Karikatürün Üstadı Cem

26/7/2023 / skopbülten / Aygen Demiriz

Günümüzde karikatür, bir kişiyi, bir olayı ya da siyasi bir gelişmeyi mizah aracılığıyla eleştiren çizgisinden epeyce uzaklaşmış gibi görünüyor. Artık karikatürler sosyal medyada anlık bir güldürü unsuru olarak paylaşılıyor veya kullanıcılar karikatürleri o anki duygu durumlarının absürd bir ifadesi olarak birbirlerine gönderiyor, hatta onları bu ruh hallerini ifade eden Whatsapp çıkartmaları olarak kullanıyorlar.

Bu durumun başlıca sebeplerinden biri dijital çağda, sosyal medya aracılığıyla görsel her türlü materyalin olağanüstü bir hızla yayılıp tüketilmesi. Buna karşılık mizah dergileri uzunca bir zaman bu dijitalleşmeye ayak dirediler, matbu yayın hayatlarına devam ettiler. Bunun sonucunda, gündem olan herhangi bir olay dakikalar içinde sosyal medyada konuşulur, tartışılır ve mizahı yapılmaya başlanırken, haftalık mizah dergileri gündemi ancak günler sonra çıkacak sayıda ele alabilir hale geldiler. Bu geç kalma hali, mizah dergilerinin sırayla kapanmasına da sebep oldu. Artık karikatüristler sosyal medya hesapları üzerinden bireysel çabalarıyla mesleklerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Tüm bunlar olurken, modern Türk karikatürünün babası olarak anılan Cemil Cem ise, ancak hakkında sınırlı sayıda yapılmış çalışmada ve meraklılarının hafızalarında yaşıyor.

Modernleşen Osmanlı’nın 19. yüzyılında, karikatür de tıpkı pentür gibi Avrupa’dan ithal edilen bir türdü; zaten Cem de bu Batılı gelenekten besleniyordu. Üstelik terimin kendisi dahi dile bire bir Batı’da kullanıldığı şekliyle kazandırılmıştı. Kelimenin etimolojik kökeni ise İtalyancaya dayanıyordu. Karikatür sözcüğü, İtalyanca’da “carattere-karakter” ile “caricare-hücum etmek” fiillerinden türetilmişti.[1] Figürlerin belirgin fiziksel özelliklerini abartarak onları karakterize eden ve içeriğiyle bu kişilere veya parçası oldukları durumlara hücum eden bu türün ne zaman ortaya çıktığıysa epey tartışmalı. Lionel Lambourne’e göre,

 

Kimi kaynaklar karikatürün kökenlerini Mısırlılara, Yunan ressamların boyadığı Attika vazolarına yahut Gotik elyazmalarına dayandırıyor. Nüktedan sanat hemen her çağda yaygındı ancak Rönesans’a kadar çok daha geneldi, bireylerden çok tiplere odaklıydı. […] Rönesans’tan sonra insana birey olarak yaklaşımın ortaya çıkışıyla, o bireyin görüntüsünü çarpıklaştıran karikatür de ortaya çıkabildi.[2]

 

Lambourne, buna rağmen portre karikatürünün ancak 17. yüzyıldan itibaren ortaya çıktığına dikkat çekerek Leonardo Da Vinci (1452-1519) örneğini verir. Da Vinci’nin defterlerinde karikatürü anımsatan portreler mevcuttur, ancak bunlar herhangi bir güldürü amacı taşımıyordu ve daha çok insanlardaki çirkinliğin çeşitliliğine dair bilimsel bir merakla çizilmiş grotesk eskizlerdi.[3] Sonraki kuşakta Annibale Caracci’nin (1560-1609), “Klasik sanatçının mükemmel formu sanatına aktarmaya çalışmasına karşın, karikatüristin mükemmel deformasyonu araması ve kişilik özelliklerini bu şekilde ifade etmesine” dayanan anlayışı onu gerçek anlamda ilk karikatüristlerden biri haline getirir.

18. yüzyılda karikatür tüm kıta Avrupa’sına ve İngiltere’ye yayılmıştır; bu hızlı yayılmanın başlıca sebebi de karikatürlerin gravür ve litografi gibi baskı yöntemleriyle hızlıca çoğaltılabilmesidir. İngiltere’de William Hogarth (1697-1764) döneminde güç kazanan satirik mizah ve karikatür, James Gillray (1756-1815) ile altın çağını yaşar. Kraliyet ailesi üyeleri, bürokratlar ve İngiliz aristokratlarının sıklıkla konu edildiği karikatürlerin vazgeçilmez bir diğer figürü ise Fransız kumandanı (ve geleceğin imparatoru) Napoléon Bonaparte’tır. Satirik resim ve karikatürler Georgia dönemi Londra’sında öyle popüler hale gelir ki, baskı resim satan dükkânların vitrinleri karikatürlerle dolup taşar. 19. yüzyıl ortalarında kentte yaya olarak yapılan gezintilerin vazgeçilmez bir parçası bu vitrinleri izlemektir; kimi dükkân sahipleri ise kendi karikatür koleksiyonlarını tıpkı Royal Academy salonlarında düzenlenen sergilerdekine benzer bir şekilde düzenleyerek belirli bir ücret karşılığı ziyarete açar.[4]

Fransa’da ise karikatür Devrim sonrası dönemde en kuvvetli eleştiri araçlarından biri haline gelir. 1830-1881 arası dönemde karikatür ve siyasi mizah hiçbir zaman doğrudan sansüre uğramaz, ancak yayınlanmadan önce bir onay sürecinden geçmesi gerekir. Bu kontrolün başlıca sebebi, belirli Fransız otoritelerinin karikatürün okuma-yazma bilmeyen kitlede yaratacağı etkiden çekinmesiydi, zira karikatür bir kere görüldükten sonra uzunca süre hafızalarda yer ediyordu. Öte yandan 1830’da yayınlanmaya başlayan periyodik mizah dergisi La Caricature’den itibaren benzer yayınların sayısı artmıştır. Bu artışla beraber yayınlar daha sıkı denetlenmeye başlanır. Örneğin III. Napoléon döneminde bir karikatürde çizilen kişi eğer halen hayattaysa karikatürü yayınlanmadan önce hem o şahıstan hem de devletten izin alınması şartı getirilir. Karikatür üzerindeki kısıtlamalar III. Napoléon sonrasında da devam eder, mizahın özgürlüğüne kavuşabilmesi ise ancak 1881 yılında Cumhuriyetçi siyasilerin bu baskı ve sansür uygulamaları karşısında biraraya gelip basın özgürlüğü yasasını yürürlüğe koymaları sayesinde mümkün olur.[5]

