Su Kaynaklarının "Kamusal Sanat Ekranı" Fonunda Özelleştirilmesi

17/7/2012 / skopbülten

Trabzon’a bağlı Solaklı Vadisi köylüleri 2 Haziran günü Şekerbank’ın İstanbul Gümüşsuyu şubesi önünde bir eylem düzenlediler. Eylemin sebebi, Solaklı Vadisi Derebaşı bölgesinde başlatılan Derebaşı Hidroelektrik Santrali projesinin ana ortaklarından birinin Şekerbank olmasıydı. Bankanın camlarına ve ATM’sine “Deremiz Şekerbank’a sermaye olmayacak”, “Teslim Olmayacağız” yazılı pankart ve dövizler asıldı. Çevreleri tahrip edilen köylüler, bu eylemleriyle bir anlamda Banka’nın “ekranı”nı kamusallaştırıyorlardı. Aynı anda Banka’nın diğer bazı şubelerinde ise, müşterilerine ve yoldan geçenlere, kurumun çevreye ne kadar duyarlı olduğunu iletmeye çabalayan video sanatı gösterileri sürüyordu.

 

 

 

Solaklı halkı, geçtiğimiz yıldan bu yana santral inşaatını durdurmak için, inşaat sahasında gece gündüz nöbet tutarak ve barikatlar kurarak iş makinelerinin çalışmasını engellemeye çalışıyor; ayrıca projenin durdurulması talebiyle açılan dava süreci de halen devam ediyor. Fakat 30 Mayıs’ta, projenin yürütücüsü olan ve Şekerbank’ın ana ortağı olduğu şirket, bölge halkının tepkilerine ve devam eden mahkeme sürecine rağmen,  650 kişilik jandarma ve çevik kuvvet ekibinin eşliğinde iş makinelerini çalıştırmaya başlamış, makinelerin önüne barikat kurmaya çalışan onlarca köylü ise kolluk güçlerinin şiddetine maruz kaldıktan sonra gözaltına alınmıştı. Bunun üzerine Solaklı köylüleri, yaşadıkları toprakların, içtikleri suyun şirketlerce özelleştirilmesini ve Karadeniz’deki ekolojik  tahribatı engelleme çabaları hakkında daha geniş bir kamuoyu yaratma umuduyla bu kez eylemlerini İstanbul’a, projenin finansörlerinden Şekerbank’ın önüne taşıdılar. Basın açıklamasında eylemin Şekerbank önünde yapılmasının nedeni şöyle açıklanıyordu:

 

Bugün basın açıklamamızı burada Şekerbank’ın önünde yapmamızın nedeni, bölgede halka gözdağı ve korku vermek için, mafyatik ilişkileri olduğu bilinen yerel taşeron şirketleri öne süren Derebaşı Enerji A.Ş’nin ana ortağının Şekerbank olduğunu ifşa etmek, bu gerçeği kamuoyuna duyurmaktır. Evet, Solaklı Derebaşı HES projesinin en büyük hissedarı ve gerçek sahibi, bölgede bulunan taşeron şirketler değil, Şekerbank’tır. Ayrıca, Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Göktan aynı zamanda Derebaşı A.Ş’nin ortağıdır. Kısa bir süre önce de yönetim kurulu başkanı idi. Derebaşı A.Ş’nin iki büyük hissedarı olan Fides Enerji A.Ş ve Delta Grup Enerji A.Ş’nin yüzde 65 hissesi Şekerbank Personel Sandığı’nındır. Dolayısıyla Şekerbank, Derebaşı A.Ş’nin ana hissedarıdır, sahibidir.[1]

 

                                                                       *

 

Şekerbank’ın Gümüşsuyu şubesi önünde Karadeniz köylülerinin HES karşıtı protestosu sürerken,  Feneryolu şubesindeki “sanat platformu Açıkekran”da bir  sanat eseri sergilenmekteydi: Elif Çelebi’nin “Gaga” başlıklı video çalışması. Bankanın basın bülteninde, “Şekerbank’ın çevre duyarlılığına yönelik çalışmalarını kültür alanına taşıdığı ekoloji temalı sergi”nin parçası olarak tanıtılan video hakkında şöyle deniyor:

 

