/ Tezler / Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Resim ve Edebiyatta Paylaşılan Ortak Dil

Genel olarak sanat, özelde resim ve edebiyat toplumsal değişim ve dönüşümlerden etkilenir. Sanat ve türlerindeki değişim ve dönüşüm, toplumsal değişim ve dönüşümü etkiler ve ona katılır. Karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Genel durum ve sanat arasında görülen bu etkileşimin benzerini sanatın kendi alt türleri arasında da görebiliriz. Başka deyişle ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal dönüşümler sanatı etkiler, belirli oranlarda biçimlendirirken; sanat da bir yandan resim de edebiyatı etkiler. Bu etkileşim kendini kimi sanat yapıtlarında somutlaştırır; genel kültürel yapıyı etkiler ve değiştirir. Benzer bir ilişki resim ve edebiyat türleri arasında kurulabilir. Edebiyat türleri çeşitlenirken bunun resmi etkilediği düşünülebilir. Tezimiz, bu etkileşimin, meydana getirilen ürünlerin ve bireysel/toplumsal sorunsalların edebiyat ve resim diliyle dışavurumunda paylaşılan ortak dilin izini sürmeyi amaçlamaktadır.

 

 

Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” adlı şiiri için Abidin Dino’nun hazırladığı desenler (Yeni Şiirler, Dost Yayınları, 2. Baskı 1970).

 

1850- 1970 tarih aralığını, derin toplumsal dönüşümlerin yaşandığı dört döneme ayırarak tezimiz süresince izleyeceğimiz rotayı belirledik. Bunlar: Tanzimat Dönemi, Meşrutiyet Dönemi, Milli Mücadele Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi’dir. İlk iki dönemde İstanbul, son iki dönemde İstanbul ve Ankara sanatçıların yaşadıkları ve etkileştikleri merkezdir.

Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda resmi politikası olan Batılılaşma, Tanzimat resmi ve edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir etkendir. Batılı türler olan roman ve öykünün edebiyatımıza; perspektifli resmin sanat yaşamımıza eş zamanlı girişi beraberinde pek çok acemiliği getirmiştir. Yazar ve ressamlar eserlerinde alafranga giyim, mesire yerleri, Batılı dekorasyon gibi konulara yer vermişlerdir. Resimde manzaralar insansız ve donuk; romandaysa eserin organik bütünlüğünden kopuk bir tekillik içindedir. Karakterle manzara betimi arasında kurulan ilişki zayıftır.

İlk figür ressamımız sayılan Osman Hamdi Bey’in figürleri donuk ve soluktur. Ressam öyle istedi diye oradadır. Üstündeki giysiler, verdiği poz da, ressamın ona yakıştırdığı kostüm ve davranışlardır. Resimdeki bu donuk mankenler, romanda kukla karakterlere dönüşerek Namık Kemal ve Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerinde karşımıza çıkar.

İntibah romanının en sürükleyici karakteri olan Mahpeyker’i yalnızca ahlak dersi vermek (kötü kadını cezalandırmak) için romanın sonunda öldüren Namık Kemal’in iradesi romanın akışını bıçak gibi kesmiştir. Bunun yanı sıra Tanzimat döneminin en çok roman yazan kişisi Ahmet Midhat Efendi’nin çizdiği bütün karakterler kendisidir ve yararlı bulduğu ansiklopedik bilgileri halka aktarmak görevini kendine yüklemiştir.

Meşrutiyet edebiyatı, şiirde sembollere başvuran Fransız parnasyenlerini örnek alırken, Fransa’dan empresyonist esintileri ülkelerine taşıyan 1914 kuşağı ile ilişki kurmak doğru olur. Özellikle bu kuşağın ressamlarından Avni Lifij’in sembolik resimleri, Fecr-i Âti edebiyatının temsilcilerinden Ahmet Haşim’in şiirleriyle örtüşür. Bu dönemde hem resim hem edebiyat alanında başlangıçtaki acemilikler atılmış ve her iki sanat dalında da içsel sorunlara dönülmüştür. Empresyonist etkili resimlerde ışık, hava etkisiyle form dağılmış; günlük yaşam sahneleri konu edinilerek fotografik gerçeklikten uzaklaşılmıştır. Bu dönem roman ve öykülerinde farklı kurgular oluşturma çabasına girilmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Panorama adlı romanı epik tarzda kaleme alınmıştır.

Milli Mücadele dönemi tüm sanatçıların ortak bir ülkü çevresinde toplandığı, geçmişin eğitim sistemi ve kurumlarının eleştirildiği, yeninin kurulmasında gerekecek özverinin altının çizildiği bir dönemdir. Amaç halkı bilinçlendirmek olduğundan resimde ve edebiyatta yalınlaştırmaya gidilmiştir. Bunun yanı sıra roman ve öyküde çizilen ideal tipler yeni kurulacak cumhuriyeti muştularken, resimde kullanılan anıtsal formlar, idealize edilen bir savaşın izdüşümüdür. Vurgulanan kavramalar emek, fedakarlık ve özveridir.

 

 

Komet, Gülseli İnal’ın Rüya Divanı adlı kitabı için kapak resmi (Yasak Meyve Yayınları, 2009).

 

Resim ve edebiyat arasındaki ilişkinin en yoğun yaşandığı dönem Cumhuriyet yıllarıdır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte devrimlerin idealize edildiği resim ve romanların yanı sıra, Kurtuluş Savaşı mücadelesinin övgüyle betimlendiği eserler de vardır. Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında karşımıza çıkan konu birliği 1940’lardan sonra yerini yükselişe geçen toplumcu gerçekçiliğe bırakacaktır. Devrimlerle yükselen burjuvazi ve ezilen halk arasında çatışma sanatçıları ister istemez bu konuları işlemeye itecektir. Çocuk işçiler, yoksul köylü, kentin keşmekeşi hem edebiyat hem de resim alanında ele alınan konular arasındadır. Toplumun ötekileri olarak nitelenebilecek ayakkabıcılar, küfeciler, yaşlılar, dilenciler tek başlarına birer değer olarak ele alınmış, sanatçılar toplumsal sorunlara duyarlılığını ortaya koymuştur. Yalnızca insanı değil, hayvanı da kendi değerleriyle ele alan öyküler ve resimler Cumhuriyet Döneminde karsımıza çıkan başka bir tema olup, kimi zaman insanlara ait dünyanın çirkinliğini ve vahşetini anlatan birer simgeye dönüşür.[1]

 

Yazar: İnci Aydın Çolak

Danışman: Nilüfer Öndin

Yer Bilgisi: Mimar Sinan Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Sanat Tarihi Anabilim Dalı

Türü: Doktora

Yılı: 2017

 



[1] Bu metin, tezin özetinden alınmıştır.

tez tanıtımı