Fransa’da mizah dergilerinin yayınlandığı, sansür ve denetimin ciddi bir problem haline geldiği dönemlerde, Osmanlı’nın ilk karikatür örnekleri çeşitli gazetelerde çıkan isimsiz birkaç kareden ibarettir. 1870 yılında Teodor Kasap (1835-1897) öncülüğünde yayın hayatına başlayan Osmanlı’nın ilk mizah dergisi Diyojen[6] üç sene sonra içerdiği politik yazılar nedeniyle kapatılır. Sonrasında yine Teodor Kasap’ın çıkardığı Hayal dergisinden ve çeşitli gazetelerde basılıp da Kasap’a ait olduğu tahmin edilen isimsiz karikatürlerden bahsetmek gerekir. 1876’ya gelindiğinde Mehmet Tevfik[7] (1843-1893) tarafından çıkarılan Çaylak mizah dergisi ise daha da kısa ömürlüydü; zira aynı sene II. Abdülhamit’in tahta geçip Meclis’i feshetmesinin ardından henüz birkaç senelik geçmişi olan yerli karikatürün yıllar sürecek suskunluğu başlıyordu.[8]

Modern karikatürünün babası Cemil Cem, karikatürün henüz emekleme dönemindeyken yoluna ket vurulduğu bu dönemde, 1882 yılında İstanbul’da, askerî doktor Cemal Paşa’nın oğlu olarak dünyaya gelir. Erken yaşlarda resme ilgi duyan Cem, 1899 yılında Vefa İdadisi’nden mezun olur ve aynı yıl hukuk eğitimine başlar. Hariciye Nezareti şehbenderlik kaleminde çalıştıktan sonra 1903 yılında önce Nice, sonra Toulon baş şehbenderliği ve kançılaryasına atanır. Paris sefiri Salih Münir Paşa’nın dikkatini çekip paşanın onu Bab-ı Ali’ye tavsiye etmesinin ardından Paris Elçiliği’nde kâtip olarak çalışmaya başlar.[9]

Paris’te yaşamak, Cemil Cem’in Fransız sanatçılarla tanışmasını sağlamış, halihazırda resme ve karikatüre ilgisi olan bu Osmanlı bürokratını daha çok çizmeye teşvik etmişti. Bu dönemde kimi Fransız dergilerinde karikatürleri yayınlanan sanatçının ilham aldığı başlıca isimler ise Gustave Doré (1832-1883), Jean-Jacques Grandville (1803-1847) ve Sem (1863-1934) gibi Fransız karikatüristlerdi.[10]

Cemil Cem Paris’teyken, 1908 yılında Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet ilan edilir, İstibdat dönemi sona erer. Meşrutiyet’in getirdiği özgürlük ve yasakların kalkmasıyla basın-yayın camiası da rahat bir nefes alır, çok sayıda gazete ve mizah dergisi yayın hayatına başlar. Bu mizah dergileri arasında öne çıkanlarından biri de Salah Cimcoz ve Celal Esat Arseven’in Türkçe ve Fransızca olarak yayınladığı Kalem dergisiydi; dergiye karikatürleriyle katkıda bulunan isimlerden biri de Cemil Cem’di. Taha Toros, “O zamana kadar Türkiye’de türü ve tipi bilinmeyen Cem’in karikatürlerinin bu dergide geniş yankılara neden olduğunu, Cem’in Paris’ten nakledildiği Viyana ve daha sonra Roma’dan Kalem dergisine Batı tipli, Batı anlamlı, siyasi mayalı karikatürler göndermeye devam ettiğini” aktarır.[11] Kalem’e karikatür yollayan çizer kadrosu epey zengindi; İzzet Ziya (Turnagöl), Sedat Nuri (İleri), A. Rigopoulos, L. Andreas, İon, İdis, d’Ostoya, Plaicek, A. Scarselli ve Fellah[12] gibi sanatçılar hep birlikte II. Meşrutiyet dönemi mizahını şekillendiriyorlardı.

Cem’in Kalem dergisinde yayınlanan ilk karikatürünü Ulunay şöyle anlatıyor:

 

Bulgar Maslahatgüzarı Geşof Efendi’nin Hariciye Nezareti tarafından verilen ziyarette –ecnebi sefirleri ile birlikte– davet edilmemesi üzerine çıkan ihtilafa aitti. Orada Hariciye Nazırı Tevfik Paşa birkaç çizgi ile o kadar canlı surette tasvir edilmişti ki ondan sonraki nüshalarda (Cem) imzası halk tarafından takdirle aranmağa başladı.[13]

 

Artan bu tanınırlık, Cem’in karikatürlerinde oto-sansüre veya içerik kısıtlamasına neden olmaz, aksine dönemin bürokratları, paşaları, sarayın ileri gelenleri sanatçının eleştirilerinin hedefi olmaya devam eder. Tahttan indirilen II. Abdülhamit ve iktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası’nın yanı sıra, muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası da Cem’in başlıca hedefleri arasındadır. Ulunay, “Eski ricalin bu i’razkar kalemden çok çektiğini”, ancak İttihat ve Terakki’nin tüm şiddetine rağmen ülkede halen muhalefetin olduğunu aktarır; öyle ki Cemil Cem, “Hareket Ordusu ile İstanbul’a geldikten sonra Harbiye Nezareti’ne geçen Mahmut Şevket Paşa’yı –zayıflığından kinaye olarak– Don Kişot ve Sadrazam Hakkı Paşa’yı da Şanso Pansa”[14] (Resim 1) olarak çizmekten çekinmiyor ve kendisine kimse bir şey demiyordu.[15]

 

“Don Kişot ve Sanço Panza”, Cem, 19 Mart 1911, sayı 21. Büyütmek için resme tıklayın.

