Gölgede Kalmış Bir Sürrealist: Honoré Sharrer

 

Honoré Sharrer, Resurrection of the Waitress (Garsonun Dirilişi), 1984. 

Resimleri büyütmek için üzerlerine tıklayınız.

 

Amerikalı sürrealist sanatçı Honoré Sharrer (1920-2009) hakkında ilk bakışta insanı en çok şaşırtan şey, çok az insanın böyle bir sanatçının varlığından haberdar olması. Genç bir ressam olarak takdir toplamış olmasına rağmen, kariyerinin görece erken bir döneminde kamunun nazarından kaybolmuş: dönemin hâkim eğilimi soyut ekspresyonizm tarafından gölgede bırakılmış ve korkusuzca dile getirdiği komünist inançlarından ötürü Kanada’ya taşınmak zorunda bırakılmış.    

Columbus Sanat Müzesi’nde düzenlenen “A Dangerous Woman: Subversion and Surrealism in the Art of Honoré Sharrer” (Tehlikeli Bir Kadın: Honoré Sharrer’in Sanatında Bozgunculuk ve Sürrealizm) başlıklı sergi, 20. yüzyılın ortalarından bu yana sanatçının eserlerine adanmış ilk sergi. Sharrer’ın sanat hayatının aşamalarından bizi adım adım geçiren bu sergi, sanatçının konu ve stilindeki değişimleri yakalamamızı sağlıyor. Sanat hayatının ilk yıllarına ait kimi portreler, Kuzey Avrupalı Rönesans sanatçılarının tekniklerine bir ilgisi ve yatkınlığı olduğunu gösteriyor. Daha sonraki eserleri, Norman Rockwell’in Amerikalıların gündelik yaşamına ilişkin keskin gözlemlerini akla getiriyor. Daha da yakın tarihli eserlerinde ise, sürrealist bir dünya görüşünün izlerine rastlanıyor.    

 

 

Honoré Sharrer, Nursery Rhyme (Ninni), 1971.

 

Sharrer, Knoedler Galerisi’nde düzenlenen ilk kişisel sergisi için yaptığı Tribute to the American Working People başlıklı resim serisiyle erken yaşta başarıya kavuştu. Beş tablodan oluşan ve 1950’lerin kırsal Amerika’sından gündelik yaşam sahnelerinin resmedildiği bu seri, New York Times eleştirmenlerinden Stuart Preston’dan büyük övgü aldı. Batı Kıyısı’nda doğmuş, Detroit’te yaşamış biri olarak Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun eserlerine ortalama bir insandan daha çok aşinayımdır. Bundan olsa gerek, Tribute to the American Working People’ın Diego ve Frida’nın sanatlarının kusursuz bir bileşimi olduğunu düşündüm. Rivera’nın müralist gözüne ve komünist eğilimlerine sahip olan Sharrer, seriyi oluşturan tabloların her birini çalışan ve eğlenen işçi sınıfı mensuplarını yücelten sıradışı mikro evrenlerle doldurmuş. Öte yandan, resimlerin boyutları, uygulamadaki özen ve fırça darbelerinin şaşmaz zenginliği, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde Kahlo’nun sanatını akla getiriyor.    

Sanat hayatının bu denli erken bir aşamasında bile pek çok farklı stilde ustalaşmış olan Sharrer’ın en sevdiği şeylerden biri de resimlerin içine resimler yerleştirmekti. Etkilendiği sanatçılara doğrudan doğruya göndermede bulunmasına imkân veren bu mini şaheserler, sanatçının başka sanatçıları taklit etme konusundaki becerisini de ortaya koyuyor. Bazı durumlarda, bu küçük resimlerin, Sharrer’ın baştan sona ince detaylarla örülmüş sahnelerinin ayrılmaz birer parçası olduğu düşünülebilir. Fakat, oynadıkları merkezî rol ve tekrar etme eğilimleri dikkate alındığında, bu mini-tabloların sanatçı açısından fazladan bir anlamı olduğu anlaşılıyor: Bunlar, resmedilen figürlerin kişilikleri hakkında bir şeyler söylüyor.

 

 

Honoré Sharrer, Workers and Paintings (İşçiler ve Resimler), 1943.

 

1943 tarihli Workers and Painters/İşçiler ve Resimler başlıklı eserde, şehir manzarasına sırtını vermiş çeşitli grupların panoramik bir portresini görüyoruz. Gruplardan her biri, izleyiciye bir resim takdim ediyor: Grant Wood’un Amerikan Gotiği, Picasso’nun Ayna Karşısındaki Kız’ı ve Diego Rivera’nın tarla işçilerini resmettiği bir eseri. Bu ressamların hepsi, sanatlarıyla ve politikalarıyla, sıradan insanları yüceltmeyi amaç edinmiş sanatçılardı.

