Gerçeküstücüler Devrimin Hizmetinde

23/4/2013 / skopbülten / Uraz Aydın

Bir zamanlar biraraya getirmeyi düşündüğüm iki gereklilik, 
Marx’a göre “dünyayı değiştirmek” ile Rimbaud’ya göre 
“hayatı değiştirmek”, son on beş yıl içinde giderek 
birbirinden ayrılmış ve birbiriyle zıt düşmüştür... 
Bunların buluşması karşısında bugünkü temel engel Stalinizmdir.

André Breton, 16 Mayıs 1950

 

Herhalde başka hiçbir düşünce hareketi, bu kadar uzun bir süre zarfında, dünya çapında meydana gelen siyasal olaylara, bu denli sistematik ve tutarlı biçimde müdahale etmemiştir. Fildişi kulelerinden vaaz verenlerin aksine, gerçeküstücüler bildirilerle, manifestolarla, mitinglerle, kimi kez de doğrudan silaha sarılarak, burjuvazinin ve bürokratik diktatörlüklerin saldırıları karşısında emekçilerin ve ezilen halkların yanında yer almışlardır.

Gerçeküstücülerin siyasetle kurdukları ilişkiden söz edilecekse eğer, hiç şüphesiz bir dönemselleştirme yapmak gerekecektir. Bu anlamda 1925 yılı hareketin siyasallaşması açısından bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bunun öncesinde, kendilerini gerçeküstücü olarak adlandırmazdan önce, henüz dadacı akımın içinde yer aldıkları zamanlarda, gerçeküstücülüğün başlıca simalarının burjuva toplumuna duydukları nefret, daha çok etik-kültürel düzeyde bir tepkiye dayanmaktaydı. Çoğunun katıldığı Birinci Dünya Savaşı (Aragon ve Breton cephede tanışmıştır), bu tepkinin esas sebebini oluşturmaktadır. Bu savaş, tüm bir 19. yüzyıla hâkim olan ilerleme mitini sarsarak, geleceğe yönelik iyimser bakışı yerle bir etmiştir. Akla duyulan güven, aklın en uç ürünü olan teknolojinin barbarlıkla iç içe geçmesi sonucu, kendini bir daha asla toparlayamayacağı bir darbe yemiştir. Aydınlanma’nın kazanımlarının ne denli kırılgan olduğunu gözler önüne seren bu savaş, modern kapitalist uygarlığın tüm çelişkilerinin yoğunlaşmış bir ifadesidir. Breton, Éluard, Soupault, Aragon, Vaché, Rigault ve Péret… gerçeküstücü maceraya katılacakların bu ilk çekirdek grubunun burjuva ahlakına, ideolojisine, adaletine duyduğu öfkenin kökenleri savaşın teşkil ettiği bu uygarlık kırılmasına dayanıyordu.


        

Benjamin Péret, Man Ray, André Breton (1955)                              Jacques Vaché (1914)

 