 

Tanışıklıkların veya çıkar ilişkilerinin Cem’in mizahında belirleyici unsurlar olmadığını rahatlıkla söylemek mümkün, zira Sanço Panza olarak çizdiği Sadrazam Hakkı Paşa, Cem’in önce Paris’te beraber çalıştığı, daha sonra Roma Sefareti Katipliği’ne gittiği dönemde ise Roma Sefiri olan Hakkı Paşa’nın ta kendisiydi. Öyle ki, Cem yıllar sonra verdiği bir röportajında kendisinden “Hakkı Paşa esasen hocamdı” diye bahsediyor, röportajın ilerleyen satırlarında ise şöyle devam ediyordu:

 

Bakın size az evvel Hakkı Paşa’yı çok sevdiğimi söylemiştim. Bu sevgim, Sadrazam olduktan sonra Hakkı Paşaya dair karikatürler yapmama mâni olmadı. Bunları belki hislerime rağmen yaptım, fakat yaptım. Başka türlü hareket etmek elimden gelmezdi. Çünkü iş başında idi. İşleri yapan o idi, icraatını meskut geçemezdim.[16]

 

Cem, Kalem dergisine karikatür yolladığı sıralarda aynı zamanda Roma’daki görevine devam ediyordu. Yurtdışında bulunması, İstanbul’daki gündemi takip ederek çizdiği karikatürleri vaktinde yayınlayamamasına sebep oluyor, gündem değişince karikatürler de eskimeye başlıyordu. Bunun üzerine Cem İstanbul’a dönmüş ve geldiği gibi kendi adını verdiği Cem dergisini çıkarmaya başlamıştır; bir süre sonra da sefaretteki görevini tamamen bırakacaktır. 1909 yılında ise ilk Türk karikatür albümünü çıkarır.[17]

Cem dergisi II. Meşrutiyet dönemi mizahının öncüsü olur. Dergi, yalnız İstanbul’da on iki binden fazla satış rakamına ulaşır.[18] Dergide Cem’in karikatürlerine yazılarıyla eşlik eden isim ise Refik Halit Karay’dır (1888-1965). Karay, derginin “Yalnız mümtaz zümreye, daha doğrusu memur sınıfına ve yüksek tahsil gençliğine hitap ettiği için mahdut bir okuyucu kitlesine sahip olduğunu ve iktidar partisine kafa tutmaktan öte, şiddetle hücum etme yoluna gittiği için, o memur sınıfının da çekingen davrandığını, hükümetin gazabına uğramaktan korktuğunu” aktarır.[19] Ancak hükümetin gazabı Cem’i çizmekten alıkoymaz, öyle ki kendisine “Neşriyatından pişman olup olmadığı” sorulduğunda üstat kati bir hareketle elini kaldırarak net bir cevap verir:

 

Asla… Ölüm tehditleri de olsa, hatta bunlar bazan zamanın mühim şahsiyetlerinden bile gelse… yılmadım. Çünkü doğrudan ayrılmadığıma ve karikatürlerimle, umumun düşüncesini ifade ettiğime kanidim ve bu neşriyatın faydalı olduğunu da görüyordum. Esasen müşkülat hoşuma gider. Hakkı, doğruyu, iyiyi severim. Hiçbir partinin adamı değildim.[20]

 

Cem yalnızca ölüm tehditleri almaz, ölümün kıyısından da mizahına duyulan saygı aracılığıyla kurtulur. Kadircan Kaflı’nın aktardığına göre Cem bir akşam Bakırköy’deki evine dönerken İttihat ve Terakki adına gazeteci Zeki Bey’i öldürmek üzere pusu kuran çetenin arasından geçer. İçlerinden biri Cem’i de öldürmek için hamle yaparken çeteden bir başkası onun elini tutar ve üstadın hayatını şu diyalogla kurtarır:

 

- Ne Yapıyorsun? Zeki Bey değil o.

- Biliyorum, fakat bu da muhalif. İkide bir bizimkileri bir takım acaip resimlerle maskara ediyor.

- Onunki şaka![21]

 

Yıllar sonra bu mevzu Cem’e sorulduğunda sanatçı “Evet… öyle bir şey olmuş,” diye cevap verecek ve başka kazalar olup olmadığı sorulduğunda ise “Canım mücadele, hele siyasi mücadele olur da kaza olmaz mı? Elbette bazı şeyler geldi geçti,”[22] diye cevap verecektir.

Nitekim Cem’in İttihat ve Terakki kadroları ve partinin önde gelen isimleriyle diyaloglarından aktarılanlar incelendiğinde enteresan bir tablo ortaya çıkar. Örneğin Refik Halid, Cem’i çıkarttıkları dönemde askerî mahkeme heyetinin sırf bir sanat eserini tahribe alet olmamak için hükümetin müracaatlarını dava sebebi görmediğini aktarır; mahkeme dergiyi kapatmanın halk nezdinde kötü bir tesir bırakacağı nedeniyle kaçamak vasıtalara müracaat etmektedir. Karay, eğer kendisi dergiyi bırakırsa Cem’in yazarsız kalacağı düşüncesiyle işi bırakmaya zorlandığından bahseder, hatta derginin kâğıt üzerinde sahibi görünen –Cem’in babası– Doktor Cemal Paşa’nın kendisiyle görüşmeye geldiğini ve dergiden ayrılmadığı takdirde mecmuayı kapatacağını söylediğini belirtir. Karay’a göre Cemal Paşa bu sözleri kerhen ve cebir altında söylemiştir; bunları oğluna aktardığında Cem’in cevabı şöyledir: “Şevkin kırılmasın, biz işimize bakalım.” Bir ay sonra Matbuat Müdürü tarafından dergiyi kapatmaları istendiğinde bu sefer kararlı taraf Refik Halid olur; bir kâğıda yazdığı dilekçeyi müdürün önüne koyar, cevabı nettir: “Kapatırsanız onun yerine biz de Cemşit’i çıkarırız.”[23] Ancak Refik Halid’in Cem’deki başyazarlığı 30. sayıya kadar sürer, tutuklanması nedeniyle dergiyi bırakmak zorunda kalır.[24]

Cemil Cem, sokakta tesadüf eseri tanınarak ölümden kurtulmalar ve dergi kapatma tehditleri altında yüksek tansiyonlu bir II. Meşrutiyet dönemi yaşantısı sürdürürken, İttihat ve Terakki kurucusu Üç Paşalar’dan Talat Paşa ile de ahbaplığını sürdürür. Talat Paşa, Cem’in karikatürlerinden şikâyetçi değildir, zira “kurnaz politikacı karikatürcüye kızmaz, çünkü bir insanın karikatürlerini yapmak onu en kısa yoldan meşhur etmektir”.[25] O kadar ki Talat Paşa bir gün Cemil Cem’e “Canım Cemil Bey ne olur, sen de şöyle deyiver kıyamet kopmaz a” diyen Adliye Nazırı İbrahim Bey’e “Hayır İbrahim Bey… O, düşündüğünden, inandığından başka bir şey söyliyen adam değildir,” diye cevap veriyor. Bir başka görüşmelerinde ise Cem’in koluna girip “Cemil Bey, senin ve benim gibi mütefekkirler arasında ihtilafı nazar olamaz. Emin ol ki sen nasıl düşünüyorsan, ben de öyle düşünüyorum. Fakat vaziyet icabı senin bilmediğin öyle mecburiyetler var ki, bunlar beni istediğim gibi hareketten menediyorlar,”[26] diyordu.

