Venceremos: Şili Halkının İlk Golü

 

Şili’de 1970 yılındaki seçimler yaklaşırken, komünistler ve sosyalistler müral ressamlarından oluşan “tugaylar” kurdular. Bunlar arasında en bilineni, 1969’da kurulan ve adını 1946’daki bir gösteride öldürülen işçi Ramona Parra’dan alan Ramona Parra Tugayı (Brigada Ramona Parra – BRP) idi. 1970 yılına gelindiğinde ülke çapında toplam 120 BRP kolektifi oluşmuştu. Öğrenci, sanatçı, zanaatkâr ve işçilerden oluşan bu kolektiflerde, her üyenin ayrı bir görevi bulunuyordu. Müralin tasarımından trazadores (planlayıcılar) ve fileteadores (kontürcüler) sorumluydu. Fondeadores (arka plancılar) fonu boyuyor, rellenadores (dolgucular) figürleri renklendiriyor, guardias (muhafızlar) ise gözcülük yapıyordu. 

Eylül 1970’te Allende seçimleri kazandı. Allende hükümeti döneminde müral tugayları faaliyetlerine devam etti. Seçim öncesindeki baskı kalktığından, mürallerin estetik boyutu güçlenmeye başladı. Bu dönemin en meşhur mürallerinden biri, Şili’li sürrealist Roberto Matta’nın BRP’yle birlikte yaptığı “Şili Halkının İlk Golü” (El Primer Gol del Pueblo Chile) başlıklı resimdi. Matta, Allende’nin destekçisiydi ve seçimlerin kazanılması üzerine Avrupa’dan Şili’ye dönmüştü. Santiago’nun dışındaki La Granja’da yapılan bu müral, 1973’te Allende’yi darbeyle devirecek Pinochet yönetimi tarafından, üzerine 16 kat boya sürülerek kapatılacaktı. Roberto Matta, bu mürali hem tasarlamış, hem de tugaylara has görev dağılımı içinde kendi deyişiyle "kırmızı rellenador’u" olarak görev almıştı.

Pinochet 1988 referandumunda yenildi. Roberto Matta’nın 1973’te üzeri boyanan mürali, 2008’de yeniden ortaya çıkarılarak restore edildi. Ramona Parra Tugayı, bugün Şili'de, neoliberal politikalara karşı faaliyetlerine devam ediyor.

Müral hareketi, 1970'lerde başta ABD olmak üzere başka ülkelerde de devrimci gençliğe esin verdi. Örneğin, Pinochet rejimi nedeniyle ABD'de sürgünde bulunan ve 1976'da gizli polis tarafından öldürülen diplomat Orlando Letelier'nin anısına kurulan Brigada Orlando Letelier, ABD'nin birçok kentinde Şili devrimcileriyle dayanışma eylemleri düzenlemiş ve müraller yapmıştı. Şili müral tugayları, 1970'lerde Somoza diktatörlüğüne karşı mücadele eden Nikaragualı devrimcilere de esin olacak, 1979'da Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FSLN) Somoza'yı devirmesinden sonra ülkede başlayan kültür ve eğitim seferberliğine bizzat katılacaklardı.[1]


Aşağıdaki ilk metin, 1972’de Şili’de Brigadista’larla birlikte çalışan Eva Cockfort’un “Towards Revolutionary Art” (1973) başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir. (Kaynak: Lucy Lippard, Get the Message? A Decade of Art for Social Change, s. 45-48.) İkinci metin, BRP üyelerinden “Mone” Gonzales’in 1973’te Santiago’da yayınlanan Brigadas Ramona Parra Review bültenindeki yazısıdır (Kaynak: Art and Social Change, ed. Will Bradley ve Charles Esche, s. 204. İngilizceye çeviren: Pablo Lafuente.)

 
 


 

 

“Şili Halkının İlk Golü”. Roberto Matta’nın, Ramona Parra Tugayı’yla birlikte, Santiago’nun en yoksul semtlerinden biri olan La Granja’da, halka açık bir havuza yaptığı müral. “Gol”, Salvador Allende’nin seçimden zaferle çıkmasına atıfta bulunuyordu. Kaynak: radio.uchile

 

Latin Amerika’da, resmî medya genellikle ABD çıkarlarının ve iktidar partisinin güdümünde olduğu için, duvarlara sloganlar yazmak geleneksel bir siyasi iletişim biçimi olagelmiştir. Allende’nin 1969-1970 seçim kampanyası sırasında duvarlar solun kitlelerle arasındaki en temel iletişim kanallarından biri oldu. Halk Birliği (Unidad Popular) koalisyonunu oluşturan çeşitli partilerin gençlik örgütleri içinde, rakip müral tugayları oluşturuldu. Komünist Parti gençlik kollarının kurduğu Ramona Parra Tugayı (Brigada Ramona Parra-BRP), sözlü mesajları tamamlamak üzere siyasi semboller de çizmeye başladığında, yeni bir müral stili doğdu; ve Allende seçimleri kazandıktan sonra, bu yeni stil ülkenin dört bir yanında tüm duvarları süslemeye başladı. 1946’daki bir grev sırasında vurularak öldürülen 21 yaşındaki bir kadın işçinin anısına kurulan Ramona Parra Tugayları’nın her biri (1973’te Pinochet’yi iktidara getiren darbeden önce Santiago’da 50, Şili’nin tamamında 150 Tugay vardı), yaşları ortalama 17 (hatta kimileri 12 yaşında) olan, 12 ila 15 üyeden oluşuyordu. Bu üyeler elbirliğiyle çalışarak bazı tasarımları doğrudan duvar üzerine boyuyorlar, daha karmaşık desenlerinse önceden taslağı çıkarılıyor, ardından farklı gruplar tarafından üzerinde çalışılıyor, boyama aşamasında her grup taslak üzerinde özgürce değişiklik yapabiliyordu.

