/ Pasajlar / Edebiyat ve Şizofreni

 

Edebiyatı, taşıdığı ideolojiden veya bir toplumsal düzenin safına çekilmesinden hareketle ele almak, edebiyat problemini ortaya koymada ne kadar yetersizdir. İnsanlar saflara çekilir, eserler değil – eser ki daima, uyur haldeki bir gençliği uyandırmaya gelecek ve alevlerini yaymayı hiçbir zaman bırakmayacaktır. İdeolojiye gelince, o da en bulanık kavramlardan biridir, zira bizi edebiyat makinesi ile bir üretim alanı arasındaki ilişkiyi kavramaktan alıkoyar ve neşredilen göstergenin, kendisini gösteren düzeni içinde tutmaya çalışan “içerik formu”nu kırıp geçtiği ânı görmemizi engeller. Oysa Engels, bir yazarın akışları takip etmekten ve böylece onların yayılmasına sebep olmaktan kendini alıkoyamadığı için büyük bir yazar olduğunu, uzun zaman önce, Balzac üzerinden göstermiştir – yazarın eserinin tümden kapsayıcı ve despotik gösterenini paramparça eden ve kaçınılmaz olarak ufuktaki devrimci bir makineyi besleyen akışlar. Üslup budur, daha doğrusu üslubun yokluğu – sözdizim dışı, gramer dışı: dilin artık söylediği şeyle değil, hatta onu söyleyen bir şey kılan özelliğiyle hiç değil; hareket etmesine, akmasına, patlamasına sebep olan şeyle –arzuyla– tanımlandığı an. Zira edebiyat şizofreni gibidir: bir amaç değil bir süreç, bir ifade değil bir üretim. 

 

Gilles Deleuze ve Félix Guattari, Anti-Oedipus: Capitalism and Schizophrenia, çev. Robert Hurley, Mark Seem, and Helen R. Lane (University of Minnesota Press, 1983) s. 133.

 

deleuze ve guattari, sanatın özerkliği, pasajlar