Peki Cem kimleri çiziyor, neleri konu ediyordu da karikatürleri bunca tartışmaya neden oluyordu? Örneğin derginin 35. sayısında yayınlanan bir karede Talat Paşa mutfakta bomba hazırlıyor, İttihatçı Cavid Bey ise korku içinde kapı aralığından onu izliyor. Alttaki açıklamada ise “Cavit! Gel de bana yardım et. Korkma. Gerçek bir Shylock[27] gibi titriyorsun.” yazıyor. Bu sayının yayınlandığı dönem İttihat ve Terakki, iktidarı Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na kaptırmıştı ve bu, Talat Paşa’nın en sevdiği karikatürdü.

1910 tarihli bir başka karikatüründe ise Cem, Yunan mitolojisinin meşhur hikâyelerinden Üç Güzeller’in Thalia, Euphrosyne ve Aglaie’sini alıp, kendi İttihat ve Terakki efsanesini çiziyordu. Solda, fırkanın önde gelen isimlerinden, Hariciye Nazırlığı ve Meclis-i Mebusan başkanlığı yapmış Halil Menteşe, ortada İbrahim Hakkı Paşa –ki karikatür yayınlandığı esnada Sadrazam olarak görevine devam ediyordu– en sağda ise Cem’in karikatürlerinin vazgeçilmez bir diğer karakteri Mahmut Şevket Paşa görülüyordu.

 

“Talat Paşa ve Cavid Bey”, Cem, 24 Ağustos 1912, 35. sayı. Büyütmek için resme tıklayın.

 

“Üç Güzeller”, Cem, 15 Ocak 1910. Büyütmek için resme tıklayın.

 

1911 yılında Cem dergisi yaklaşık bir sene boyunca kapalı kalır. 1912 yılının Ağustos hayatında tekrar yayın hayatına başlarken bu durum dergideki bir yazıda şöyle açıklanır:

 

Cem bir sene kadar evvel kendi isteği ile kapandı. Çünkü neşriyatında devam edebilmek için ancak bir yol vardı. O yoldan gitmektense bu diyardan, yani matbuat sahasından çekilmeği –kısa zaman sonra dönüşte emin olarak– tercih etti.[28]

 

Dergi 1912 yılında tekrar yayınlanmaya başlar, ancak bir süre sonra Cemil Cem, derginin yayın hayatında kendisi son verir ve sebebini de şöyle açıklar:

 

Balkan Harbi başlayınca galip geleceğimizi düşünerek o şekilde karikatürler yapıyordum. Bir fena günde cephede bozulduğumuzu haber aldım. Daha halkın haberi yoktu. Gazetenin de yarısı basılmıştı. Buna rağmen derhal makineyi durdurdum ve gazeteyi kapadım.[29]

 

Cem’in tekrar yayın hayatına başlayabilmesi için aradan yıllar geçmesi ancak Cumhuriyet’in ilanından sonraki yıllarda mümkün olacaktır. Cemil Cem, Kurtuluş Savaşı yıllarında Avrupa’dadır, savaş devam ederken geri döner.[30] Dönüşünden sonra ise Cem’i bu sefer bir mizah dergisinin değil, ülkenin ilk sanat eğitimi veren kurumunun başında görürüz; Cem Sanayi-i Nefise encümeninin oybirliğiyle aldığı karar üzerine, Maarif Nezareti tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi’ne müdür olarak tayin edilir.[31] Cem’in müdürlüğü akademinin ressam hocaları arasında görüş ayrılıklarına neden olur; örneğin bu karardan memnun olmayan Nazmi Ziya 25 Haziran 1922’de Marif Vekaleti’ne yazdığı bir dilekçeyle müdürlüğe ikinci kez talip olduğunu bildirir, birkaç ay sonra İstanbul Maarif Müdürü de Cem’in yönetiminin verimli olmadığını ileri sürerek yönetimin değiştirilmesini önerir, Çallı ise 1924 tarihli bir röportajında “Bugünkü idare yüzünden” mektebe talebin azaldığından şikayet eder.[32]

 

Cemil Cem, Akademi Müdürlüğü sırasında bir toplantıda. Kaynak: Güzel Sanatlar Eğitiminde 100 Yıl, s. 24.

 

Cem, 1921 yılının Eylül ayında başladığı görevini Mart 1925’e kadar sürdürür,[33] yani Millî Mücadele sürerken başlar ve Cumhuriyet’in ilanından sonra bırakır. Ülkenin içinde bulunduğu –başta rejim olmak üzere– bu dönüşüm döneminin etkisi, Cem’in müdürlüğü döneminde Sanayi-i Nefise Mektebi’nde de görülür. Öncelikle dokuz senedir faaliyet göstermekte olan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi, Cem’in müdürlüğü zamanında, Maarif Nezareti’nin kararıyla 13 Ocak 1923’te lağvedilerek mektebin erkek kısmıyla birleştirilir.[34] Galerideki kız öğrenciler Cağaloğlu’nda erkek öğrencilerin bulunduğu binada ders görmeye başlarlar, ancak mektebin Gedikpaşa’daki binası bırakılmaz, burada da bir resim ve heykel atölyesi kalır. Hatta erkek kısmının heykel bölümünün bir kısmı buradaki atölyede çalışır. Öğrencilerin tam anlamıyla birarada ders görmeye başlamaları ancak Cem’den sonraki dönemde, binanın Fındıklı’ya taşınmasından sonra mümkün olur.[35] Gençel’in aktardığına göre, 1923 yılının Haziran ayında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi için bir yönetmelik hazırlandıktan sonra Temmuz ayında Cem, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin sorunlarını tespit ettiği bir raporu Maarif Vekaleti’ne sunar.[36] Raporun dile getirdiği başlıca sorunlar, okulda ilgi görmeyen hakkâklık (gravür) şubesinin kapatılması, Avrupa’daki mimarlık eğitimi veren programların, özellikle de Paris Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Programı’nın incelenmesi, Sanayi-i Nefise Mektebi mimarlık şubesinde verilen eğitimin yetersiz kaldığı noktalardır. Bu raporun ardından okul 1924 yılında, Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk yönetmeliğine kavuşur; hakkâk şubesi kaldırılır, mimarlık, resim ve heykel şubelerinin yanına resim öğretmenliği şubesi eklenir, önceden resim şubesinin bir bölümü olan sanayi-i tezyiniye de (dekoratif sanatlar) başlı başına bir şube halini alır.[37] Cem’in bu raporda mimarların uygulama konusunda yaşadığı sıkıntılara örnek olarak Hürriyet Abidesi’nin yapımına iki üç kez yeniden başlanması örneğini vermesi dikkat çeker, zira yıllar önce, Kalem dergisinde çizdiği dönemlerden itibaren abide inşaatı Cem’in karikatürlerine sık sık konu olmuştur.

