"Goya: Zamanının Tanığı - Gravürler ve Resimler" ya da Hayallere Özgürlük!

6 Şubat 1799 tarihli Diario de Madrid gazetesinde, Goya’nın (1746-1828) aynı gün satışa çıkarılan Los Caprichos[1] adlı 80 parçalık gravür serisi; Goya’nın arkadaşı, sanat tarihçisi ve eleştirmen Juan Agustin Cean Bermudez tarafından yazıldığı düşünülen bir metinle şu şekilde tanıtılır:

“Don Francisco Goya tarafından tasarlanmış ve uygulanmış, kapris janrında gravür serisi. Sanatçı, insanoğluna has yozluk ve zaafların eleştirisinin -her ne kadar belagate ve şiire mahsus görünse de- resmin de konusu olabileceğine inandığı için, eserinde bu konu üzerinde çalışmayı uygun bulmuştur. Medenileşmiş her toplumda karşılaşılan sayısız aptallık ve ahmaklıklar; yerleşmiş kaygı ve yalanlar; cehalet ve küçük hesapçılıklar arasından, sanatçı kendi hayal gücünü en fazla kışkırtanları ve tiye alınmaya en müsait olanları seçmiştir. Bu eseri oluştururken, sanatçının kendinden önce gelen ressamların eserlerinden yararlanmasının ya da doğayı taklit etmesinin mümkün olmadığı; ayrıca esere konu olan kişilerin çoğunun hayal ürünü olduğu göz önüne alınarak, resimlerdeki olası kusurlar anlayışla karşılanmalıdır. Çünkü sanatçının hayalinde kurduğu bu biçim ve tavırlar, şimdiye kadar ancak ve sadece eğitimsizlikle kararmış ya da tutkuların aleviyle aydınlanmış zihinlerde var olmuşlardır.(…)”[2]

Resimlerdeki kişilerin gerçek hayatla hiçbir ilgisinin olmadığını[3] vurgulayarak temelde Goya’yı Engizisyon Mahkemeleri’nden korumayı amaçlayan bu metin, resimlerin tamamının sanatçının hayalinde canlandırdığı sahnelerin betimlemeleri olduğunun altını çizmesi açısından da önem taşır. O dönem -Goya’nın da birkaç sene öncesine kadar başkanı olduğu- akademinin kurallarının ve tabiattan kopyalamanın, makbul olan yegâne resim yapma yöntemi olduğu düşünülürse, hayal gücüne tanınan bu özgürlüğün, bu yeni estetik anlayışın, ne derece “sıradışı” ve “modern” olduğu daha iyi anlaşılabilir.

 

Los Caprichos, no: 72 No te escaparàs (Kaçamayacaksın), Aside yedirme baskı, perdahlanmış leke baskı.

Los Caprichos, no: 51 Se repulen (Kendilerine çekidüzen veriyorlar), Aside yedirme baskı, perdahlanmış leke baskı ve çelik kalem.

 

Goya, Los Caprichos serisine başladığında, geçirdiği rahatsızlıktan ötürü sağır kalmış olmasına rağmen, olgunluk dönemini yaşayan, tanınmış bir sanatçıdır. Santa Barbara Kraliyet Halı Fabrikası’nda desenci olarak başladığı kariyerinde gittikçe yükselmiş, aranan bir portreci olmuş, akademide yöneticilik yapmıştır. Los Caprichos satışa sunulduğu sene, Goya artık saray başressamıdır. Kariyerinin doruk noktasına ulaştığı yıllarda Madrid’de dilencilerden krala herkesi tanımaktadır. Yine de Goya’nın modern ressamların ilki unvanı almasını sağlayan şey, ne saray ressamlığıdır, ne de akademi yöneticiliği. Eleştirmen ve Goya biyografisi yazarı Robert Hughes’a göre, Goya, sağırlıkla sonuçlanan ve ilk yıllarında sanatçıya neredeyse aklını kaçırtan hastalığı sayesinde dünyaya farklı gözlerle bakabilmiş olduğu için “normallikten” yakasını sıyırabilmiş ve sanatı “sonsuza dek değiştirmiştir”.[4]

