/ Pasajlar / Proletkült

1/6/2023 / skopbülten / Ali Artun

  

Sol: Aleksandr Bogdanov, 1873-1928. Sağ: Proletkült’ün resmî yayını Gorn (Fırın) dergisinin kapağı, 1922.

 

Sanatın toplumsal bir dönüşümü örgütleyebilme olanakları konusunda Devrim ertesinde gelişen en etkin deneysel hareket, Proleter Kültürü Organizasyonu’dur (Proletkült). Bu organizasyon, 1906’da, Lunaçarski, Gorki ve Bogdanov’un, yurtdışında –Bolonya ve Kapri’de– örgütlenen illegal Bolşevik partisinin çalışmaları bağlamında ortaya çıkmıştır. Ama asıl Devrim’den sonra canlanır. Etkinliklerine 1917’de Petrograd’da, 1918’de de Moskova’da başlar. 

Proletkült, “bağımsız ve kitlesel bir işçi sınıfı hareketidir ve kültürel alanda tam anlamıyla özerktir”.[1] Altı yıl boyunca, Proletkült okulları, atölyeleri ve tiyatro stüdyoları işçilere okuma-yazma, bilim ve sanat öğretir. Eyzenşteyn, Meyerhold ve Popova gibi, çağdaş sinemanın, tiyatronun ve sanatın öncülerinin de görev üstlendiği Proletkült programları, tamamıyla avangard hareketlere yöneliktir. Avangarda Marksist bir yorum sunar. Çünkü kurucusu ve fikir babası olan Bogdanov, sanatın toplumsal ve sınıfsal belirlenişini esas alır. Dolayısıyla, 19. yüzyılın sosyalist ütopyacıları Saint-Simon ve Fourier gibi, sanatın temel rolünün toplumsal hayatın düzenlenmesi olduğuna inanır. Ayrıca konstrüktivistler gibi sanat ve üretimin birliğini savunur; ona göre sanat nihayetinde bir tür emektir. 

Bogdanov, Marksist sanat teorisini, kendi bulduğu “tektoloji” bilimi üzerine inşa eder. Tektoloji, bir sistem teorisi ve termodinamik bir enerji modelidir. Basitleştirilmiş bir yorumla, tektolojinin, bir pentürü, bir konstrüksiyonu, form, renk gibi enerjilerin bileştiği bir sistem olarak incelediği söylenebilir. “Zamanının sanatçıları ve mimarları gibi, Bogdanov da, bir peygamber misali, bilim ile fantezi arasında gidip geliyordu. Sibernetiğin habercisi sayılıyordu, proleter eğitiminin tasarımcısıydı ve 1920’lerin en önemli bilimkurgu yazarlarından biriydi. Kafa yorduğu bu her üç konu da, öyle ya da böyle, sonunda aynı kapıya çıkıyordu: geleceğin kentinin tasavvur ve inşa edilmesi.”[2] Bogdanov’un işçilerin eğitiminin Parti’den ve devletten bağımsız olması konusundaki ısrarı ve Bolşevizme karşı yürüttüğü sol muhalefet, giderek Lenin’le arasını açtı. Bunun üzerine 1921’de Proletkült yönetiminden çekildi. 

Proletkült, tamamıyla “bağımsız”, “yeni” bir kültürün geliştirilebileceğine inanıyordu. Bu bir “proleter kültürü” olacak ve bizzat proleterlerin kendi özerk, deneysel girişimleri tarafından geliştirilecekti. Sanat, siyasal ve örgütsel olarak öncü (avangard) bir rol oynayacaktı. Bogdanov, belli birtakım tekniklerin öğrenilmesiyle herkesin sanatçı olabileceğine inanıyordu. Tıpkı sanatın en yüce öğretmen olduğuna inanan, Britanya’daki sosyalist ütopyacı, Arts and Crafts hareketinin fikir babası John Ruskin gibi. Dolayısıyla, “Yeni Kültür” sayesinde hayat sanatsallaşabilecek, yegâne emek, sanat emeği olacaktı. Bogdanov, Lunaçarski ve Gorki, bu sürece “Tanrı İnşası” diyorlardı. Sanatla bilimi ve teknolojiyi, sanatla üretimi bağlantılandırması; üretim süreçlerini ‘bilimselleştiren’ Taylorizme sempatisi, Proletkült ile konstrüktivizm arasında özel bir sinerji oluşturuyordu. Proletkült, ayrıca, avangard sanatçılar bünyesinde üreyen hücreleri fabrikalara, atölyelere, kooperatif ve sendikalara yayıyordu. 1920’de bu tür birimlerin sayısı 300’e ulaşmıştı; üye sayısı 84 bindi ve 500 bin takipçisi vardı. Sanatın, devlet aygıtını aşarak, kendi kendini toplumsal olarak örgütleyen bu ölçekte bir güç kazanması tarihte biriciktir. 

Ali Artun, Sanatın İktidarı: 1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik içinde (İstanbul: İletişim Yayınları SanatHayat dizisi, 1. baskı 2015) s. 110-113.

 



[1] Christina Lodder, Russian Constructivism, s. 75. 

[2] Maria Tsantsanoglou, “The Synthesis of Art and Architecture in the Russian Avant-Garde, The Costakis Collection Testimony”, Building the Revolution içinde, s. 27.

Rus avangardı, pasajlar