 

“Hürriyet Abidesi: Dünya’dan Ay’a on kuruş, askere ve çocuğa beş”, Kalem dergisi, 6 Ağustos 1909. Kaynak: Çeviker, Silah ve Meşale, s. 196.

 

Cem dergisi, 13 Şubat 1910. Kaynak: Çeviker, Silah ve Meşale, s. 197.

 

Cem 1925 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi müdürlüğünden istifa eder. İstifasının ardından Avni Lifij’in kaleme aldığı yazıdan, Akademi resim bölümü hocalarının Cem’in müdürlüğü konusunda fikir ayrılıklarına düştüğü görülür:

 

Avni Lifij’e göre Cemil Cem Bey, Osman Hamdi Bey’den sonra okulu yöneten en iyi müdürdür. Osman Hamdi Bey okulu kurmuş, Cemil Bey de 1924 yönetmeliği ile oldukça ihtiyaç duyulan sanayi-i tezyiniye ve resim öğretmenliği şubeleriyle okulu genişletmiştir.[38]

 

Ancak Sanayi-i Nefise Mektebi, daha sonraki adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin yazılı tarihinde –nedendir bilinmez– Cemil Cem’in raporu ve 1924 yönetmeliğinden bahsedildiğine pek az rastlarız; bu tarih yazımı, önemli idari değişikliklerde 1927 yılında göreve gelen Namık İsmail’in resim ve heykel bölümlerini yapılandırmasını başa koyar, sonrasında Burhan Toprak döneminde gerçekleştirilen 1936 büyük Akademi Reformu’nu anlatır. Bu fikir ayrılıkları ve Cem’in Akademi kanonunun dışında kalmasının sebepleri tartışmaya açıktır; ancak ilk akla gelen kuşkusuz Cem’in mülkiye/hukuk kökenli, sanat eğitimi olmayan bir bürokrat olarak Sanayi-i Nefise’nin başına gelmesidir. Burhan Toprak döneminde kuruma gelen yabancı hocaların dahi Akademi hocalarında huzursuzluğa sebep olduğu bilinirken, bürokrat bir karikatüristin neden hoş karşılanmadığını tahmin etmek güç değildir.

1927 yılına gelindiğinde Cemil Cem, Cem dergisini tekrar yayınlamaya başlar. Bu sefer derginin kapağında karikatür yoktur, Cumhuriyet’in getirdiği modernleşmenin matbuata yansıması Cem’de de görülür. Derginin kapağında kullanılan modern tipografi örnekleri ve grafik detaylar dikkat çeker. Erken Cumhuriyet döneminin kübik modası mizah dergilerine de sıçramış durumdadır. Ancak derginin bu yeni dönemde çıkan ilk sayısı nedeniyle Cemil Cem’in başı derde girer; bu sayıda yayınlanan “Ah bir vergisiz memleket olsa” karikatürü gerekçe gösterilerek hakkında dava açılır. Karikatürde etrafını saran köpeklerin ortasında perişan halde bir deri bir kemik kalmış vatandaş görülür; köpeklerin her birinin üzerindeyse soldan sağa, “kazanç, istihlak (tüketim), tütün, şeker, a’şar (mahsullerden alınan ondabirler), müskirat (sarhoş eden, sarhoşluk veren şeyler), Evkâf (Vakıflar)” şeklinde dönemin vergilerinin isimleri yazmaktadır.[39]

 

“Ah Bir Vergisiz Memleket Olsa”, Cem, 16 Kanunuevvel 1927.

 

Dönemin ağır vergilerini eleştiren karikatürle başlayan süreç, Cem’le ilgili yazılan muhtelif yazılarda farklılık gösterir. Örneğin Taha Toros, Cem’in bu karikatür üzerine mahkemeye verilip bir yıl hapse mahkûm olduğunu ve temyiz edilen bu davadan güçlükle kurtulduğunu, ancak sanatına yüreklilikle devam etmek isteyen karikatüristin Recep ayıyla ilgili çizdiği bir karikatür üzerine Recep Peker’in alındığını ve derginin kapandığını aktarır.[40] Turgut Çeviker ise vergi karikatürü nedeniyle açılan davayı teyit eder, ancak daha sonra derginin başka bir karikatür nedeniyle kapandığını aktarır; Cemil Cem, Yavuz zırhlısının onarımından rüşvet aldığı gerekçesiyle –Yüce Divan’da– yargılanan Bahriye Vekili Topçu İhsan Eryavuz’u yerden yere vurmuştur. Bu durum başkentin hoşuna gitmemiştir zira İhsan Bey Kurtuluş Savaşı kadrolarından gelmektedir, ancak sonunda yargılanıp cezalandırılarak görevine son verilmiştir.[41]

Karikatür sanatçısı Semih Balcıoğlu (1928-2006) ise bu anlatının doğrudan birincil kaynaktan, Cem’in oğlu Mehmet Cem’den duyduğu halini onun ağzından şöyle aktarır:

 

Bu konu aslında bizim ailenin büyük dramıdır. Babam Cumhuriyetin ilk günlerinde bir iki karikatür çizmiş. Ama olaya dürüst olarak ve geniş açıdan bakacak olursak, babamın Cumhuriyet döneminde çizmediği ya da çizdirilmediği gerçeği açıktır. Olay şudur: Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Atatürk, babamı Ankara’ya çağırır. Padişahlık devrinde yapmış olduğu üstün karikatürlerinden dolayı kutlar ve her Türk gibi “Benim de karikatür deyince aklıma Cem gelir,” [der] ve her zamanki nezaketiyle babama “Artık karikatür çizmeyin, geçmiş dönemde çok başarılıydınız; bundan böyle İstanbul’a hizmet ediniz, sizi Şehir Meclisi’ne üye atadık. Engin sanat kültürünüzden İstanbul şehri yararlansın,” der. Bu konuşmadan sonra Çankaya Köşkü’nden ayrılan Cem, ceketinin mendil cebindeki tarama kalemini çıkarıp orada kırar ve karikatür çizmeye o anda son verir.[42]