Los Caprichos’un rüyalar, hayaller ve doğaüstü olanla ilişkisini, seri için yapılmış eskizler ve bu eskizlere verilen başlıklar açıkça ortaya koyuyor. Bunlara göre, ilk başta Rüyalar, ardından Evrensel Dil başlığı altında toplanması planlanan serinin ilk gravürü, o zaman “Rüya gören sanatçı” olarak adlandırılması düşünülen, şimdi “El sueño de la razon produce monstruos” (Aklın uykusu canavarlar doğurur) adıyla bildiğimiz gravür olacaktı. Bu ve bunu takip eden gravürlerde, ressamın -ya da aklın- uykuya dalmasıyla beraber “karanlıklar krallığının” kapıları açılır ve içinden cadılar, şeytanlar, cinler, canavarlar fırlar. Baudelaire’in deyimiyle bu “cadılar meclisi”, aslında insana özgü olan tüm karanlık yönlerin beden bulmasından başka bir şey değildir.

Los Caprichos’u 1828’de keşfeden Baudelaire, Goya’yı ve gravürlerini şu şekilde tanımlar: “Şimdiye kadar hiç kimse böylesi bir cüretle absürt olanı, olası kılmamıştır. Tüm o eğri büğrü varlıklar, hayvansı suratlar, şeytani sırıtışlar sapına kadar insana hastır. Bu varlıkların kendi aralarındaki benzeşimleri ve ahengi öyle kuvvetlidir ki, doğa bilimi açısından bile varlıkları inkâr edilemez. Özetle, gerçek olanla hayal ürünü olanı keskin bir çizgiyle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Doğalı ve doğaüstünü aynı zamanda içinde barındıran bu sanatın muğlâk sınırını, en titiz araştırmacı bile belirleyemez.”[5]

 

 

Los Caprichos, no: 43 El sueño de la razon produce monstruos (Aklın uykusu canavarlar doğurur) Aside yedirme baskı ve leke baskı.

 

Los Caprichos edisyonları[6] satışa sunulduktan sadece 2 gün sonra piyasadan çekilecektir[7].

 

Neden Gravür?

Gravürün kullanılmaya başlanması 15. yüzyılın ilk yarısına uzanır. İlk “gravürcüler” ahşap oymacıları ve aksesuar olarak kullanılacak metallere süslemeler işleyen zanaatkârlardır. Avrupa’da kâğıt kullanımının yaygınlaşması ve baskı makinelerinin icadıyla ahşap ya da metal plakalar, kâğıda da basılmaya başlanır. Gravür, 18. yüzyıla kadar temelde iki işleve hizmet eder: Yağlıboya resimleri çizgisel olarak kopyalamak ve kopyalanmış eserleri çoğaltmak (Bir nevi, fotoğraf ve fotokopi makinesi gibi). Bu sayede örneğin Raffaello’nun bir tablosu, Marcantonio Raimondi tarafından gravüre “çevrilir”[8] ve çoğaltılır. Raimondi, kendini ne kadar yok ederse, ne kadar çok Raffaello’laşırsa, gravürü o derece başarılıdır. Bu yüzden gravürlerin altında öncelikli olarak kopyası yapılan resmi yapanın, başka bir deyişle tasarımcısının adı; onun yanında da uygulayanın adından oluşan iki imza bulunur[9]. 17. yüzyılda sanat pazarının hareketlenmesi ve koleksiyonerliğin yaygınlaşmasıyla, ünlü resimlerin ulaşılabilir kopyaları olan gravürler de giderek önem kazanırlar. Goya’nın gravürlerinde muhteşem bir incelikle doruk noktasına taşıdığı acquatinta (leke baskı) tekniği ise ilk defa 18. yüzyılın ikinci yarısında kullanılmaya başlanır. O zamana kadar yalnızca çizgisel değerlerle oluşturulan gravür plakaları, bu sayede lekesel değerlerle de tanışır.

        

Los Caprichos, no: 32 Por que fu sensibile (Çünkü Duygusaldı), Leke baskı.

