıkan çok sayıda makale yayınlandı. Fernand Oury’nin “kışla-okul” tarifinden, Jules Celma’nın Journal d’un éducasteur’ine bir dizi kitap, çocukları baskıcı okul sisteminden kurtarma ihtiyacına dikkat çekti. Yeni sorular gündeme getirildi; bunlardan biri de, bir çocuğun arzu ve fantezilerini dışavurmasıydı. Gabrielle Russier olayından[1] sonra rıza yaşı meselesi gündeme geldi ve önemli bir tartışma konusu oldu. Malassis sanat kooperatifi bu trajik öyküyü bir dizi tabloyla yorumladı.

Çocukluk, siyasete doymuş bir karşı-kültürde ve büyüsünü kaybetmiş bir dünyada bir nevi sığınaktı. İllüstratör Alain Le Saux gibi 1970’lerin pek çok muhalif sanatçı ve yazarının, 1980’lerden itibaren, hem korunaklı bir alan olan hem de gelenek ve uzlaşımların daha incelikli yollarla altüst edilebileceği çocuk kitaplarına yönelmesinin sebebi de buydu.

 

Resimli Cinsellik

1970’lerin başındaki verimli yıllarda cinsel özgürlük hareketleri, politik yakınlıklar ve estetik tercihler için bir nevi erime potası haline geldi. Bu akımlar, özgürlük ile Marksizmi teorik olarak birleştiren Mayıs 68’i miras aldıklarını için, beden ile toplumsal meseleler arasında doğrudan bağlantı kurma arayışındaydı. Cinsellik, arzu ve politika, toplumun ataerkil temellerine ve geleneksel aile modellerine karşı çıkan, eşcinsellik ve feminizm meselelerine dayalı yeni bir ahlakın anahtar kelimeleriydi. Kadın kurtuluş hareketinden militanlar, erkek şovenizmine karşı ortak bir savaşta eşcinsel erkekleri aralarına ilk kabul edenler oldu (Front Homosexuel d’Action Révolutionnaire-FHAR/Eşcinsel Devrimci Eylem Cephesi ve onun lezbiyen ayrılıkçı hareketi, FHAR’ın içindeki “fallokrasiye” karşı yalnızca kadınlardan oluşan Les Gouines Rouges/Kızıl Dyke’lar).

Çelişkilerin eksik olmadığı Fransa, eşitliği kurucu prensiplerinden biri olarak ilan etse de, giderek muhafazakârlaşan bir toplumda bu ilke göz boyamadan öteye gitmiyordu. Beden protestonun merkezi haline geldiğinde, toplumsal cinsiyet rollerinin ters çevrilmesi ve sınır ihlalleri gibi daha belirsiz alanlarıyla birlikte cinsel arzu daha fazla göz ardı edilemez hale geldi.

 

Gazolines, FHAR’dan türeyen bir başka grup

 

Menfur Duygusal

1950’lerde Marquis de Sade’ın bütün eserlerinin basılmasını takip eden hukuk savaşı, izleyen onyıllarda Sade’ı karşı-kültürlerin merkezine yerleştirdi. Birçokları Sade’ı “ciddiye alıp” onu antisosyal, antihumanist bireyselciliğin simgesi olan bir karşı-model ilan etti – modern zamanların vahşetine soğuk bir ışık tutan, Aydınlanma’nın anti-filozofuydu o. Sade’ın radikal ateizmi, beden ile zihin arasında kurduğu bağ, sınırsız özgürlük kavramını sorunsallaştırması, her şeyden çok da kanunlara ve topluma damgasını vuran ikiyüzlülüğü ifşa etmesi, Sade’ı 1970’lerin eleştirel düşüncesinin merkezine yerleştirdi. Sadece toplum içerisinde var olmayı değil, yaşamak için toplumun standartlarını yıkmayı da hedefleyen ihlal pratiklerinde Sade’ın ruhu hissedilebiliyordu. Clovis Trouille’nin neşe dolu erotik ruhban-karşıtı resimleri, Pierre Molinier’in oto-erotik fantezileri ya da Pierre Klossowski’nin takıntılı desenleri... Daniel Pommereulle’nin maddi şiddetinde, ORLAN’ın Madonna’larında, hatta Philippe Bailly’nin desenlerinde (T5dur), ya da Jean-Louis Costes’nin radikal, umutsuz sanatında da Sade’ın etkileri alttan alta hissediliyordu. Fransa 1989’da Devrim’in iki yüzüncü yılı vesilesiyle pasifize devrim simgelerine döndüğünde, Sade hâlâ dokunulmazdı – Annie Le Brun’un tarifiyle “keskin bir uçurum”, Mayıs 68’in bozguncu ruhundan kalan son tortuların soğurulmasını önleyen bir kale duvarıydı.

