Paris'in Kültürel Varlıklarını Koruma Timi: Urban eXperiment

3/1/2013 / skopbülten

Yaklaşık otuz yıl önce bir grup Parisli genç, kentin yeraltı tünellerini kullanarak Ulaştırma Bakanlığı binasının bodrum katına girdi ve Paris’in yeraltı ağlarının haritasını çaldı. Gecenin kör karanlığında giriştikleri hırsızlık, hem onların, hem de Paris’in kaderini tamamen değiştirdi. Bu, ne sıradan bir soygun, ne de bir casusluk operasyonuydu; bu, daha sonra Urban eXperiment olarak adlandırılacak gizli bir oluşumun kuruluş anıydı. UX için bir tür sanatçı kolektifi de diyebiliriz, ancak onların hedef kitlesi, izleyene yeni bir şeyler sunan avangardların aksine yine kendileri. Dahası, eski olana aşırı bağlılıkları nedeniyle eylemlerine, korumacı bir anlayış hâkim. Öyle ki, titizlikle düzenledikleri operasyonların tek amacı ihmal edilmiş kültürel varlıkları korumak ve onları onarmak: “Hükümetin kaderine terk ettiği ya da koruma niyeti göstermediği kültürel mirasları restore etmek.” Grubun açıklamasına göre şimdiye dek, Paris’in yüzlerce yıllık geçmişe sahip çeşitli bölgelerinde on beş farklı restorasyon işini tam bir gizlilik içinde gerçekleştirmişler.

 

UX üyelerinin kültürel varlıkları onardığı ve temizlediği tünellerden biri

 

Elbette bu eylemlerini olanaklı kılan en önemli etken, kentin yeraltı ulaşım ağı bilgilerini –yüzlerce km’lik haberleşme, elektrik ağı, su kanalları, kanalizasyonlar, yeraltı mezarları, metro ağı ve eski taş ocakları– ele geçirmiş olmaları. Nasıl ki bilgisayar korsanları dijital ağları ve önemli sistemleri kırar, UX de Paris’in sözde girilemeyen yeraltı tünellerini kullanarak gizli görevlerini icra ediyor. Grup, bu tünelleri kullanarak restorasyon alanlarına ulaşıyor ya da hükümet binalarının kullanılmayan bodrum katlarında film gösterimleri ve başkaca etkinlikler düzenliyor.

UX’in en çok ses getiren icraatı ise 2006’da tamamlandığında ortaya çıkar. Paris’in en ünlü neo-klasik abidelerinden Pantheon’daki 19. yüzyıldan kalma saatin mekanizmasını gizlice sökerek, yeraltında kurdukları bir atölyeye götürüp tamir ederler ve tekrar yerine koyarlar. 1960’tan beri vurmayan saatin onarımı bir yılı bulur. Öte yandan onlarca yıl suskun kalan saatin sesini bir anda duyan insanların yaşadığı şaşkınlığı tahmin etmek zor değil. Hükümet ise bu sızıntı karşısında sessiz kalmaz ve dava açar. Mahkeme esnasında savcılardan biri davanın “aptalca” olduğunu söyler. Kaldı ki dava da düşer; hükümet temyize gider ancak sonuç değişmez. Ancak saat ne yazık ki tekrar durur; bu kez tam 10:15’te.

 

Pantheon’un saati   

 

Oysa sekiz yıl öncesine kadar Fransız hükümeti böyle bir oluşumun varlığından bile haberdar değildi. Grubun yaptıkları basında ilk kez yer almaya başladığında, kimileri onları tehlikeli birer hırsız, haydut, hatta terörist olarak damgaladı. Yine de bazı resmi görevliler yaptıklarını takdir etmekten çekinmiyor.

UX aynı zamanda müzelerin güvenlik açıklarını da masaya yatırarak Paris’in kültürel hazinelerine karşı hassasiyetini başka bir düzleme taşımış; çünkü onlara göre bu hazineler için duydukları aynı kaygıyı, belli başlı kültürel kurumlar pek fazla paylaşmıyor. Bir keresinde grup üyelerinden biri, önemli bir müzenin (Paris Modern Sanat Müzesi) güvenlik açıklarını tespit ettikten sonra hazırladığı ayrıntılı bir raporu, gecenin bir yarısı içeri sızarak güvenlik görevlilerinin masasına bırakmış. Görevliler ise sorunları çözmek yerine polise giderek suç duyurusunda bulunmuşlar. Öte yandan polisler bu şikâyeti kayda geçmeseler de UX’i uyarmışlar. Grubun sözcüsü Lazar Kunstmann (Almanca takma adı, “sanat-adam” gibi bir anlama geliyor) ise o günden bu yana müzenin güvenlik sorunlarının aynen devam ettiğini söylüyor.

