Haacke’yle Söyleşi: Sanat ve Toplumsal Değişim

                       

Haacke’nin “Stok Sayımı (Bitmemiş)” adlı Margaret Thatcher portresi ilk defa 1984’te Tate’te gösterildi. Portrenin arka kısmında, kitap raflarının üzerinde, Thatcher’ın seçim kampanyalarını yürüten reklam devleri Charles ve Maurice Saatchi görülüyor. Portrenin, şirketlerin sanat sponsorlukları konusunda başlattığı tartışmanın ardından, Charles Saatchi, Tate Müzesi Yeni Sanatın Hamileri Komitesi’nden ve Whitechapel Gallery mütevelli heyeti üyeliğinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

 

Eserlerinizin, özellikle de belirli kişileri veya politik koşulları ele alan çalışmalarınızın, herhangi bir değişimi tetikleme gücü olduğunu düşünüyor musunuz?

İletişim ve politika dünyasında olup biten pek çok şey gibi, büyük resimde payı olan bir sürü küçük şey var. Ben bunları genelde bir mozaikteki taşlara benzetirim. Bütün küçük parçaların mozaiğin genel görüntüsünde ve renginde payı vardır. Bu anlamda, sanat belli bir toplumun veya kültürün dünyaya bakışını biçimlendirir. Bunun da politik sonuçları olabilir. Bu uzun ve karmaşık bir süreçtir. Tek bir sanat eserinin fark edilir bir etki yaratması ise çok enderdir, belki de hiç olmaz. Tabii açıktan politik gündemi olmayan eserler de dünyaya bakışımızı şekillendirir.

Nisan 1968’de Jack Burnham’e yazdığınız bir mektupta şöyle diyordunuz: “Hangi resmi, heykeli ya da happening’i üretirsen üret... hiç ama hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sanat politik bir araç olmaya tamamen elverişsiz.” Sanatın sosyo-politik gündemine dair bu nihilist bakış açısını nasıl aştınız?

O dönem, doğrudan toplumsal içeriği olmayan eserler üzerinde çalışıyordum – gerçi metaforik düzeyde bakıldığında toplumsal çağrışımlar yakalanabilirdi. Bunları, fiziksel ve biyolojik “sistemler” olarak adlandırıyordum. Kuşağımdan pek çok kişi gibi, Vietnam Savaşı beni de derinden etkilemişti. Beni o cümleleri sarf etmeye iten ise, Martin Luther King’in öldürülmesi olmuştu. Bu benim için mutlak bir hayal kırıklığı ânıydı. Kısa bir süre sonra Paris’te öğrenciler bir kültür devrimi başlattı, bu devrim başka ülkelere de yayıldı ve büyük etkisi oldu. ABD’de üniversiteler ayaktaydı. Öğrenci eylemlerine paralel olarak New York’ta sanatçılar biraraya gelip Sanat İşçileri Birliği’ni (Art Worker’s Coalition) kurdu. Birlik, müzelerin ve mütevveli heyetlerinin Nixon yönetimiyle işbirliğine karşı çıkıyordu. Sanatçı hakları tartışılmaya başlandı, siyahi ve kadın sanatçıların eserlerinin geri planda tutulması gündeme getirildi. Bütün bunlar, eserlerimin kapsamını genişleterek toplumsal sistemler üzerine çalışmamın önünü açtı.

Eserlerinizin belli bazı politik ve toplumsal değişimlere yol açtığını düşündünüz mü hiç?

Bu megalomani olurdu!

Ama mesela Margaret Thatcher portreniz, Charles Saatchi’nin müzelerdeki nüfuzu konusunda bir tartışma başlattı. Bunun sonucunda Saatchi, Whitechapel Gallery’nin mütevelli heyetinden ve Tate’in Yeni Sanatın Hamileri Komitesi’nden ayrılmak zorunda kaldı.

Portrenin böyle bir süreci tetiklediği muhakkak. Ama Saatchi’nin bu kurumlardan ayrılmasıyla birlikte Londra’nın politik ve kültürel ortamında ciddi bir değişim gerçekleştiğini iddia etmek... Böyle bir şey söylenemez bence. Saatchi hâlâ ortalıkta...

Size “politik sanatçı” denmesinden hoşlanmıyorsunuz. Eserlerinizin nasıl tarif edilmesini tercih ederdiniz?

“Politik sanat” tarifindeki sorun, bu nitelemenin akla hemen Sovyet sosyalist gerçekçiliğini veya Nazi sanatını getirmesi. Bir esere “politik sanat” etiketi yapıştırmak onu propagandayla bir tutmaya denk düşüyor. O zaman da eserin barındırdığı farklı unsurları görmek imkânsız oluyor.

Peki ya “toplumsal eleştiri” gibi nitelemeler?

Ben her türlü nitelemeye kuşkuyla yaklaşıyorum. Eserlerime bir sürü etiket yapıştırıldı, bunlardan bazılarının yan yana gelmesi olanaksız ama her nasılsa üstüme yapıştı [gülüyor]. Etiketler, ister istemez, sanatın görülme ve yorumlanma kapsamını daraltıyor.

Veri ve enformasyona dayanan eserleriniz göz önüne alındığında, internetin çalışmalarınız üzerinde etkisi oldu mu? “Shapolsky ve diğerleri” gibi bir eseri bugün yapmış olsanız muhtemelen bambaşka görünürdü.

Araştırma yapma tarzımın değiştiği kesin. Eskiden evraklara ve mikrofilmlere bakmak için kütüphaneye giderdim. “Shapolsky”deki verileri New York Bölge Sekreterliği bürosunda toplamıştım. Şimdi evde oturup dosyalara tıklıyorsunuz. Bu her şeyi kolaylaştırıyor. Ama verilerin bu şekilde ulaşılabilir olması sizi gördüklerinize inanmaya da sevk ediyor: Sırf ekranda görüyorsunuz diye “gerçek” olduklarını sanıyorsunuz [gülüyor].

 

Hans Haacke on Gift Horse, Gulf Labor and Artist Resale Royalties başlıklı söyleşinden alınmış pasajlar

Hans Haacke, sanat-politika, Charles Saatchi