Fas Halkının Kurtuluş Mücadelesi ve Troçki’nin “Lenin”i

Gerçeküstücülerin siyasallaşmasında 1925 yılının önemine değinmiştik. Bu yıl Abd-el-Kerim önderliğinde Fas halkının Fransız emperyalizmine karşı yürüttüğü mücadelenin sömürgeci Fransız ordularınca bastırılmasına tekabül etmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bulunulan “bir daha asla savaşılmayacağı” vaatleri henüz tazeliğini korurken, Fransız hükümetinin bu saldırısı, gerçeküstücülerde siyasal tutumlarını belirginleştirme ihtiyacını doğurmuştur. Başka entelektüel çevrelerle ortaklaşa kaleme alınan bir manifesto, gerçeküstücülerin burjuva ikiyüzlülüğüne duydukları nefretin ilk siyasal ifadesidir. Breton’a göre bu savaş, gerçeküstücülerin “mutlak idealizm ile diyalektik materyalizm arasındaki uçurumu” aşmalarını sağlamıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu yıllarda, Ekim İhtilali’nin yankıları Fransa’ya ancak ulaşmaya başlamıştır. Yıllar sonra André Breton, Fransa’daki düşünce polisinin etkinliğini şaşkınlıkla teslim ederek, yirmili yılların ortasına kadar devrimden söz edildiğinde akıllarına ya 1789 Fransız Devrimi’nin ya da Paris Komünü’nün geldiğini anlatacaktır. 1925’e kadar metinlerinde Ekim İhtilali’nden söz eden tek kişi Aragon’dur. Fakat Fransız Komünist Partisi (FKP)’nin 40 yıl boyunca sadık hizmetkârı olacak bu şahıstan beklenebileceğinin aksine, 1917’ye dair göndermeler olumsuz bir boyut taşıyordu. Saygıdeğer bir deneyim olmakla birlikte, Bolşevizmin oldukça sınırlı olduğunu, düşünceler düzeyinde bir bakanlık krizinden öteye geçemediğini düşünür Aragon. 1925’te Ekim’i savunmaya yönelik ilk sözleri ise, geleceğin faşist yazarı Drieu La Rochelle’in sataşması sonucu olur. “Bugüne dek ‘Yaşasın Lenin’ diye bağırmadığımı itiraf etmek istemem sana. Ama madem ki bana bunu yasaklıyorlar, yarından itibaren bu sözleri haykıracağım” diye yazar Aragon. Aynı dönemde Troçki’nin “Lenin”ini okuyan Breton, bu kitaptan etkilenerek Aragon’un sözlerinin, ancak hasımlarına bir tepki olarak Lenin’e sığındıkları izlenimini doğurabileceği yönündeki endişesini belirtir: “Tam tersine, Lenin bizzat Lenin olduğu içindir ki ‘Yaşasın Lenin’ diye haykırmalıyız”. Éluard’ın “hayatımda okuduğum en büyük kitaplardan biri” dediği ve Breton’un övgü dolu bir eleştirisini yazdığı bu kitap, gerçeküstücülerin komünist düşünceye yönelmesindeki diğer önemli etken olmuştur. Bu eser, gerçeküstücülerin aynı zamanda Petersburg Sovyeti eski Başkanı’nı da keşfetmesini sağlamıştır. Birkaçı (Aragon, Éluard) hariç, ona karşı saygıları hiçbir zaman dinmeyecektir (Breton 1938’de İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla sona eren çağın, Lautréamont’un, Freud’un ve Troçki’nin çağı olduğunu söyleyecektir). Henüz sovyet iktidar bloku içindeki çatışmalardan haberi olmayan gerçeküstücüler, Troçki’nin Lenin’in insani boyutlarını öne çıkarmasına, etten kemikten bir önder resmetmesine hayran kalmışlardı. Fakat hiç şüphesiz bu, Troçki için bir edebi tercihten çok, Lenin’in düşüncesinin de bedeni gibi mumyalanmaya başlanmasına, Leninizmin tahrifata uğratılarak bir devlet ideolojisi haline getirilmesine karşı, mücadele içinde, canlı bir Lenin’e dair anılarını aktarma ihtiyacından kaynaklanıyordu. Gerçeküstücülerin komünist çevrelerle tanışması, bu tartışmalardan haberdar olmalarını sağladı. Keza, ilişkiye girdikleri ilk  kişiler sol muhalefetin tutumlarına yakınlık duyuyordu (Marcel Fourier, Boris Suvarin, Victor Serge).

