/ Pasajlar / Mitin Yokluğu

 

Andre Masson, Dedalus'un İşliği, 1939

Zamanın içinde bu ânı doğuran ruh kaçınılmaz olarak kuruyor – ve en yükseğe gerili vaziyette, bu kuruyuşu arzuluyor. Mit ve mitin olanağı çözülüyor: geriye sadece geniş bir boşluk kalıyor, aziz ve perişan halde. Belki de mitin yokluğu, ayağımın altındaki şu değişmez zemindir, fakat belki de bu zemin ânında çöküyordur. Tanrı'nın yokluğu, artık bir kapanma değil, sonsuzluğun açılışı. Tanrı'nın yokluğu, Tanrı’dan daha yüce ve daha ilahi (ben artık Ben değilim, Ben’in yokluğuyum; bu el çabukluğunu bekliyordum ve şimdi ölçüsüz bir neşe içindeyim).

Yokluğun beyaz, aykırı boşluğunda, artık mit olmayan mitler masumca yaşıyor ve çözülüyor; öyle ki, hayatta kaldıkları süre, ne kadar kırılgan olduklarını açığa vururdu.

En azından, ihtimalin o soluk saydamlığı bir anlamda mükemmeldir: denizdeki nehirler gibi, mitler, süreklilikleri veya geçicilikleriyle, mitin yokluğunda kendilerini kaybederler; bu onların en büyük kaybı ve hakikatidir.

İnancın kesin yokluğu, sarsılmaz inançtır. İnançsız bir evrenin, evrenin mahvoluşu –şeylerin hiçliğinden ibaret hale gelmesi– olduğu gerçeği, bizi maruz bıraktığı mahrumiyette, yoksunluğu evrenin aydınlanışıyla eşitler. Biz mitsel evreni ortadan kaldırarak evreni kaybettiysek de, evren, mitin ölümüne aydınlatıcı bir eylemi bağlar. Ve bugün, bir mitin ölümü veya ölüyor oluşu sayesinde, onun hakikatini, yaşamış olsa göreceğimizden daha iyi görürüz: saydamlığı mükemmelleştiren yokluktur, neşeyi mümkün kılansa acıdır.

“Gece aynı zamanda bir güneştir.” Ve mitin yokluğu aynı zamanda bir mittir: en soğuk, en saf ve tek gerçek mit.

 

"The Absence of Myth", Surrealist Painters and Poets: An Anthology içinde, Mary Ann Caws (The MIT Press, 2002) s. 111.