/ Türk Modernistler / Tiraje Dikmen

26/3/2014 / skopbülten / Necmi Sönmez

  

 

Tiraje Dikmen (1925), 1949’da Fransız hükümetinin verdiği öğrenci bursuyla Paris’e gitti.[1] O dönemde İstanbul’daki Fransız Konsolosluğu’nda Kültür Ateşeliği yapmakta olan Camille Bergeaud, Fransızca bilen gençlerin burslu olarak Paris’e gitmesi için çeşitli olanaklar yaratıyordu.[2] Bakalorya sınavını Galatasaray Lisesi’nde veren Tiraje, Frankofon bir aileye mensuptu.[3] Resme karşı özel bir ilgisi olduğunu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir yazısından öğrendiğimiz[4] Bergeaud’nun sağladığı bursla, yirmi dört yaşında Paris Üniversitesi’nde Hukuk doktorası yapmaya giden Tiraje’nin kalbinde yatan aslan ressam olmaktı. Tiraje, ressamlarla içli dışlı bir çevrede büyümüş ve İstanbul Akademisi’nde eğitim alan ablası Şükriye Dikmen vasıtasıyla genç ressamlarla tanışmıştı.[5]

1943’le 1948 yılları arasında, İstanbul’da, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Léopold Lévy’nin özel öğrencisi olarak çalışan Tiraje, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Prof. Kessler yönetiminde İstanbul’daki Kadın İşçilerin Çalışma Koşulları isimli doktora tezini hazırlamıştı.[6] 1949 yılında Paris’teyken Hukuk ve İktisati Bilimler Fakültelerine devam etse de, sanata yakın olmayı kafasına koymuştu. Louvre Müzesi’nde müzeoloji stajları yapıyor, burs olanaklarından faydalanarak resim dünyasına yakın olabilmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Bu hususta Tiraje bazı ayrıcalıklara da sahipti. Ablası Şükriye Dikmen ailesinin desteğiyle 1948’de Paris’e gelerek Académie Modern’deki Fernand Léger Atölyesi’ne yazılmıştı. Dolayısıyla Tiraje Paris’e geldiğinde uyum güçlüğü çekmedi. 1949’da, Léopold Lévy de İstanbul’dan ayrılarak Paris’e geri dönmüştü. Hocası ve destekleyicisi Lévy’nin yakın çevresi, o dönemin önde gelen sanat insanlarından oluştuğundan Tiraje çok kısa bir sürede Paris’li elitlerle tanışmış oldu. Lévy, bir yandan İstanbul’da, uzaklarda geçirdiği uzun zamanın eksikliğini kapatıp Paris’teki sanat ortamıyla ilişkilerini güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da eski öğrencisi Tiraje’yle yakından ilgileniyordu. Yakın dostlarına genç sanatçının çalışmalarını göstererek ona elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu.

Tiraje’nin Paris’te geçirdiği ilk beş yıla (1949-1955), Louvre ve Musée des Arts et Traditions Populaires’de yaptığı sanat tarihi, müzeoloji stajları kadar, aralarında Max Ernst, Yves Bonnefoy, Man Ray, Jacques Herold gibi isimlerin bulunduğu çevreyle kurduğu ilişkiler damgasını vurmuştu. Sanatçı bu dönemde Paris’te önplana çıkan tarzda soyut resimle ilgilenmedi, figür olgusunu irdeleyen bir çizgide araştırmalarını sürdürdü.

1956 yılında ilk kişisel sergisini Galerie Edouard Loeb’da açan Tiraje, bu sergide sadece desenlerini sergiledi. Marx Ernst, bu sergiden bir desen alarak genç sanatçıyı desteklemekle kalmamış, sergi hakkında olumlu eleştiriler de kaleme almıştı. Tiraje’nin desenleri, hareket halindeki çizgilere indirgenmiş dinamik figürleri yorumlayan semi-figüratif bir karaktere sahipti. Bir yanıyla soyutlama, diğer yanıyla gerçeküstücü etkiler taşıyan bu çalışmaları, Tiraje’nin 1955-1960 arasında olgunlaştıracağı yağlıboya resim tarzının ipuçlarını veriyordu. Sanatçı, Paris’teki ikinci beş yıllık döneminde bilinçli olarak ertelediği “renk olgusu” üzerine yoğunlaştı. Tutkuyla desen çizmesine, siyahla beyaz arasındaki ilişkiye hayranlık duymasına rağmen Tiraje, renkle çalışmanın adeta “renklerle düşünmek” olduğunun bilincindeydi. 1960’da, yine Galerie Edouard Loeb’da ikinci kişisel sergisini açan sanatçı, bu kez sadece yağlıboya çalışmalarını sergileyerek, geliştirmiş olduğu kendi resim tarzının ilk olgun örneklerini ortaya koydu. Tiraje’nin resimlerini takip eden Amerikalı eleştirmen Patrick Waldberg,[7] 1960 sergisinin davetiyesine bir yazı yazmıştı.[8]