 

ORLAN – Titre d’un film virtuel: ORLAN avant Sainte-ORLAN, 1988

 

Yıkıntılar Üzerinde Dans Etmek

1970’lerin ortalarına doğru, ekonomik kriz ve kitlesel işsizlik Mayıs 68’in kilit sloganlarını (başta sitüasyonistlerin meşhur “asla çalışma” öğüdünü) hükümsüz hale getirdiğinde, ve genç ama hayli eski kafalı Devlet Başkanı Fransız tarzı modernliğin başat sembolüne dönüştüğünde, bir değişim havası ortaya çıkmaya başladı. Aydınlanmış Fransız gençliği, neşeyle değil küstahlıkla, politikayı reddetti ve tartışma grupları yerine dans salonlarını tercih etti. Yeraltı ile ana-akım arasındaki kesişmeler, bu sınırları aşmaktan hoşlanan ikonlar üretti (Marie France, Alain Pacadis, Pierre ve Gilles gibi). Paris hâlâ yanıyor muydu? Evet – ama bu kez Le Palace ve La Main Bleue’deki dekadan partilerden göz kamaştıran reklamlara, video kliplere ve trend belirleyenlerin kitch ve barok tarzlarına kadar parıldayan ışıklarla.

 

Kiki Picasso – 1974, élection de Valéry Giscard d’Estaing à la présidence de la République (19 mai); réalisation du dernier des essais nucléaires français atmosphériques (15 septembre)

 

Çapraz Paraleller

Mayıs 68’in dar politik terimlerle “başarısız” olmasından sonra, karşı-kültürler bakış açılarını değiştirdi. Sisteme saldırmak yerine, onun dışına çıkmaya ve direnişlerini sürdürecekleri alternatif araçlar bulmaya çalıştılar. Yaygın strateji, 1970’lerin ilk yıllarında çoğunlukla bir komüne katılmak, hatta şehri (çoğu zaman kısa süreliğine) terk edip kırsala yerleşerek kendi kendine yetme yoluyla direnişini ifade etmeye çalışmaktı. Toplumun her alanında eşi görülmemiş bir yayın dalgası bu “Kendin Yap” [DIY] tavrının yaygınlığını gösteriyordu: Öğrenciler, vicdani retçiler, mahkûmlar, doktorlar, psikiyatristler, hastalar, sanatçılar, kadınlar ve eşcinseller kendi aralarında ağlar kurup çoğu el yapımı ilan ve kitapçıklar hazırlıyor ve dağıtıyorlardı.

1968’in ilanları özenle daktilo edilmiş tutanakları andırırken, 1970’lerin yeraltı yayınları, Amerikan özgür basınının renklerinden, çizim ve yaratıcı sayfa düzenlerinden ilham alıyordu. Konular tek bir alanla sınırlı kalmaktansa, politikayı sanat, şiir, ekoloji, eğitim, cinsellik vb. ile iç içe geçiriyordu. Bu yayınlar, kitapçı, dükkân, işgalevi veya posta gibi alternatif ağlar aracılığıyla dolaşıma giriyordu.

 

Soğuk Kareler

1960’ların konut projeleri ve “yeni kent” siyaseti, mimar Émile Aillaud’nun daha deneysel programlarıyla birleşerek (1964’te tamamlanan Cité Courtilliéeres ve 1971’de biten La Grande Borne), Fransız peyzajını yeniden şekillendirdi. Ama 1970’lerin ekonomik krizi sırasında, önceki yılların endüstriyel büyümesine eşlik etsin diye inşa edilen bu “modern” banliyöler zamanla umuttan çok korku hissine, ütopyadan distopyaya dönüştü ve tüm ülkeyi saran ruh halini yansıtan meşum bir imge halini aldı. Bu konut projelerinin kendine has mimarisi, eleştirel fikirlere kaynaklık ederken bir yandan da alternatif kültürlerin hızla kendilerine mal edeceği zengin bir popüler imgelemi besledi: korku, bunalım ve baskıdan oluşan bir arka planda insansızlaştırılmış mekânların, şehir içi sıkıntının ve yalıtılmışlığın mahşerî manzarası. Postmodern bir estetik, bu kasveti, kapatılmışlığı ve yabancılaşmayı alegorik bir formda tasvir edecekti. Gilles Aillaud (Émile Aillaud’nun oğlu), Jacques Monory ve Peter Klasen’in resimleri, anlatısal figürasyondan uzaklaşıp, zalim, geleceksiz, donuk bir minimalizme kaydı.

