"The Angel of the Odd": Goya'dan Max Ernst'e Kara Romantizm Sergisi

Orsay Müzesi’nin 5 Mart ve 9 Haziran arasında görülebilecek "The Angel of the Odd: Dark Romanticism from Goya to Max Ernst" adlı yeni sergisi, 2010'da düzenlenen "Crime and Punishment" sergisinden bu yana Paris'in gördüğü belki de en yoğun, en karanlık sergilerden biri. Resim, heykel, gravür, desen ve filmlerden oluşan 200'ün üzerinde yapıtın görülebileceği sergi, tek bir akım ya da döneme yoğunlaşmak yerine, pek çoğundan örneklere yer veriyor –Aydınlanmanın ilerlemeci ve idealist akılcılığına bir tepki olarak gelişen; korkunç, barbarca ya da yoz olarak bile tanımlansa, irrasyonelliği ve başına buyrukluğu şiar edinmiş bir yönelim çerçevesinde.

İlk kez 1930'da edebiyat eleştirmeni Mario Praz'la literatüre geçen "Kara Romantizm"; duygu ve hayallerini iblisler, canavarlar ve hortlaklarla dolu kadim ve karanlık âlemleri resmederek gösteren, 18. yüzyıl sonlarında yaşamış sanatçıları tanımlıyor daha çok. Örneğin, Johann Heinrich Füssli (Kâbus, 1781) ve gravürleriyle (capriccio'lar[1]) Goya için, bu tanıma uyan ilk sanatçılar denebilir. Ancak bu yönelimin asıl yükselişi 19. yüzyıla rastlar: Horace Walpole ve Mary Shelley'nin Gotik romanlarının yanı sıra, Dante, Goethe ve Shakespeare'den de etkilenen Gustave Moreau, Franz von Stuck ve Böcklin'in sinkretik [bağdaştırıcı] mitolojileriyle belirginlik kazanır. Daha sonra I. Dünya Savaşı ile birlikte, Hans Bellmer'in parçalanmış oyuncak bebekleri[2] ve Max Ernst'in rahatsız edici kolajları çıkar ortaya ve böylece, bu gayri resmi akım da tarihteki yerini alır. Yine de, Delacroix, Géricault, Munch ve Odilon Redon gibi sanatçılar için esin kaynağı olan; korkunçluğu ve karamsarlığı ile o dönemin erotik ve grotesk algılarını yansıtan Kara Romantizmin izleri; Romantizm, Sembolizm, Akademik sanat ve Sürrealizmde görülmeye devam eder.

 

     

          Johann Heinrich Füssli, Mad Kate                     Eugène Delacroix, Mephistopheles, Faust için illüstrasyon

 

Sergiyi ziyaret edenleri iblisler, vampirler, iskeletler, Pandemonium'dan (Milton'da cehennemin başkenti) görüntüler; yarasalar, baykuşlar, hayaletler, cadılar, yamyam sfenksler, Medusalar (hakiki femme fatale'ler), ormanlar, dipsiz uçurumlar ve mezarlıklar bekliyor. Tüm bunlar, yüce olanın ardına düşen Romantizmin karanlık yüzü ile fantastik ve sınırları zorlayan yönünü ortaya koyuyor. Bu karanlığın peşinden giden sanatçılar, doğaüstü ile gerçekliğin buluştuğu; rasyonel ile irrasyonel olanın kesiştiği bilinmeyen âlemler keşfetmişti. Serginin başlığına gelince, Edgar Allan Poe'nun kısa romanı The Angel of the Odd’dan alınmış. Bu kısa roman, insanların dünyasına geçiş yapan bir canavarı konu alıyor. Füssli'nin Kâbus’u da Poe'nun eserindekine benzer bir gizem barındırıyor: genç kadına uykusunda musallat olan şeytani yaratığın, uyanınca yok olup olmadığını asla bilemiyoruz.

Aslında bu sanatçıların "karanlık seçim"i (Victor Hugo'ya göre insanın tek olası seçeneği karanlıktır), onlar için toplumsal ve dini geleneklerin yarattığı baskıdan uzaklaşmanın bir yoluydu aynı zamanda. Yahudi-Hıristiyan temsil biçimlerini bütünüyle terk etmeksizin, Marquis de Sade'ın yıkıcı ruhundan ilham alan bu sanatçılar, tıpkı Sürrealist sanatta olduğu gibi aklın yerine içgüdü ile bilinçdışını koymuşlardı. Karanlık âlemler ile fantastik ve tuhaf olana yaptıkları yolculuk; özgürlük, haz, direniş, yıkım ve paradoksal biçimde ışığın da var olabileceği bir alan açmalarını sağlamıştı.

 

    

      William Bouguereau, Dante and Virgil in Hell                             Félicien Rops, The Sphinx

 

Goya'nın gravürleri (Capriccio'lar, The Disasters of War, Proverbs) ve Füssli, Moreau, Rops, Friedrich, von Stuck, Max Klinger ve Magritte'in resimleri gibi olmazsa olmaz yapıtların dışında, sergide çeşitli sürprizler de yer alıyor: Pierre Bonnard'ın tablonun içinde eriyip gidiyormuş izlenimi veren figürlere sahip bir iç mekân resmi; Lucien Lévy-Dhurmer'in yorumuyla yosun saçlı bir Medusa; amatör fotoğrafçı Charles-François Jeandel’in daha önce hiçbir yerde görülmemiş erotik mavi baskıları; epik ve fantastik bir albümle 1817'den kopup gelen Ferdinand Fellner; Madame Death ile Gauguin; Dietmar Siegert'in özel koleksiyonundan illüstratör Roger Parry'nin muhteşem baskıları ve Odilon'un küçük kardeşi Gaston Redon'un kırmızı ve siyah mürekkeple yapılmış fantastik manzaraları.

[…]

 

     

           Julien-Adolphe Duvocelle, Ogling Skull                 Francisco José de Goya y Lucientes, Flying Witches

 

Pek çok farklı üsluba ve temaya sahip bu kadar çok yapıtı bir arada görmek hem insanın başını döndürüyor, hem de ayrı bir keyif veriyor. Bouguereau’nun erotik yamyamları gibi akademik geleneğe bağlı resimler ile avangard ve kiç (kitch) yapıtların hiyerarşik değerlendirmeden uzak birlikteliği, her zevke hitap eden bir bütünlük yaratıyor. Tüm bunların dışında, Fritz Lang’den Three Lights (1921) ve Tod Browning’den Bela Lugosi’nin canlandırdığı Dracula (1931) dahil, tam on bir filmden kesitler yer alıyor. Hatta sergiye adım atar atmaz sizi Murnau’nun Nosferatu’su ve hemen ardından da Hitchcock’un Rebecca’sı (1940) ve Luis Buñuel’in muhteşem Los Olvidados’u (1950) karşılıyor. Ve bir de, örneğin, James Whale’in Frankenstein’ında (1931) Füssli’nin Kâbus’undaki canavarın izlerini görebilmek gibi, bu yapıtlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri keşfetmek var ki, o da bambaşka bir haz veriyor insana.

 

 

Metin Kaynağı: http://www.artinfo.com/news/story/877820/the-angel-of-the-odd-at-musee-dorsay-probes-romanticisms

           



Orsay Müzesi, Romantizm