Çalışmalarını Lévy’nin gözetiminde geliştiren Tiraje, klasik sanat eğitimi almamış ve herhangi bir akademiye devam etmemişti. Onun kendi kendine, dış etkilerden uzak kalarak geliştirdiği sanat anlayışı, 1960-1970 yılları arasında önemli bir aşama kaydetti. Figürden tamamen kopmadan, figürün etrafındaki alanı soyutlamaya yönelmesi, çalışmalarına farklı bir karakter kazandırdı. Güncel eğilimleri yakından takip etmesine rağmen belli bir akımın etkisinde kalmamaya özen gösteren Tiraje’nin çalışmalarının, 1964’te, Galerie Charpantier’de açılan Le Surrealisme Source-Histoire-Affinites sergisinde, gerçeküstücülük kapsamında değerlendirilmesi, o yıllardaki sanat ortamının Tiraje’yi nasıl yorumladığının açık bir göstergesidir. Galerici Raymond Nacenta ve sanat eleştirmeni Patrick Waldberg’in düzenlemiş olduğu bu grup sergisi, gerçeküstücü eğilimleri tarihsel bir süreç içinde ele alıyordu. Katılımcılar, Bosch’tan Max Ernst’e, Delacroix’dan Giacometti’ye kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Bu çerçevede Tiraje’nin çalışmaları, o yıllarda ismi önplana çıkan sanatçıların eserleriyle (Arp, Brauner, Hantai, Oppenheim, Riopelle, Tanning, Ubac başta olmak üzere) birarada sergilendi.[9]

Yakın dostu olan hocası Lévy’nin 1966’da vefat etmesi Tiraje’yi derinden etkiledi. Lévy, Tiraje’yi resmî mirasçısı olarak atamış, resimlerini ve 147 rue Léon Maurice Nordmann Cité-verte adresindeki atölyesini ona bırakmıştı. Tiraje, Lévy’ye karşı hissettiği sorumluluk gereği, tüm çalışmalarının ayrıntılı bir arşivini hazırladıktan sonra, 1967 yılından itibaren çalışmalarını bu atölyede sürdürdü.[10]

Tiraje, sanat serüveni boyunca, politik ve sosyal duyarlılığını hiç kaybetmedi. Mayıs 1968 olayları başladığında Paris’te bulunan sanatçı, öğrenci hareketini, politik gösterileri, protestoları yakından takip etti. Bu döneme dair izlenimlerini Mai 1968 isimli dizisinde yorumlayan Tiraje, geliştirmiş olduğu soyut yaklaşıma rağmen, özgürlük arayışındaki insanları çalışmalarına konu etmekten de geri durmadı. 1970 yılında, Galeri 1’de, İstanbul’daki ilk kişisel sergisinde Paris’ten getirmiş olduğu bu çalışmaları paylaştı.[11] Serginin ardından annesinin rahatsızlığı nedeniyle İstanbul-Paris arasında mekik dokuyan sanatçının Paris’teki etkinliklerinde belli bir durgunluk yaşandı. Sergilere katılmasa da çalışmalarını aralıksız olarak sürdüren Tiraje’nin 1980’lerden itibaren ağırlıklı olarak Büyükada’da yaşamaya başlaması, bir anlamda atölyesini İstanbul’a taşıdığı anlamına geliyordu.[12] 1985’de Ankara Galeri Nev’de Zamanların Hafızası isimli dördüncü kişisel sergini açan sanatçının aynı adlı, önsözünü Patrick Waldberg’in kaleme aldığı bir édition de lux kitabı da yayınlandı.[13]

Tiraje’nin 1990’dan itibaren çalışmalarında, göç temasını ele alması da bir rastlantı değil. Ekonomik, politik, sosyal koşullardan kaynaklanan kitlesel göçler dünya gündemini oluştururken, Tiraje de hareket halindeki kitleleri yorumladığı kompozisyonlarıyla kendine has resim anlayışını üst boyutlara taşıdı. Sergi etkinliklerinden özellikle uzak durarak deneysel çalışmaları tercih eden sanatçının, 2000-2010 yılları arasında gerçekleştirdiği kompozisyonları, arınmış kurgu anlayışının farklı renklerle yorumlandığı önemli resimlerdir.