 

Balcıoğlu’nun Orhan Ural’ın 1972 tarihli Karikatür ve Mizah Yıllığı’ndan da teyit ederek aktardığı bilgiye göre, “O yıllarda Yavuz Zırhlısı’nın onarımının uzaması nedeniyle çizdiği bir karikatür, Bayındırlık Bakanı Recep Peker’i sinirlendirmiş ve kızılca kıyameti koparan Peker, Atatürk’e gitmiş; bu skandalın kapanmasını isteyen Atatürk bu nedenle Cem’e artık karikatür yapmamasını emretmiş” idi.[43] Bu, Toros ve Çeviker’in anlatısının biraraya gelmiş hali gibidir. Gerçeği bilmek muhtemelen artık çok güç, ancak Cem’in karikatürlerinin 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Yasası’nın ateşli savunucularından biri olan Recep Peker’i bu denli sert önlem almaya yönlendirecek kadar kızdırmış olması da ihtimal dahilindedir. Örneğin Cem’in 1927 tarihli 3. sayısında bir doktor hastanın muayene ettiği midesinde muhtemelen Yavuz Zırhlısı olan gemiyi görmekte ve “Mide hastalığı: İnşallah böyle değildir”[44] demektedir. Bu hasta –çok yüksek ihtimalle– İhsan Eryavuz’dur, karikatüre göre üzerinden rüşvet aldığı –yediği– Yavuz Zırhlısı hastanın midesine oturmuştur.


“Mide Hastalığı: İnşallah Böyle Değildir”, Cem, 29 Kanunuevvel 1927.

 

Çeviker’in aktardığında göre, Cemil Cem, bu karikatür hadisesinden sonra 1931 yılında kısa süreliğine Tan Gazetesi’nde görülür, ancak bu yalnızca iki hafta sürer.[45] 1930’lu ve 1940’lı yılların gazetelerinde Cem’in adı artık karikatür köşelerinde değil, Şehir Meclisi haberlerinde geçmektedir. Dönemin haberlerinden sanatçının 1938 yılında yapılan belediye seçimlerinden sonra Şehir Meclisi’ne Kadıköy’den seçilen âzâlar arasında ve görevine devam etmekte olduğunu takip edebiliyoruz.[46] 1941 yılında yine Şehir Meclisi haberlerinde sanatçının adına dönemin İstanbul İmar Planı için görevlendirilen şehir plancısı ve mimar Henri Prost’un (1874-1959) görevinin üç yıl yerine bir yıl uzatılması önerisi verdiği haberlerinde rastlanıyor.[47] 1946 yerel seçimleri sonrası ilan edilen Şehir Meclisi üyelerinde ise Cemil Cem’in adını “Eski âzâlardan meclise girmeyenler” sütunlarında görüyoruz,[48] bu da Cem’in ömrünün son dört yılına kadar kendisine verilen görevi istikrarla devam ettirdiğini gösteriyor.

Şehir Meclisi’ndeki görevi bir yana, Cemil Cem’in son yıllarında vaktinin büyük kısmını Kadıköy Moda’daki evinde yağlıboya resimler yaparak geçirdiği biliniyor. Sanatçının bu dönem yaptığı en büyük ve figür bakımından en kalabalık resmi, karikatüre veda niteliği taşırken, aynı zamanda Türk resim sanatının en kalabalık grup portrelerinden biri olma özelliğini de gösteriyor. Günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde görülebilen resim hakkında ressam Cemal Tollu, Cem’in vefatından sonra kaleme aldığı yazıda şöyle diyor:

 

Son zamana kadar fırsat buldukça üzerinde çalıştığı büyük bir panoda bütün bir Meşrutiyet devrini; hükümet ricali, sanat ve fikir adamlarıyla bulmak mümkündür. Her birinin tavır ve hareketlerine, yüzdeki ifadeye kadar ayrı ayrı tesbite çalışılmış olan bu kalabalık Veliefendi at yarışlarında toplanmıştır.[49]

 

Cemil Cem, Meşrutiyet Ricali Veliefendi Çayırı’nda, İRHM koleksiyonu. Fotoğraf: Aygen Demiriz

 

Cem, bir diğer yağlıboya tablosunda ise adeta hem Akademi yıllarına hem de karikatüre özlemini gideriyor. Ne yazık ki renkli ve güncel bir fotoğrafına ulaşamadığımız bu eserle ilgili ayrıntılı bilgiyi Taha Toros’tan öğrenebiliyoruz:

 

Cemil Cem’in Akademi müdürlüğü sırasında bir büstü yapılmıştır. […] resimde ünlü karikatüristimiz kendi büstünün etrafına o günün akademi hocalarını hayalen toplamış ve sihirli fırçasıyla bu sahneyi canlandırmıştır. Sağdan itibaren; heykeltıraş İhsan, ressam Avni Lifij, ressam Hikmet Onat ve ressam Sami Yetik.[50]

 

Cemil Cem'in Sanayi-i Nefise Mektebi'nde bir atölyeyi resmettiği tablosu.

 

Cem’in, tarihini bilmediğimiz ancak Taha Toros’un anlatısından Sanayi-i Nefise yıllarından epey sonra yapıldığını tahmin edebileceğimiz resminde, sanatçının yıllar önce, 8 Aralık 1910 tarihli Cem dergisinde karikatüre dair yazdıklarının tesirlerini hâlâ okumak mümkün:

 

Karikatür!... Alanı geniş, büyük bir kelime! Güldürmek için biraz şehlâ baktırılan bir göz, biraz büyütülen bir buruncuk, biraz sırıttırılan bir ağız, hülâsa biraz yanpiri çiziliveren bir çizgi bazan kızgınlığa sebep olur. Güldürecekken kızdırır. Melek bir düşünceyi, ifrit bir düşmanlık biçimine sokar. Karikatürde gaye aşağılamak mıdır? Ululamak, yüceltmek midir? Benim anlayışım yüceltmektir. Ama biraz teşrifatsız, biraz fazla neşeyle yükseltmektir. Çünkü şunun bunun karikatürü olmaz, tanınmış kişilerin karikatürü yapılır. Hayatta, vatanın siyaset ve bilim hayatında yeri olmayanların karikatürü olamaz.[51]