Los Caprichos, no: 39 Asta su abuelo (Dedesi Bile), Leke baskı.

 

İtalya, Almanya ve Hollanda’nın aksine, İspanya’da Goya’dan önce yerleşmiş bir gravür geleneği olmamasına rağmen (ve de belki tam da bu sayede), Goya modern gravürün babası olarak nitelendirilir[10]. Rembrandt ve Piranesi’den sonra, gravüre kattığı teknik ve biçimsel yeniliklerin yanı sıra, tamamen özgür ve özgün, çizgisel ve lekesel yaklaşımıyla gravürün yağlıboya resimden bağımsız, özerk bir ifade biçimi olduğunu bir kez daha kanıtlamış ve oluşturduğu yeni estetik dille ekspresyonistlerden sürrealistlere birçok sanatçının yol göstericisi olmuştur.

Peki Goya, Los Caprichos’la başlayan ve Los Disparates (Zırvalar) ile zirvesine ulaşan bu hayali unsurları baskın, eleştirel eserlerini neden gravür olarak hayata geçirmiştir? Gravürün daha ucuza dolayısıyla daha kolay satılabilen bir sanat biçimi olması ya da daha rahat yayıldığı için sosyal meselelerde kullanımının tercih ediliyor olması, bu soru için yeterli cevaplar mıdır? Oldukça zahmetli olan ve zorunlu olarak aşamalar halinde ilerletilmesi icap eden bu siyah-beyaz teknik, bir yağlıboya ve renk ustası olan Goya’ya neden çekici gelmiştir? İlk gravürlerini 1779’da Velasquez’in resimlerini “tercüme ederek” yapan Goya, neden 20 yıl sonra bu özel projesi için kendini böyle meşakkatli bir işe sokmuştur? Goya’nın her zaman maddi çıkarlarını kollayarak hareket ettiği biliniyor. Peki Los Caprichos maddi anlamda tam bir fiyaskoyla sonuçlandıktan sonra, popüler bir konu olan ve satışa çıkarılan La Tauromaquia (Boğa Güreşi) serisini saymazsak, Goya’nın hayatta olduğu sürede piyasaya çıkarılmadığı gibi, edisyonları dahi alınmayan[11], ve sadece sınırlı sayıda kişinin görmüş olduğu diğer gravür serilerinin varlığını nasıl açıklayabiliriz? Los Caprichos gibi 80 plakadan oluşan Los Desastres de la Guerra (Savaşın Felaketleri) ve diğer serilere nazaran daha büyük boyutlarda olan 22 plakalık Los Disparates (Zırvalar) serileri, bu bağlamda Goya’nın tamamen kendi zevki için yaptığı gravürler olarak değerlendirilebilirler.

Goya gibi hem ressam, hem gravürcü ve ayrıca heykeltıraş olan Max Klinger (1857-1920), boya resmiyle desenin sınırlarını ve olanaklarını karşılaştırdığı Malerei und Zeichnung (Boya Resmi ve Desen) adlı makalesinde, bu sorulara yanıt olabilecek bazı noktalara değiniyor. Klinger’e göre desen, temsil edilebilir -ve edilemez- olanla kurduğu özgür ve hatta kimi zaman muğlak ilişki sayesinde, hayal gücüne daha fazla hareket imkânı tanıdığından; düşlerin, korkuların, ruh hallerinin, izlenimlerin, fikirlerin anlatımında boya resmine ve heykele nazaran daha yetkin bir dile sahiptir. En mahrem haz ve hüzünlere, en derin ve en “uçucu” hislere tercüman olabilecek yegâne ifade biçimidir. Bu bağlamda şiire en yakın sanat türüdür. Gerek sanatçıyı, gerek izleyiciyi, malzemenin oluşturduğu engellerden yalıtır, çünkü algımızı günlük hayatın sıradanlığına indirgeyecek biçimden, renkten ve mekân algısından tamamen bağımsız olarak da işleyebilir[12]. İşte Goya’nın görünmeyenin, tanımlanamayanın ‘portrelerini’ yaparken de gerçekleştirdiği budur.