Şekerbank’ın geniş kitlelerle buluşturmak amacıyla oluşturduğu sanat platformu “Açıkekran”; çağdaş sanatın genç temsilcilerinden Elif Çelebi’nin insanla doğa ilişkisini ekosistem üzerinden sorguladığı video seçkisine ev sahipliği yapıyor. 31 Ağustos tarihine kadar sürecek sergi kapsamında, sanatçının “Gaga” başlıklı video çalışması; Şekerbank’ın İstanbul Feneryolu, Ankara Küçükesat ve Çankaya, Kırklareli-Alpullu, Ordu, İzmir ve Mardin olmak üzere 6 ildeki şubelerinde de 24 saat izlenebilecek.[2]

 

Şekerbank – “Açıkekran”

“Açıkekran”, Şekerbank’ın  Ali Akay’ın yönetiminde, “güncel sanat alanına müdahil olmak” iddiasıyla, Mayıs 2011’de başlattığı bir “yeni medya platformu”. “Açıkekran”ın mantığı şu: Banka’nın Teşvikiye şubesindeki galeride sergilenen eserlerden biri, başka şubelerde de eşzamanlı olarak ekranlara yansıtılıyor. Böylece bankanın çalışanları ile müşterileri ve şubenin önünden geçen insanlar 24 saat boyunca eseri izleyebiliyorlar. Küratör Ali Akay’ın sözleriyle:

 

Galerideki her sergiden seçilen bir video, Şekerbank’ın farklı şubelerinde vitrinlere kurulmuş ve özellikle tasarlanmış iki taraflı televizyon monitörleri aracılığıyla içeriye bakan yüzü banka müşterilerine ve dışarıya bakan yüzü ise 24 saat boyunca kesintiye uğramaksızın sokaktan geçenlere ulaşabiliyor. Bu şubelerin arasında Ordu, Mardin, İzmir şubeleri, Ankara’da Çankaya ve Küçükesat semtlerindeki iki şube ve İstanbul’daki Feneryolu şubesi var. Birinci yılımızda yaptığımız beş sergi, Ayşe Erkmen, Seza Paker, Ahmet Öğüt, Claude Closky, Jalal Toufik, Bouchra Khalili ve Wang Du’ya kadar 20 değişik sanatçının videolarından oluşan “Arşiv” adı altında toplanıyordu. 2012-2013 teması ise “Ekoloji”.[3] 

Şekerbank’ın basın bülteninde ise, Açıkekran projesinin bir “kurumsal sorumluluk” örneği olduğu ifade ediliyor; “çağdaş sanatı Anadolu’ya ulaştırma” misyonu vurgulanıyor ve projenin hedef kitlesinin “Şekerbank şubelerinde çalışanlardan müşterilere, bankanın farklı sosyal paydaşları” olduğu ifade ediliyor:

 

Şekerbank, sektöründe kurumsal sorumluluk alanında birçok ilke imza atmış ve 1980’li yıllarda ilk banka sanat galerilerinden birini faaliyete geçirmiştir. Kültürel gelişmeyi, toplumsal kalkınmanın bir parçası olarak gören Şekerbank, ‘Anadolu Bankacılığı’ misyonuyla merkez dışını da içine alan tabana yaygın bir profile ulaşma hedefiyle faaliyetlerini sürdürmektedir. Şekerbank bu strateji doğrultusunda hayata geçirdiği ve 2011 yılında ‘Açıkekran’ ismiyle başlattığı “yeni medya sanatları” alanındaki projesi kapsamında, çağdaş sanatı Anadolu’ya ulaştırıyor.

Prof. Dr. Ali Akay’ın küratörlüğünde, çağdaş sanat alanının önemli sanatçı ve yapıtlarını ağırlayan Açıkekran, Şekerbank şubelerinde de çalışanlardan müşterilere, bankanın farklı sosyal paydaşları ile buluşarak, sanatın ortak dilini yaygınlaştırmayı hedefliyor.[4]

 

 

 

Açıkekran aynı zamanda, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) tarafından düzenlenen  ve “halkla ilişkiler alanında Türkiye’nin en prestijli yarışması” olarak değerlendirilen “Altın Pusula” ödülüne layık görüldü.[5] “Çağdaş sanatı Anadolu’ya ulaştırma”, “sanatın ortak dilini yaygınlaştırma” gibi saiklerle lanse edilen projenin gerçekte bir “halkla ilişkiler ödülü” almış olması, sanatın şirketlerin iletişim, markalandırma, pazarlama etkinlikleriyle eklemlenmesine güzel bir örnek.