 

Tartışmalar ve Ayrışmalar

Bu dönemde gerçeküstücü hareket içinde, siyasetle kuracakları ilişkiye dair üç eğilimden söz edilebilir. Bunlardan biri, Antonin Arthaud’nun başını çektiği, tinsel bir devrim adına her türlü siyasallaşmaya karşı çıkan yaklaşımdı. Bir diğeri Pierre Naville’in pozisyonuydu. Önceleri Arthaud’ya daha yakın olan Naville, askerliğini yaptığı sırada komünizmle tanışır (1925) ve bir sene sonra Komünist Öğrenciler’e katılarak dergilerinin yazı işleri müdürü olur. “Devrim ve Entelektüeller” isimli broşürünü de bu yıllarda (1925-1926 kışı) yazan Naville, bu metninde arkadaşlarının devrimci mücadelenin “disiplinli eylemi” olan Marksizmi benimsemelerini sağlamayı hedefliyordu. Komünizme yakınlaşmaya başlamış olan Breton ve diğer gerçeküstücüler ise bu metni olumlu karşılamakla birlikte (metni Gerçeküstücü Büro basmıştır) FKP’nin kültürel politikalarına soğuk bakıyor, ve devrimci eylemin bu partinin tekelinde olmadığını düşünüyorlardı. Proletaryanın iktidara geleceği bir toplumsal devrimi destekliyorlardı, fakat “bunu beklerken”, iç hayata yönelik deneyimlerini herhangi bir dış denetime (“Marksist olsa dahi”) tabi olmadan sürdürmek istiyorlardı. Bu anlamda şiir ile devrimin kardeş olduğu fikrinden yola çıkarak tinsel ve toplumsal devrimin birliğini sağlamayı amaçlıyorlardı. Bu tartışmalarda Breton, Naville’in kimi yaklaşımlarını eleştirmekle birlikte, hareketin siyasallaşmasına yönelik radikal pozisyonunu, çevrenin apolitik unsurlarına karşı iç mücadelede bir denge unsuru olarak görmüştür. Bu tartışmaların sonucunda sanata kesinlikle siyaset bulaştırmamak gerektiği düşüncesinde ısrar eden Antonin Artaud ve Philippe Soupault, hareketten ihraç edilir. Arkadaşları üzerinde istediği etkiyi yaratamadığını düşünen Naville ise, bir ölçüde “izine” ayrılır ve FKP’ye bağlı bir kültür dergisi olan Clarté’nin başına geçer – ki burada gerçeküstücülerin şiirlerini ve denemelerini yayınlamaya devam eder. Fakat her şeye rağmen Naville’in sunduğu argümanlardan etkilenen Breton, Aragon, Éluard, Péret ve Unik, eyleme geçmekten çekinmediklerini de göstermek amacıyla, 1926 yılının sonlarında (kimi kaynaklara göre 1927 başında) FKP’ye katılır. Gerçeküstücülerin bu “beşli” ekibi, artık Stalin’in politikalarında bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır. Ne var ki, Parti hâlâ birçok devrimcinin (Fransız Troçkistlerin dahi) gözünde devrimin temel aracı olma işlevini sürdürmektedir. Artık dergilerinin ismi “Gerçeküstücü Devrim” değil, “Devrimin Hizmetinde Gerçeküstücülük”tür.

1920’li yılların sonlarında Troçki’nin sürgüne gönderilmesi ve muhalefet üzerindeki baskılar gerçeküstücülerin kararlı bir anti-Stalinist yönelime girmelerine sebep olur. Naville, Ekim İhtilali’nin onuncu yılı vesilesiyle Sovyetler Birliği’ne yaptığı bir gezi sırasında Victor Serge sayesinde Troçki’yle tanışır. Fransa’ya döndükten sonra Sol Muhalefet’e katılır, partiden atılır ve uzun yıllar IV. Enternasyonal’in Fransız seksiyonu haline gelecek örgütün yöneticilerinden biri olur. Benjamin Péret, Brezilya’daki ilk Troçkist grubun (Liga Comunista) kurucuları arasında yer alır (1929-1931) ve yakalanarak sınırdışı edilir; anarşizme meyletmekle birlikte 1948’e kadar IV. Enternasyonal üyesi olarak kalacaktır. Breton, “Troçki’ye yapılanlar” konusunda gerçeküstücülerle birlikte –çağrılmasına karşın Naville’in katılmadığı– bir toplantı düzenler. Siyasi düzlemdeki bu mutabakat, Louis Aragon ve Georges Sadoul’un 1930’da SSCB’deki Uluslararası Devrimci Yazarlar Kongresi’ne katılmasının ardından bozulacaktır. Toplantıda “gerçeküstücü çizgiyi” savunmakla görevlendirilen Aragon ve Sadoul, Kongre’ye sundukları metinde –gerçeküstücülüğün temel kaynaklarından biri olan– Freudculuk gibi idealist ideolojilerin karşısında yer aldıklarını, “Troçkizmi, sosyal demokrat ve karşı-devrimci bir ideoloji” olarak gördüklerini açıklarlar.