 

Cemil Cem 1950 yılında bu dünyadan ayrıldı. Ölümünden 73 sene sonra, 21. yüzyılın mizah anlayışıyla şekillenmiş zihinlerimizle baktığımızda Cemil Cem’in ve döneminin pek çok karikatüristinin işlerini komik veya gülünç bulmakta zorlanırız. Hatta kimi zaman karikatürün altındaki yazıya rağmen espri bize gerçek olamayacak kadar naif gelir. Öte yandan absürd, abartılı, fazlaca deforme edilmiş karikatürlere alışık bakışlarımız için Cem’in çizgileri gülünç olmaktan öte, epey zarif ve özenlidir. Karakterler incelikli, şık ve neredeyse bir akademik desen anlayışıyla çizilmişçesine ciddidir. Hatta bazı zamanlar gülünçlükten çok öte bu ciddiyet, karakterleri grotesk denebilecek ürkütücü bir şekilde çizmeye kadar gidebilir. Bu karikatürlere günümüzden bakınca bizi güldürmektense şaşırtan esas nokta, ele alınan kişilerin makamlarına, konuların hassasiyetlerine bakılmaksızın cüretkâr bir şekilde espri unsuru haline gelebilmeleridir. Cem bu cüreti gösterirken bizleri o kişilerin karakterlerine dair yaptığı izlenimlerden de mahrum bırakmaz; bu nedenle “Fransızların portrait charge dedikleri, belli bir karakteri, mübalağa edilerek insanın iç dünyasını, ruh yapısını belirten karikatür örneklerini bizde ilk veren Cem’dir. Şahsın manevi kişiliğini, ruh halini büyük bir kolaylık, ustalıkla çizgilerine sindirdi. Asıl ustalığı da insan karikatürlerinde idi.”[52]

Cemil Cem II. Meşrutiyet dönemine karikatürleriyle damga vurdu, yayınladığı dergiler kimi zaman günlük gazetelerden daha yüksek satış rakamlarına ulaştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra matbuatın önemli ölçüde denetlendiği bir dönemde karikatürden elini çekmek durumunda kaldı, ya da el çektirildi; bununla ilgili kesin bir şey söylemek mümkün değil.

Cemil Cem’le ilgili yeni araştırmalara, yeni tartışmalara dek bu yazıyı okuyanların Moda’da Cem Sokak’tan geçerken üstadı anmaları dileğiyle…

 

KAYNAKLAR

ALSAÇ, Üstün. Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film (İletişim Yayınları Cep Üniversitesi Dizisi, Nisan 1994).

BALCIOĞLU, Semih. “Cumhuriyet Döneminde Cem Neden Çizmedi?”, Tarih ve Toplum, Mart 1987, Sayı 39, s. 8.

ÇAPANOĞLU, Münir Süleyman. Basın Tarihimizde Mizah Dergileri (Garanti Matbaası, 1970).

ÇEVİKER, Turgut. Cemil Cem: Silah ve Meşale (Adam Yayınları, 1989).

--------- Karikatür Üzerine Yazılar (İris Yayıncılık, 1997).

--------- Karikatürkiye: Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi 1923-2008 1 Tek Parti Dönemi ve Demokrat Parti Dönemi (NTV Yayınları, 2010).

GENÇEL, Özge. Sanayi-i Nefise Mektebi (1882-1928), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2021.

GOLDSTEIN, Robert Justin. “Approval First, Caricature Second: French Caricaturists, 1852-81”, The Print Collector’s Newsletter, Art in Print Review, Mayıs-Haziran 1988, cilt 19, sayı 2, s. 48-50.

Kandemir, “Üstat Cem”, Yedigün, İstanbul, sayı 154, 19 Şubat 1936, s. 18-21, 25.

Karikatürcüler Derneği (Hazırlayan), Başlangıcından Bugüne Türk Karikatürü, Antoloji Dizisi: 3 (Cem Yayınevi, 1971).

LAMBOURNE, Lionel Lambourne. An Introduction to Caricature (Londra: Her Majesty’s Stationery Office, 1983).

SÖNMEZ, Zeki (Yay. Haz.). Güzel Sanatlar Eğitiminde 100 Yıl (Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, 1983).

ŞERİFOĞLU, Ömer Faruk. Avni Lifij’i Anlamak (SSM Yayınları, 2019).

TAYLOR, David Francis. The Politics of Parody: A Literary History of Caricature 1760-1830 (Yale University Press, 2018).

TOROS, Taha. “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Tarih ve Toplum, Cilt 1, Sayı 4, Nisan, 1989, s. 32-35.

------- “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Tarih ve Toplum, Sayı 77, Cilt 13, Mayıs 1990, s. 30-33.

ÜREKLİ, Fatma, “Güzel Sanatlar Eğitiminde Osmanlı Hanımlarına Açılan Bir Pencere: İnas Sanayi-i Nefise Mektebi”, Tarih ve Toplum, Mart 2003, Cilt 39, Sayı 231, s. 50-60.

YÜCEBAŞ, Hilmi, Karikatür Üstatlarımız Cem ve Ramiz (Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kağıtçılık TLŞ, 1959).

 

Süreli Yayın-Dergi

Anonim, “Şehir Meclisinin Yeni Âzaları”, Son Posta, 12 Birinciteşrin 1938

Anonim, “Şehir Meclisinin Dün Verdiği Kararlar”, Son Posta, 19 Nisan 1941

Anonim, “Belediye Seçimlerinin Neticesi”, Cumhuriyet, 31 Mayıs 1946

Cem, 15 Ocak 1910

Cem, 19 Mart 1911

Cem, 24 Ağustos 1912

Cem, 16 Kanunuevvel 1927

Cem, 29 Kanunuevvel 1927

 



[1] Karikatürcüler Derneği (Hazırlayan), Başlangıcından Bugüne Türk Karikatürü, Antoloji Dizisi: 3, Cem Yayınevi, İstanbul, 1971, s, 5.

[2] Lionel Lambourne, An Introduction to Caricature, Her Majesty’s Stationery Office, Londra, 1983, s, 5.

[3] A.g.e, s, 6.

[4] David Francis Taylor, The Politics of Parody: A Literary History of Caricature 1760-1830, Yale University Press, New Haven & London, 2018, s, 40-41.