Reception/Davet (1958) adlı parçada da iki küçük eser çıkıyor karşımıza; şatafatlı bir toplantının arka planını oluşturan somon rengi duvarlara asılı iki mitik tecavüz sahnesi: François Bouchar’ın Diana Kılığındaki Jüpiter ve Su Perisi Callisto’su ile daha zor seçilen bir başka resim. Bu eser, Sharrer’ın sanatındaki bir geçiş ânına, sıradan işçilerin yaşamlarını yücelten resimler yapmayı bırakıp zenginlerin ve iktidar sahiplerinin çürümüşlüğü teşhir etmeye giriştiği âna işaret ediyor. Davete katılanlar arasında, çevirdiği dalaverelerle Sharrer’ın ülkeyi terk etmesine sebep olan ABD Senatörü Joseph McCarthy, FBI şefi J. Edgar Hoover ve Kardinal Francis Spellman bulunuyor. Spellman’ın tam karşısında, kardinal dışında partideki tek renkli giyimli kişiyi görüyoruz: düşünceli bir hali olan, pembe balo kıyafetleri içinde genç bir kadın. Davetlilerin geri kalanından bir ziyafet sofrasıyla ayrılan bu figürün, sanat hayatının bu noktasında çoğu muhalif kadının anlayabileceği türden bir yabancılaşma yaşayan sanatçıyı temsil ettiği izlenimine kapılıyoruz. 

 

 

Honoré Sharrer, Reception (Davet), 1958.

 

İzleyicinin gözü, misafirlerin etrafını süsleyen zengin detaylara takılıyor: gösterişli bir kristal avize; bu avizenin üstüne ve insanların kafalarına konmuş kuşlar. Tüm bu detaylara rağmen, resmin merkezinde somon renkli duvarlardan başka hiçbir şey görülmüyor. Sharrer’ın kompozisyonlarında bir tuhaflık var – ufuk çizgisi, üçte bir kuralını yabana atacak şekilde ya fazlasıyla yukarıya ya da fazlasıyla aşağıya yerleştirilmiş. Sıradışı detaylar yaratma konusundaki hüneri ve resimlerine dikkat çekici, sürreel unsurlar ekleme konusundaki ısrarı, izleyiciyi, baştan sona bütün tabloyu gözleriyle kat etmeye mecbur ediyor. Önceden açılmış yollardan zahmetsizce ilerleyerek Sharrer’ın sanatını anlamak mümkün değil. Aksine, sanatçı, izleyicileri, zorlu bir görsel sohbetin içine çekiyor.

Sharrer, 1960’ların başlarında sanatına bazı pop art unsurları kattı; ama, sürreel konular işlemekten de hiçbir zaman vazgeçmedi. Bu aşamada, Sharrer’ın oldukça okunaklı bir görsel dağar oluşturmaya başladığı söylenebilir: Müdavimleri arasında sirk çalışanlarının, mitik yaratıkların, asık suratlı çocukların ve bakışlarını dosdoğru izleyiciye dikmiş yuvarlak suratlı, çıplak, cüretkâr kadınların bulunduğu sahnelerde boy gösteren fino köpekler, eğilip bükülmüş çatal bıçaklar, yanan sigaralar ve et parçaları düşsel bir sembolizmin tekrar eden motiflerini oluşturuyor.

Sergide, 2009’daki ölümüne dek resim yapmaya devam eden Sharrer’ın sanat hayatının her döneminden esere yer verilmiş. Yılların birikimini ortaya döken bu eserler, Sharrer’ın ana temalarını zaman içinde nasıl geliştirdiğini ve yonttuğunu gösteriyor: Sharrer, bu resimlerde, hem son derece kişisel bir üslupla hem de herkesin kolaylıkla ilişkilenebileceği bir şekilde, kadınlık, garsonluk, boşanma, din ve aile yaşamı gibi meselelerle boğuşuyor. Sharrer’ın eserlerindeki sembolik dili, politik ve sanatsal hicvi ve feminist hissiyatı çözümlemek ciddi bir uğraş.

 

 

Honoré Sharrer, Mother Goose (Kaz Ana), 1960.

 

 

Honoré Sharrer, Before the Divorce (Boşanmadan Önce), 1976/1999.

 

 

Sarah Rose Sharp’ın 24 Nisan 2017 tarihinde Hyperallergic’te yayınlanan “Discovering Honoré Sharrer, an Eclipsed 20th Century Surrealist Painter” başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.