Haberi alan Breton beyninden vurulmuşa döner. Fransa’ya döndüğünde Aragon, imzanın kendisinden zorla alındığını söylese de herhangi bir düzeltme talebinde bulunmaz. Aragon’un gerçeküstücülerle ilişkisi hemen kopmaz. Dergiye yazmaya devam eder, ancak ideolojik ayrılıklar giderek belirginleşir. Yazılarında pratik mücadele alanında III. Enternasyonal’in eyleminin tek devrimci eylem olarak kabul edilmesinin gerekliliğini savunurken, Breton çeşitli toplantılarda Sol Muhalefet’in pozisyonlarıyla örtüşen konuşmalar yapar. Aragon’un 1933’te hareketten ayrılması, Naville’in aksine gerçeküstücülüğün inkârı üzerinden gerçekleşir. Bilindiği gibi, bu savrulma, Aragon’u gerçeküstücülerin nefret ettiği her şeyi içeren sosyalist gerçekçiliğin teorisyenlerinden biri haline getirecektir.

Bu kopmanın ardından FKP ile ilişkiler de daha gerilimli bir hal alır. O yıl içinde Fransa’da sürgünde bulunan Troçki’nin sınır dışı edilmesi kararına karşı gerçeküstücüler derhal harekete geçer. “Vizesiz bir gezegen” başlıklı (Troçki’nin otobiyografisinin son bölümünün başlığıdır) bir metin kaleme alarak çeşitli Fransız ve yabancı entelektüellerden imza toplarlar. Bu yıl aynı zamanda Éluard’ın, Breton’un ve Crevel’in, dergilerinde Ferdinand Alquié’nin “SSCB’den gelen eblehleştirici dalga”dan söz eden bir yazısını yayınlamaları üzerine partiden ihraç edildiği yıl olacaktır.

 

Halk Cephelerine ve Moskova Mahkemelerine Karşı

FKP ile gerilimli ilişkilerinden kurtulan gerçeküstücüler, SSCB’nin iç ve dış politikalarına yönelik eleştirilerini daha da sert bir dille ifade etmeye başlarlar. 1935 yılında düzenlenen Kültürün Savunusu için Uluslararası Kongre, faşizm karşısında işçi sınıfıyla burjuvazinin ittifakına dayanan, ve Alman karşıtı ırkçılıktan fazlasıyla beslenen yeni “ulusal birlik” ve “Vatan savunusu” söylemlerini teşhir etmek için iyi bir fırsat oluşturur. Gerçeküstücüleri “oğlancılık”la suçlamış olması sebebiyle, Sovyet delegasyonundan yazar Ilya Ehrenburg’u patakladığı için kongrede konuşmasına izin verilmeyen Breton, yazdığı metni Éluard’a okutur:

 

Biz gerçeküstücüler vatanımızı sevmiyoruz… Birer yazar ve sanatçı olarak, yüzyılların kültürel mirasını reddetmenin söz konusu olmadığını düşünüyoruz. Bugün, bunun bizler için evrensel bir miras olduğunu hatırlatmaktan üzüntü duyuyoruz… Bir Fransız tarafından yalnızca Fransız kültürel birikiminin sahiplenilmesine, Fransa’da Fransızlık duygusunun yüceltilmesine kesinlikle karşı çıkıyoruz… Kendi adımıza, kısa zaman önce bu ülkenin devrimci cephesinde, ‘emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesi’ şiarının terk edilmesi sonucu meydana gelen ideolojik dönemeci edebiyatta veya sanatta yansıtmayı reddediyoruz.

