/ Tezler / Brecht ve Adorno Estetiklerinin Karşılaştırılması Üzerine Bir İnceleme

 

Bu tezde Brecht ve Adorno estetiği karşılaştırılarak sanat ve politika arasındaki ilişkinin nasıl konumlandığı incelenmiştir. Brecht ve Adorno arasındaki estetik farklılık, düşünce tarihi içerisindeki gelenek göz önünde tutularak, modern çağda sanat yapıtının anlamlandırması için önem taşımaktadır. Sanat yapıtında politik eğilimin olanaklılığı tartışma ekseninde incelenirken, özerk sanat ile bağlanmacı [angaje] sanat arasındaki ilişki sorgulanmaktadır.

Birinci bölümde Adorno ve Brecht estetiğine olan etkilerinin anlaşılması için Marksist estetik incelenerek, felsefi-politik bir analizin sanat yapıtına nasıl bir anlam yüklediği üzerinde durulmaktadır. Bu kapsamda Marx, Engels, Troçki, Plehanov, Lukacs ve Marcuse’nin düşünceleri incelenerek Marksist estetiğin politika ve sanat ilişkisine dair analizleri incelenmiştir. Buna göre Marx ve Engels’in bütünsel bir estetik kuram ortaya koymamasına rağmen, eserlerinden bölümler yoluyla Marksist estetiğin genel bağlamının oluşturulabileceği görülmüştür. Marx ve Engels’in sanatın üstyapı kurumları içerisinde gördüğü, idealist felsefe geleneğine uzak, aşkınsal niteliği olmayan bir sanat anlayışı önerdikleri, sanatı toplumsal ilişkilerle bağlantısında ele aldıkları görülmektedir. Öte yandan Marx ve Engels’in kendisinden sonraki Marksist estetik geleneğiyle belli bir farklılık taşıdığı görülmektedir. Marx ve Engels özellikle yazarın-sanatçının düşüncelerinin kendi eserinde hissedilmemesini öneriyordu. Engels politik eğilimin sanat yapıtında öne çıkmasını olumsuzlamaktadır. Troçki’nin Engels’in çizdiği anlayış üzerinden ilerlediği ve kültür sorunlarına yeni bir yaklaşım gösterdiği görülür. Plehanov'un sanatı toplumsallık ve sınıf mücadelesiyle birlikte ele aldığı, Lukacs’ın ise burjuva gerçekçilik anlayışı ile toplumcu gerçekçilik arasında bir yol önerirken, Marcuse'nin ortodoks Marksist estetik anlayışı eleştirdiği görülmektedir.

İkinci bölümde Brecht estetiği, kurumsal çalışmaları ve sanat uygulamalarıyla birlikte ele alınmıştır. Brecht, izleyicinin sanat eserini algılamasında kendinden önceki gelenekten farklı olarak özdeşleşmenin kırılmasını amaçlar ve bunu yabancılaştırma efekti denen yöntemle uygular. Bu tutum Aristoteles’ten beri gelen tiyatro anlayışının reddi üzerinden kurulmaktadır. Brecht’in seyircinin gözlemci kılındığı, gösteriye etkin katılımının sağlandığı, seyircinin özdeşleşme içinde olmayıp, inceler durumda tutulduğu, akıl ve duygunun değişiminin hedeflendiği bir estetik anlayışta olduğu görülmektedir. Brecht, sanat çalışmalarında uyguladığı yöntemini, uzak doğu bilgeliğinden, felsefi gelenekten, Marksizmden etkilenerek kurmuştur. Öte yandan Marksizmin Brecht sanatı için bir yöntem olarak düşünüldüğü ve Brechtyen sanatın Marksizmin sanata uygulandığı basit bir form olmadığı görülmektedir. Brecht bir yandan modern teknikleri eserlerinde uygulamış, sanat eserinin oluşumunda katı bir gerçekçilik anlayışına karşı çıkmıştır. Brecht’in özgün yanı ise Marksist estetikçi olmakla birlikte politik olan ve estetik olan arasındaki ilişkiyi doğru konumlandırmasıdır. Brecht, toplumsal değişimi sanat yoluyla gerçekleştirmeye çalışırken estetik beğeniyi ikincil konumda düşünmemiştir. Bu noktada Althusser’in Marx’ın felsefi devrimiyle Brecht’in sanatsal devrimi hakkında kurduğu analoji önem kazanmaktadır. Althusser gibi Marcuse de Brecht’i çağının sanat anlayışını değiştirmesiyle öne çıkarmaktadır.