Klinger’e göre, Goya gravürlerinde insanoğlunu mıhlayarak teşhir eder: Tıpkı bir kelebek avcısının, ustalıkla yakaladığı kelebeği incecik bir iğneyle tutturarak bir çerçevenin içinde zapt etmesi gibi…[13]

 

Los Disparates, no: 4, Bobabilicon (Budala), Aside yedirme baskı, perdahlanmış leke baskı, büren ve iğne kazı.

 

Goya’nın dört büyük gravür serisini ve on iki yağlıboya tablosunu kapsayan Goya: Zamanının Tanığı – Gravürler ve Resimler başlıklı sergi, 29 Temmuz’a kadar Pera Müzesi’nde görülebilir.

 



[1] 1729 İspanyolca Sözlüğü, “Capricho” kelimesini “Olağan ve yaygın kurallara uymayan fikirler ve yargılar” olarak tanımlıyor. Sözcük günümüzde aynı zamanda “kendi kafasından”, “kafasına estiği gibi yapılmış”, “kural tanımayan” anlamlarını da barındırıyor. “Capricho”nun, İtalyanca “Capriccio” kelimesinden geldiği düşünülüyor. İtalyanca’da ise “Capriccio”, 15. yüzyılda kullanıma giriyor. Önceleri “Tüyleri diken diken olmak” gibi olumsuz bir anlam taşırken, 17. yüzyılda “hayal dolu”, “hayali”, “garip”, “acayip”, “tuhaf” gibi anlamlar kazanıyor. 17. yüzyılda ayrıca, dönemin baskın konuları olan dinî ya da ahlakî içerikli resimlerin aksine, fantezi ve tuhaflıklarla öne çıkan sanat eserleri için tanım kelimesi olarak kullanılmaya başlanıyor. 18. yüzyılda bu kavram/janr, Piranesi, Tiepolo, Watteau, Guardi ve Goya’nın ‘kapris’leriyle gittikçe yerleşiyor ve Romantizm’le beraber doruk noktasına ulaşıyor.

[2] Bu metin Goya: Zamanının Tanığı – Gravürler ve Resimler sergisi kataloğundaki İngilizce metin ile Francisco Goya (Mazzotta, 2004 Milano) kataloğundaki İtalyanca metin karşılaştırılarak Türkçeleştirilmiştir.

[3] Oysa ki bazı baskılardaki portreler, belirgin bir şekilde saray erkânının karikatürleridir (Örneğin no.55 “Ölene Kadar”, Kraliçe Maria Luisa’yı betimler).

[5] Goya, a cura di Tulliola Sparagni, (Milano: Mazzotta, 2004), sf.12.

[6] 80 plakadan toplam 300 baskı alınmıştır.

[7] Goya 1803’te elindeki 80 bakır plakayı ve ilk satıştan arta kalan baskıları (230 adet), oğluna bağlanacak bir maaş karşılığında Kral IV. Carl’a verir.

[8] Burada “tercüme etmek” anlamına gelen “Traduzione (IT) / Translate (EN) kelimeleri kullanılması, gravürün o dönemde resimden farklı bir dil olduğunun düşünülmesinin kanıtı gibidir. Söz konusu resim, yağlıboya “dilinden”, gravür  “diline” çevrilir.

[9] Los Caprichos’un tanıtım metnindeki “Don Francisco Goya tarafından tasarlanmış ve uygulanmış gravür serisi” cümlesi bu yüzden önemlidir, bir kırılmaya işaret eder.

[10] Massari S., Arnoldi F.N., Arte e Scienza dell’Incisione, (Roma: Carocci editore, 2003), sf. 265.

[11] Bu seriler ancak 1863’te, yani Goya’nın ölümünden 35 sene sonra yayınlanacaktır.

[12] Klinger, M., “Pittura e disegno, Max Klingera cura di Beatrice Buscaroli Fabbri, (Ferrara: Ferrara Arte S.P.A., 1996).

[13] A.g.m. 342.

Goya, gravür, Pera Müzesi