 

Kongre sonrasında kaleme aldıkları “Gerçeküstücülerin Haklı Olduğu Zamanlar” manifestosunda şu sözleri yazıyorlar: “Kapitalist bir düzende kültürün savunusu ve muhafazası söz konusu olamaz. Bu kültür bizleri ancak gelişimi itibariyle ilgilendirir ve bu gelişim her şeyden önce toplumun bir Proleter Devrim ile dönüşümünü gerektirir”.

 

 

Nazi tehdidi karşısında gerçekleşen Fransız-Sovyet yakınlaşması ve bunun bir devamı olarak kurulan Halk Cephesi, onlara göre tam bir aldatmacadır. Burjuva kurumları çerçevesinde kurulan bu hükümet, yenilgiye mahkûmdur. “Bir halk hükümetinin, bir kamu selameti yönetiminin oluşturulması, silahlı halkın uzlaşmaz bir diktatörlüğünü gerektirmektedir.” Georges Bataille’ın girişimiyle ve gerçeküstücülerin katılımıyla kurulan Devrimci Entelektüellerin Mücadele Birliği Contre-Attaque [Karşı Saldırı] tarafından yayınlanan broşürlerde de aynı radikal yönelimi bulmak mümkün: “Giderek büyüyen, heyecanlı, şiddetli bir halk milisleri hareketi, –partilerin kısırlaştırıcı denetiminden sıyrılan– bir Özgürlük gönüllüleri hareketi, işte iktidarın fethinin temel koşulu budur”. Gerçeküstücüler aynı tepkiyi İspanya’da kurulan Halk Cephesi’ne karşı da gösterirler: “Stalinizmin İspanyol ve Katalan proletaryasına pençelerini henüz geçirmediği günlerde, durum olağanüstü açıktı. Hiçbir çekince duymadan ve hiçbir ayrım yapmadan FAI’nin ve POUM’un başarılarını alkışlıyor, günbegün, modern zamanların üçüncü büyük devrimini –ve kim bilir belki de bir Termidor yaşamayacak olan ilk devrimi– gerçekleştirme şanslarını kestirmeye çalışıyorduk. Stalin’in müdahalesinin tüm bu umutları ve hayalleri ne hale getirdiğini biliyoruz.” Bu umutları gerçek kılmak için, bildirilerle yetinmeyen gerçeküstücülerden bazıları, Benjamin Péret başta olmak üzere, İspanya devriminde bizzat yer alır (Péret önceleri POUM’a, daha sonra anarşist Durruti Alayı’na katılır).

Parti çizgisi dışına adımını atan/atmayan herkesin tasfiyesine yönelik düzenlenen Moskova Mahkemeleri de gerçeküstücülerin eleştirilerinin hedefi olur. Fransa’daki Troçkist örgüt Enternasyonalist İşçi Partisi’nin mahkemelere karşı düzenlediği bir mitinge katılan Breton, bu uygulamaları teşhir eder: “Böylesi girişimler bir rejimi sonsuza dek onursuzlaştırır… bunlar bizleri Stalin’in kişiliği konusunda kesin bir biçimde aydınlatır: bu şahıs proleter devrimin büyük inkârcısı ve esas düşmanıdır. Tüm gücümüzle ona karşı mücadele etmeliyiz, onda bugünün asıl sahtekârını ve katillerin en affedilemezini görmeliyiz.” Birkaç ay sonra, ikinci mahkemeler sırasında yazdığı bir metinde, yine bu konuya dönerek Breton şöyle der: “Bu davalar İspanya’da girişilen mücadelenin dolaysız sonuçlarıdır: Her koşulda yeni bir devrimci dalganın dünyayı etkisi altına alması engellenmek isteniyor; söz konusu olan İspanyol devrimini boğmaktır, tıpkı Alman devrimini, tıpkı Çin devrimini boğdukları gibi…”