Üçüncü bölüm Adorno estetiğinin karakteristik özelliklerini açıklamaktadır. Adorno’nun estetik kuramı felsefesiyle paralellik içinde, kapitalizm eleştirisi, şeyleşme, kültür endüstrisi kavramlarıyla ilişkide olmaktadır. Adorno, özerk ve bağlanmacı sanat (angaje sanat) olarak ayrılabilecek iki estetik gelenek üzerinde durmaktadır. Adorno, bağlanmacı sanatın kapsamını genişleterek bağlanmacı sanat eleştirisini sadece Brecht üzerinden, Marksist estetik üzerinden değil, burjuva sanatın özelliklerini de katarak yapmaktadır. Özerk sanatı öne çıkarırken bağlanmacı sanatı toplumsallığa ve siyasete angaje olmak yönünden eleştirmektedir. Bu bakımdan sanat toplumsallığın reddi olarak, yaşadığımız dünyada sığınılacak bir liman olarak ele alınmaktadır. Çizdiği estetik çerçevede Beckett ve Kafka’nın eserleri, tahakküm altına alınmış bir dünyayı temsil ederek, özerk sanatın örnekleri olmaktadır. Kapitalizmin çelişkisini gösteren kültür endüstrisinin ürünleri ise kitleleri aldatmanın aracı olarak görülmektedir.

Dördüncü bölümde karşılaştırmalı olarak Brecht ve Adorno estetiği incelenmektedir. Adorno bağlanmacı sanat anlayışını eleştirirken özerk sanatın niteliklerini ortaya koymaktadır. Brechtyen sanat Adorno için politikanın sanata indirgenmesi anlamını taşımaktadır. Brecht’in sanat eserini geniş kitlelere ulaştırarak toplumsal değişimi amaçlaması Adorno açısından sanatın kitleleşmesini ifade etmektedir. Öte yandan sanatın şeyleşmesi ve oluşan toplumsal yabancılaşma iki düşünürün ortak noktası olmaktadır. Brecht’in burjuva sanat eleştirisi ile Adorno’nun kültür endüstrisi eleştirisi, sanat ve ideolojik yanılsama arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Adorno da Brecht de sanatı ideolojik bir karşı çıkış açısından ele alıyor fakat sanatın toplumsallıkla buluşması açısından ayrım yaşanıyor. Brechtyen sanatın anti-tezi olarak Adorno, Beckett’in eserlerindeki etkiyi koyuyor. Dolayısıyla Adorno için sanat üretim ilişkileri dolayısıyla değil yaşanan tüm acıların ortasında özerk bir alan yaratması açısından ele alınıyor. Brecht ise oyunları ve yazılarıyla entelektüellerin konumuna ilişkin çalışmalar yaparken, Adorno ve Frankfurt Okulu’nu elitist – entelektüel olarak görerek, Frankfurt Okulu’nu sistemin açıklarını kapatan bir kurum olarak görme eğilimi taşıyor. Komedinin ele alınışında ise Adorno, Brecht’in sarsıcı olay ve olguları gülünçleştirerek hafife aldığı üzerinde duruyor. Brecht ise komediye estetiğinde önemli bir rol biçerek, üreticilikle eğlendirici olanın birleştiği bir yöntem belirliyor ve dünyayı değiştirme ile estetik haz arasında bir bağlantı kuruyor. Teknik gelişmelerin sanat yapıtlarına ve toplumsal değişime etkisi konusunda Brecht, olumlu bir anlam yüklerken, Adorno teknik değişimlerin sanatlar üzerindeki etkisini olumsuzluyor. Brecht sanatsal yeniliklerin ve teknik gelişmelerin, sinema gibi araçlarla kitlelere ulaşmanın önemini düşünürken Adorno bu konuda karamsar tutum alarak onların da kültür endüstrisi kıskacına gireceğini düşünüyor. Bu Konuda zaman Adorno’yu haklı çıkarmış görünüyor fakat Brecht, Marcuse’nin vurguladığı gibi “politik eros” un bir örneği oluyor. Marksist estetik geleneği içerisinde estetik düzey ve politik eğilimin doğru sentezi için örnek teşkil ediyor. Brecht ve Adorno arasındaki, estetiğe ilişkin tartışmadan yola çıkarak, sanat ve politika, sanat ve felsefe, sanat ve toplumsal düşünceler arasındaki ilişkinin nasıl kurulması gerektiğine dair yeni olanaklar düşünülebiliyor.

 

Yazar: Yusuf Sarıkaya

Danışman: Prof. Dr. Hür Sinan Özbek

Yer Bilgisi: Kocaeli Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe Ana Bilim Dalı / Felsefe Bilim Dalı

Türü: Doktora

Yılı: 2021

 

Bu teze Ulusal Tez Merkezi sayfasından ulaşıldı. Metin tezin “Sonuç” bölümünden alındı. Tamamını okumak için bkz. brecht_adorno.pdf

tez tanıtımı, Brecht