[5] Robert Justin Goldstein, “Approval First, Caricature Second: French Caricaturists, 1852-81”, The Print Collector’s Newsletter, Art in Print Review, May-June 1988, Vol.19, No:2, s, 48.

[6] Fransızca ve Rumca olarak yayımlanan Diyojen’de, karikatürlerin yanı sıra Namık Kemal (1840-1888), Ebüzziya Tevfik (1849-1913) gibi yazar ve düşünürlerin isimsiz yazılarına da yer verilmiştir.

[7] Mehmet Tevfik sıklıkla dergiye de adını veren lakabıyla, “Çaylak Tevfik” olarak anılır.

[8] Başlangıcından Bugüne Türk Karikatürü, s. 6.

[9] Taha Toros, “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Tarih ve Toplum, Cilt: 1, Sayı: 4, Nisan, 1989, s, 33.

[10] Turgut Çeviker, Cemil Cem: Silah ve Meşale, Adam Yayınları, İstanbul, 1989, s. 13.

[11] Toros, a.g.m, s. 34.

[12] Turgut Çeviker, Karikatür Üzerine Yazılar, İris Yayıncılık, İstanbul, 1997, s. 40.

[13] Refik Cevad Ulunay’ın 14 Nisan 1950 tarihli Yeni Sabah gazetesindeki yazısından aktaran, Hilmi Yücebaş, Karikatür Üstatlarımız Cem ve Ramiz, Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kağıtçılık TLŞ, İstanbul, 1959, s. 18.

[14] Sancho Panza.

[15] A.g.y, s. 18-19.

[16] Kandemir, “Üstat Cem”, Yedigün, İstanbul, No: 154, 19.02.1936, s. 20-21.

[17] Üstün Alsaç, Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film, İletişim Yayınları Cep Üniversitesi Dizisi, İstanbul, Nisan 1994, s. 26. Alsaç, daha önce Yusuf Franko Paşa’nın çizdiği ve yayımlattığı karikatür albümlerinin yurtdışında basılmış olması nedeniyle ilk Türk karikatür albümü olarak Cemil Cem’in albümünü kabul eder.

[18] A.g.y, s. 20.

[19] Refik Halid Karay, “Cem’e Dair Bazı Hatıralar”, s. 9.

[20] Kandemir, a.g.y, s. 20.

[21] Münir Süleyman Çapanoğlu, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, Garanti Matbaası, İstanbul, 1970, s. 33.

[22] Kandemir, a.g.y, s. 18.

[23] Refik Halid Karay, “Cem’e Dair Bazı Hatıralar”, s. 9.

[24] Taha Toros, “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Tarih ve Toplum, İstanbul, Nisan 1989, Cilt 1, Sayı 4, s. 34.

[25] Çapanoğlu, a.g.e, s. 33.

[26] Kandemir, a.g.e, s. 20.

[27] Shakespeare’in Venedik Taciri adlı oyunundaki karakterlerden olan Shylock, Venedikli Yahudi bir tüccardır.

[28] Yücebaş, a.g.e, s. 4.

[29] Kandemir, a.g.y, s. 20.

[30] Turgut Çeviker, Cemil Cem Silah ve Meşale, s. 18.

[31] Taha Toros, “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Tarih ve Toplum, Mayıs 1990, Sayı 77, Cilt 13, s. 33.

[32] Özge Gençel, Sanayi-i Nefise Mektebi (1882-1928), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2021, s. 229-231.

[33] Zeki Sönmez (Yay. Haz.), Güzel Sanatlar Eğitiminde 100 Yıl, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1983, s. 53.

[34] Fatma Ürekli, “Güzel Sanatlar Eğitiminde Osmanlı Hanımlarına Açılan Bir Pencere: İnas Sanayi-i Nefise Mektebi”, Tarih ve Toplum, Mart 2003, Cilt: 39, Sayı:231, s. 182. 

[35] Zeki Sönmez (Yay. Haz.), Güzel Sanatlar Eğitiminde 100 Yıl, s. 14.

[36] Gençel, Sanayi-i Nefise Mektebi (1882-1928), s. 236.

[37] Bu raporun detaylı bir anlatımı için, Gençel, a.g.e, s. 236-239.

[38] 1 Şubat 1925, Avni Lifij’den aktaran Ömer Faruk Şerifoğlu, Avni Lifij’i Anlamak, SSM Yayınları, İstanbul, 2019 ve Şerifoğlu’ndan aktaran, Gençel, Sanayi-i Nefise Mektebi (1882-1928), s. 231.

[39] Köpeklerin üzerinde yazan vergilerin çevirileri, Turgut Çeviker, Karikatürkiye: Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi 1923-2008 - 1 Tek Parti Dönemi ve Demokrat Parti Dönemi, NTV Yayınları, İstanbul, 2010, s. 101’den alınmıştır. Çeviride en sağdaki köpeğin üzerindeki yazı okunamadığı belirtilmektedir.

[40] Taha Toros, “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Nisan 1989, s, 34.

[41] Çeviker, Karikatürkiye: Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi 1923-2008 - 1 Tek Parti Dönemi ve Demokrat Parti Dönemi, s. 23.

[42] Semih Balcıoğlu, “Cumhuriyet Döneminde Cem Neden Çizmedi?”, Tarih ve Toplum, Mart 1987, Sayı 39, s. 8.

[43] A.g.e, s. 8.

[44] Çeviri için Ali Bilgin’e çok teşekkürler.

[45] Çeviker, Karikatürkiye: Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi 1923-2008 - 1 Tek Parti Dönemi ve Demokrat Parti Dönemi, s. 23.

[46] Anonim, “Şehir Meclisinin Yeni Âzaları”, Son Posta, 12 Birinciteşrin 1938, s. 4.

[47] Anonim, “Şehir Meclisinin Dün Verdiği Kararlar”, Son Posta, 19 Nisan 1941, s. 4.

[48] Anonim, “Belediye Seçimlerinin Neticesi”, Cumhuriyet, 31 Mayıs 1946, s. 1.

[49] Cemal Tollu’nın 1950 yılında Yeni Sabah Gazetesi’nde yayımlanan yazısından aktaran, Yücebaş, Karikatür Üstatlarımız Cem ve Ramiz, 1959, s. 24.

[50] Taha Toros, “Türk Karikatürünün Babası Cemil Cem”, Nisan 1989, s. 35.

[51] Yücebaş, a.g.e, s. 4.

[52] Akbaba dergisinden aktaran Yücebaş, a.g.e, s. 8.

sansür