                    Émile Aillaud, “La Grande Borne”, Grigny

 

Şiddet yayılıyordu: Bazı eski özgürlükçü Maocular daha da radikalleşirken, ve polis şiddeti, cinayet ve çete ölümleri artarken, kamu ruhuna “polis karşıtı” bir hassasiyet hâkim oldu. O kadar ki, bir numaralı halk düşmanı Jacques Mesrine[2] 1978 yılındaki bir ankette Fransa’nın en sevilen kişisi seçildi. Mesrine’in hapishanelerde yüksek güvenlikli koğuşların kaldırılması için verdiği savaş ve 1970’li yıllarda Fransız hapishanelerini sarsan grev, isyan ve ayaklanmalar (bunların tümü [Foucault’nun kurucularından olduğu] Groupe d’Information sor les Prisons tarafından yayınlanıyordu), ülke hapisanelerinin kabul edilmez ortamını açığa çıkarmıştı.

Michel Journiac’ın Piege pour une execution capitale (1971) adlı eseri, ölüm cezasına karşı ürpertici bir manifesto niteliğindeydi. Yüksek güvenlikli koğuşlar ve ölüm cezası ancak 1981’de, Adalet Bakanı Robert Badinter’in döneminde kaldırılacaktı.

 

İç Şiddet

Alain Bizos – En joue!, 1979

 

Bazooka sayı 1, 1975

 

Bazooka üyelerinden Kiki Picasso’nun sergi için özel siparişle yaptığı eser, serginin kapsadığı 21 yıl içinde Fransa’da gerçekleşen önemli bazı olayları büyük ölçekli kolajlar halinde biraraya getiriyor. Eroin, hayal kırıklığı ve kendinden nefret, gençlerin barış ve aşka sırt çevirip punk saldırganlığına meyletmesine neden olan gergin bir atmosfer yaratmıştı. Bu beklenmedik ideoloji değişikliği, yeni bir neslin ortaya çıkmasından ziyade, karşı-kültürlerin diplomatik yolun sonuna geldiğine işaret ediyordu. Söz bitmiş, silahlar konuşmaya başlamıştı. En geniş anlamıyla şiddet öğelerine yönelik hayranlığın yayılması (kavga, hapishane, terörizm, kaba pornografi, psikiyatri) Bazooka ve Elles sont de sortie gibi grupların önderliğinde hızla yayılan bir grafik hareketini besledi. Kışkırtıcı görselleri, kendinden öncekilerin idealist politik gündemlerine sırt çeviriyordu. Bérurier Noir’ın başını çektiği alternatif Fransız punk’ı, 1980’lerde karanlık bir dünyaya düzdükleri ilahilerle gençliği kasıp kavurdu. Grubun Conte cruel de la jeunesse başlıklı şarkısı, Claude Lévêque’in 1987’de tasarladığı ve ilk defa bu sergide üretilen enstalasyonun arka planında çalınıyor.

 

Bérurier Noir, “Conte cruel de la jeunesse”

 

KAYNAK:

http://lamaisonrouge.org/fr/expositions-archives-detail/activites/l-esprit-francais-contre-cultures-1969-1989/

Sergiden bazı işlerin açıklamalarla yer aldığı sayfa:

https://www.theguardian.com/artanddesign/gallery/2017/feb/23/spirit-of-68-french-countercultural-art-in-pictures

Katalog

https://www.amazon.fr/Contre-cultures-1969-1989-fran%C3%A7ais-Guillaume-DESANGES/dp/2707193992

 



[1] Marsilya’da öğretmenlik yapan 31 yaşındaki Gabrielle Russier’nin, 16 yaşındaki öğrencisi Christian Rossi’yle ilişkisi olduğu ortaya çıkar. Hapiste tutulan Rossi, davanın lehine sonuçlanmasına rağmen hükümetin onu mahkûm edecek şekilde kararı temyize taşıması yüzünden intihar eder. Kaynak: http://www.newyorker.com/magazine/1971/06/26/immortal-gatito – ç.n.

[2] Fransa ve Kanada’daki çok sayıda cinayet, banka soygunu, hırsızlık ve adam kaçırmanın sorumlusu Fransız –ç.n.

sanat ve direniş, Pop Art