 

İkinci Dünya Savaşı ve sonrası

 

Diego Rivera, Lev Troçki, André Breton

 

Breton 1938 yılında Meksika’da Troçki’yle tanıştıktan ve birlikte Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin Bildirge’yi kaleme aldıktan sonra, Fransa’ya döner dönmez, başka entelektüeller ve sanatçılarla birlikte gerçeküstücülerin de yer alacağı Uluslararası Bağımsız Devrimci Sanat Federasyonu’nu (FIARI) ve onun Fransa seksiyonunu kurar. Savaşın başlaması ve Federasyon içi tartışmalar sebebiyle proje iki dergi çıkardıktan sonra sona erer. Savaş sırasında Éluard, bu kez Stalinizmi özümsemiş biçimde yeniden FKP’ye dönerken, Breton’la birlikte gerçeküstücülerin bir kısmı Marksizmden uzaklaşıp –1947’de yazılan bir ortak metinde Stalinistler “Marx’ın mirasçıları” olarak tanımlanır–, Fourier’nin ütopik sosyalizminin ve liberter damarının yeniden keşfiyle anarşizme uzanacaktır. Anarşistlerle birkaç yıllık bir birliktelikten sonra, bu sefer daha bağımsız/bağlantısız bir biçimde, Batı emperyalizmini teşhir etmeye ve devrimci hareketleri desteklemeye devam edeceklerdir: Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü savaşa karşı gerçeküstücülerin ortaya attığı fakat daha sonra genişleyen 121’ler çağrısı isimli bildiride; Küba devrimine verilen destekte; Sovyetler Birliği’ndeki “edebi muhaliflerin” savunusunda; “Prag Mahkemeleri” karşısında gerçeküstücü hareketin eski dostu Çek Troçkist Zavis Kalandra’ya sunulan destekte; Prag Baharı’nda ve tabii ki Breton’un ölümü sonrasında gerçeküstücülüğün pratiğe döküldüğü 68 Mayısı’nda… Bu eylemlerin büyük bir kısmında Troçkistlerle dirsek temasını sürdüreceklerdir.

Gerçeküstücüler, özgürlükçü bir ütopya yolunda atılan adımlarda, her türlü totaliter sapma karşısındaki kararlı duruşları ve entelektüellerin siyasi angajmanları konusundaki örnek tavırlarıyla hâlâ güncel bir referans oluşturmaktadırlar.

 

Kaynaklar:

 

Lequenne, Michel, “Komünizm ve Gerçeküstücülük”, Marksizm ve Estetik, çev. Erhan Bener, Yiğit Bener, Aslı Aydın, Yazın yayınları, İstanbul, Ekim 2000.

Löwy, Michael, L’Etoile du matin. Surréalisme et Marxisme, Syllepse, Paris, 2000.

Nadeau, Maurice, Histoire du Surréalisme, Edition du Seuil, Collection Essais, Paris, 1991

Schwarz, Arturo, Breton/Trotsky, İtalyanca’dan çev. Amaryllis Vassilikioti, 10/18, Paris, 1977.

Woolrich, Jay, “André Breton, le surréalisme et la révolution”, Critique Communiste, Bahar 2003, no: 168.

 

Bu yazı daha önce Sosyalist Demokrasi için Yeniyol dergisi Şubat-Mart 2005 sayısında yayınlanmıştır, http://www.sdyeniyol.org/index.php?option=com_content&view=article&id=192:gercekuestuecueler-ve-devrimci-siyaset-gercekuestuecuelueuen-80-yl-vesilesiyle-bir-siyasi-tarihce-denemesi-uraz-aydn&catid=70:kultur-sanat&Itemid=123

 

sürrealizm, Breton