1949’da başlayan Paris serüvenini 1980’lerde kendi tercihiyle sonlandıran Tiraje, 147 rue Léon Maurice Nordmann Cité-verte adresindeki atölyesini hiçbir zaman kapamadı. Sanatçının biyografisine “Paris’ten ayrılmadı”[14] notunu düşmesi de, çalışmalarında Paris’in imgesel manada taşıdığı değerin bir göstergesidir.

 



[1] Sanatçının özyaşam öyküsünden, Tiraje, Milli Reasürans Sanat Galerisi, İstanbul 1995. (Sergi Kataloğu)

[2] Hıfzı Topuz, Aradan Yıllar Geçti, Söyleşi: Öner Ciravoğlu, Remzi Kitabevi, İstanbul

[3] Sanatçının babası veteriner Cafer Fahir Dikmen (1876-1962) mikrobiyolojinin ülkemizdeki öncülerinden biriydi. İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ndeki profesörlügünün yanı sıra kendi alanında birçok kitap yayınlamıştı.Tiraje Dikmen ve ablası ressam Şükriye Dikmen’in erken yaşlarından itibaren Fransızca öğrenmelerine önem vermişti. Sanatçıyla özel görüşme, 3.5.1990.

[4] Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Türkiye Kültür Enstitüsü, İstanbul 1970, S. 256-58.

[5] Namık İsmail, Feyhaman Duran gibi ressamların Dikmen ailesini yakından tanıması nedeniyle ailenin iki çocuğu sanatla ilgili bir ortamda büyümüşlerdi. Sanatçıyla özel görüşme, 3.5.1990.

[6] Sanatçının özyaşam öyküsünden, Tiraje, Milli Reasürans Sanat Galerisi, İstanbul 1995. (Sergi Kataloğu)

[8] Sanatçı, Waldberg’le olan dostluğunu şöyle anlatmaktadır:

“Patrick Waldberg ile tanışmam 1953 olmalı. Sürrealistlerle tanışmam ise 1956 ve sonralarındadır. 1956’da St. Germain des Pres’deki Edouard Loeb Galerisi’nde ilk sergim açıldı. Bu galeri Max Ernst, Miro ve Arp’ın sergilendiği galeriydi. Serginin açılışına Max Ernst gelmiş, bir resim almış ve atölyesinin duvarına asmıştı. 1960’ta aynı galeride bu kez yağlıboyalarımın sergisi oldu. Max Ernst yine serginin açıldığı gün geldi, yine çok beğendi. Bu serginin davetiyesine Patrick Waldberg bir metin yazmıştı. Bu metin, 1961’de Waldberg’in Mercure de France tarafından yayınlanan Mains et Merveilles kitabında da basıldı.“ Ali Artun, Tiraje Dikmen Söyleşisi, Aries, Temmuz-Ağustos 2003, s. 5-17. Walberg’in kitabının tam künye bilgisi: Patrick Waldberg, Mains at Merveilles Peintres et sculpteurs de notre temps, Mercure de France, Paris 1961.

[9] Raymond Nacenta, Patrick Waldberg: Le Surrealisme. Source-Histoire- Affinites, Galerie Charpantier, Paris 1964 (Sergi Kataloğu).

[10] Sanatçıyla özel görüşme, 3.9.2000. İstanbul.

[11] Sanatçıyla özel görüşme, 13.9.2000. İstanbul.

[12] Sanatçının İstanbul’da kalmasının en önemli nedenlerinden biri de ablası Şükriye Dikmen’le yaşadığı fikir ayrılıklarıydı. Aile yadigârı Büyükada’daki köşkü satmak isteyen ablasına karşı verdiği mücadeleyi kazanan Tiraje, doğduğu, çocukluğunun geçtiği mekânı özgün haliyle korumayı başarmıştır.

[13] Tiraje, Zamanların Hafızası, Sunu: Patrick Waldberg, Yayınlayan: Ali Artun, Galeri Nev, Ankara 1985. Serigrafi tekniğiyle sadece 100 adet olarak basılan ve her biri sanatçı tarafından imzalanan bu sanatçı kitabı, 2003 yılında Norgunk Yayınları tarafından küçük boyutlarda yayınlanmıştır.

[14] Sanatçının kaleme aldığı 2005 tarihli biyografisinden. Yazarın arşivi.

Tiraje, Türk modernistler