 

Müzelerden çalınmış resimlerin reprodüksiyonları

 

Öte yandan tam bir aşkla eylemlerini gerçekleştiren grup üyelerini daha iyi tanımamız ne yazık ki mümkün değil: Grup, kesinlikle gizliliklerinden ödün vermek istemiyor ve şimdiye dek yaptıklarının kazara açığa çıktığını söylüyorlar. Örneğin grubun yeraltında düzenlediği sinema gösterimlerini açığa çıkaran olay, üyelerden birinin sevgilisinin sırf kızdığı için polise gitmesi olmuş. Pantheon operasyonunu bu kadar bilinir kılan ise, UX üyelerinin saati onardıktan sonra, bina yöneticisine haber verip, saatin tekrar durmaması için ne zaman ve nasıl kurulması gerektiğini anlatmak istemeleri olmuş. Kısacası UX üyeleri dış dünya ile iletişim kurmayı aslında hem tehlikeli, hem de gereksiz buluyor.

Dışarıdan bakan biri için bu insanların, sokaklarda heyecan arayan gençlerden pek bir farkı olmayabilir. Fakat onlar gerçek yaşamlarında kim olduklarının bilinmesini kesinlikle istemiyorlar. Aralarında mimarlar, sanatçılar, feminist gruplar, bilgisayar korsanları ve pek çok farklı meslekten ve sınıftan gelen insan var. Onların tutuklanma riskini göze alarak gerçekleştirdikleri operasyonların amacı korumak ve idame ettirmek. Bu doğrultuda tüm kenti bilimsel bir titizlikle tarıyor ve müdahale edebilecekleri alanları bulguluyorlar. UX, üyelerinin beceri ve ilgi alanlarına göre düzenlenmiş hücresel bir yapıya sahip; kartografi, arşivcilik, grup içi iletişim, restorasyon, kültürel planlama, tünel açma gibi görevler yürüten altgruplara ayrılan bir yapı bu. Örneğin Pantheon’daki saatin onarımını gerçekleştiren altgrup, özellikle restorasyon işleriyle ilgilenen Untergunther grubu. Yaklaşık 100 üye, istedikleri zaman farklı görev alanlarına geçebiliyor ve grubun sahip olduğu tüm gereçlerden faydalanabiliyor. Ne bir manifestoları ne de bir yol haritaları var –gizliliğin korunması dışında. Üyelik ancak davetle mümkün olabiliyor; grup, UX’in anlayışına yakın olduğunu düşündüğü kişileri fark ettiğinde, onlarla güçlerini birleştirmek üzere harekete geçiyor. Herhangi bir üyelik ücreti alınmasa da, üyelerden kendilerine uygun olan projelerde etkin biçimde görev almaları bekleniyor.

 

Yeraltında sinema gösterimi

 

UX üyeleri terörist olmak bir yana, ne bir asi, ne bir bozguncu, ne bir gerilla, ne de bir özgürlük savaşçısı. Saatin onarımı, ne hükümeti küçük düşürmek, ne de iktidarı bozguna uğratma amacı taşıyor. Yaptıkları her şeyi, yine kendileri için yapıyorlar ve şayet ille de bir şeyle suçlanacaklarsa, bu ancak narsistlikleri olabilir. Grubun yanlış anlaşılmasının nedeni biraz da kendilerinden kaynaklanıyor. Üyeler, kasıtlı olarak kamuyu yanlış yönlendiren bilgiler veriyorlar –resmi görevlilerinin ya da başkalarının operasyonlara müdahale etmelerini önleyebilmek için. Paris’in kalabalıkları arasına karışıyor ve kentin ücra yerlerinde tıpkı birer turist gibi geziniyorlar.

Peki bu yerleri neden bu kadar önemsiyorlar? Kunstmann bu soruyu bir başka soruyla yanıtlıyor: “Evinde hiç bitkin var mı; varsa onları her gün sulamaz mısın; peki neden sularsın? Çünkü sulamazsan kuruyup giderler. İşte biz de bu unutulmuş kültürel ikonların aynı ilgiye gereksinimleri olduğunu düşünüyoruz. Onları görüyoruz ve onlara ulaşabiliyoruz. Kaldı ki bu tür şeyleri mutlaka yeniden kullanıma açalım demiyoruz. Bir sığınağı, insanlar bombardıman olursa gelip kullanabilsinler diye restore etmiyoruz elbette. 20. yüzyılın başında kullanılan bir metro istasyonunu restore ettiğimizde, elektrik şirketlerini arayıp 200.000 volt’u 20.000’e dönüştürmelerini istemiyoruz. Tek arzumuz, onları olabildiğince işler bir duruma getirebilmek.”

Kunstmann gelecek projelere dair soruları da yanıtlamaktan kaçınıyor: “Pek fazla bir şey söyleyemeyiz. Eğer aklımızdaki yerleri tarif edersek konumları da açığa çıkar ki bu da operasyonlarımızı tehlikeye atmak olur.” [NÖ]

 

Kaynak: http://www.wired.com/magazine/2012/01/ff_ux/