 

Ali Akay: “Ekoloji dünyadaki tek ortak önemli sorunumuz”

Açıkekran’ın direktörü ve küratörü Ali Akay, kendisiyle yapılan bir şöyleşide sergilerin sadece “yeni medya”yla sınırlandırılmasının sebebini açıklarken, “video sanatının Türkiye’deki görünürlüğünün dünya geneline göre oldukça kısıtlı” olduğunu belirtiyor. Akay, Türkiye’de bugün “enternasyonal olarak düşünen, üreten düşünürlerimiz, sanatçılarımız” olmasını bir anlamda 1980 darbesine ‘borçlu’ olduğumuzu, darbe yüzünden yurtdışına gitmek zorunda kalan insanların böylelikle bilgi ve görgülerini artırdıklarını söylüyor ve çağdaş sanat ortamındaki canlanmayı “büyüyen para hacmiyle” açıklıyor:

 

Türkiye’de 1990 sonrası kendi sanat tarihiyle kesinti oluşturan ve bugün de yükselen bir çağdaş sanat ortamı oluştu. Bunun sebeplerinden biri de büyüyen para hacmi ve buna göre farkılılaşan bir yaşam kültürü. Ev, araba, kıyafet, yemek derken artık sıra sanat eserlerine geldi. Günümüzde plastik sanatlar gazetelerin ekonomi sayfalarına yansıyor. Dünyada sinema sektöründe dönen para hacmiyle kıyaslanabilir bir hale geldi durum.

[…]

Bir grup sanatçı ve sosyal bilimci 1980 darbesinin sonrasında yurtdışında okumak zorunda kaldı ve bu sanatsal açıdan da onlara büyük bir imkân sağladı. Türkiye’de eser gözükmezken onlar dünya müzelerini ve galerilerini gezdi ve dergileri, kitapları okudular. Zaten, şiddet taşıyan, imha edici ve öldürücü darbenin tek bir ‘avantajı’ varsa o da sanatçıları ve sosyal bilimcileri yurtdışında eğitim yapmaya mecbur bırakması oldu. Bu sayede enternasyonal olarak düşünen, üreten düşünürlerimiz, sanatçılarımız oldu. Burada sanatsal eğitim, kısmen  19. yüzyıl bağlamında düşünülüyor.[6] 
 

Ali Akay, Açıkekran sergileri için neden “Ekoloji” başlığını seçtiğini açıklarken, ekoloji “temasının” kendisi için “başlı başına siyasî bir önemi” olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:

 

1998 yılında Floransa’da “Ekoloji ve Periferi” temalı bir sergi yapmıştım. 2005’te Akbank Sanatta yaptığımız “Doğayla Bulaşmak” adlı sergi de bu bağlamdaydı. Şahsi olarak da ekoloji dünyadaki tek ortak önemli sorunumuz diye düşünüyorum, içinde tek rahatlıkla arkasında durabileceğim [aynen böyle yazılmış] siyasî hareket.[7]

 

Şekerbank’ın “çevre duyarlılığına yönelik çalışmalarını sanat platformuna taşıdığı ikinci sergi niteliğindeki” Ekoloji II, “ekoloji temasına” büyük önem verdiğini söyleyen Ali Akay’ın küratörlüğünde, 31 Ağustos 2012’ye kadar Açıkekran’da ve Şekerbank şubelerinde izlenebilecek. Solaklı Vadisi köylüleri ise bir sonraki “ölüm-kalım temalı” eylemlerini hangi Şekerbank şubesi önünde yapacaklarına henüz karar vermediler. [EG]

 



[3] Tuba Parlak'ın Ali Akay'la röportajı, Radikal gazetesi, 12.06.2012, “Plastik sanat artık ekonomi sayfalarında”, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1090849&CategoryID=82

[4] “Açıkekran Şekerbank’a ödül getirdi,” http://haber.rotahaber.com/acik-ekran-sekerbanka-odul-getirdi_283987.html

özelleştirme, hayırseverlik, kent mücadeleleri, Açıkekran