Tugayların müral stili, kübizmden devşirilip karmaşık ve organik biçimde geliştirilmiş bir imge ve söz dağarcığına sahipti. Upuzun duvarlar, birbirine eklenerek cümleler oluşturan kelimeler ve paragraflar oluşturan cümleler gibi, iç içe geçmiş sembol dizileriyle kaplanıyordu. Bayrağa dönüşmüş bir yumruk bir güvercine ardından bir yüze vs. dönüşüyordu. Duvarları boyamak gizli saklı yapılması gereken yasadışı bir iş olduğundan, hızlı davranmak çok önemliydi; bu da basitleştirme ihtiyacını doğuruyor, natüralist etki yaratmaktansa görsel sarihliği göz önünde tutarak parlak renklerin kullanılmasını gerekli kılıyordu. Dolayısıyla “modernlik” unsurları, bilinçli bir stil arayışından ziyade, kendiliğinden gelişmişti. Kısa sürede etkili desenler kotarma gereğinin yarattığı sınırlara rağmen, stiller yine de çeşitlilik gösteriyordu. Kalıcı olmak gibi bir dert söz konusu değildi: Gündem sürekli değiştiğinden, kimi duvarların üzeri yeniden boyanıyor, dahası kullanılan ucuz boyalar yağmura ve güneşe fazla dayanamıyordu.

Mürallerin birincil işlevi, kitlesel siyasi eğitimdi. Allende kampanyası sırasında ücra mahallelere gidip duvarları boyamak, kukla gösterileri ve siyasi tartışmalar düzenlemek üzere seyyar tugaylar oluşturuldu. Allende seçildikten sonra tugaylar mahalle sakinleriyle, toplu konut ve fabrikalardaki insanlarla birlikte çalıştılar, sokaklarda ve parklarda faaliyet yürütüp halkın beğenilerini geliştirmeye çalıştılar.

BRP’nin yaptığı en büyük mürallerden biri, sonradan New York’ta yeniden yaratılan Rio Mapocho müraliydi. Santiago’nun büyük ve çok rağbet gören parklarından birinin yanında, nehir kenarındaki bir duvara boyanan müral, iki köprü arasında yer alıyordu ve 400 metreden uzundu. 50 kadar Brigadista, resmi tamamlamak için bir haftadan uzun süre çalışmıştı. Müral, Pablo Neruda’dan bir alıntıyla başlıyordu: Me has dado la patria como un nacimiento [Yeniden doğmuşum gibi, bana yurdumu geri verdin].[2]

 


 


 


 


 

 

Rio Mapocho müralinde yer alan dev işçi figürü, Meksika müralistlerinden Siqueiros’u anımsatan ender örneklerden bir tanesidir. Bazı BRP üyeleri, Meksikalı ustaların eserlerinden haberdar olmakla birlikte, Siqueiros’un kendileri için önemli bir esin kaynağı olmadığını iddia ediyordu: “Siqueiros’un ve Meksika müral hareketinin stili artık Meksika için bile anlamlı değil, çünkü bu stil satılmış bir devrimin sembolü haline geldi. Siqueiros artık Meksika’da müesses nizamın ressamı – beraberinde yeni bir stil doğuracak yeni ve meşru bir devrimle yıkılması gereken bir nizamın.” Brigadistalar stillerinde kübizmin ve Léger gibi sanatçıların etkisi olduğunu teslim etseler de, Léger’in karmaşıktan ilkele geçtiğini, buna mukabil kendilerinin tam tersi yönde ilerleyerek yerli bir stil bulmaya çalıştıklarını, daha yüksek bir sınıf bilincini geliştirecek gerçek anlamda bir halk sanatının peşinde olduklarını görmenin ideolojik açıdan önemli olduğunu belirtiyorlardı. Darbeyle birlikte faaliyetleri şiddet yoluyla kesintiye uğrayana kadar bu arzularını ne ölçüde gerçekleştirebildiklerini söylemek zor. Ama kolektif bir ruhu hayata geçirdikleri, halkın kendi sanatına gerçek anlamda katılmasını sağladıkları bir gerçek. Bu süreçte, bir yandan kapitalist kitle iletişim araçlarının dayattığı kolonyalist yozlaşmayla, öte yandan da uluslararası sanat elitlerinin propaganda sanatına karşı önyargılı yaklaşımıyla mücadele etmek zorundaydılar. Bu mürallerin kolektif icrası, belki de sanatın geneli açısından en önemli özellikleridir; bu yönleriyle müraller, “sanat”ın yaratılması için bireysel “deha”nın şart olduğu anlayışından ciddi bir kopuşu temsil ederler. Dayanışmacı yaratım ve kolektif sorumluluk, rekabetçi toplumlara has ego çatışmalarının ve güvensizliklerin ortadan kalkmasına yardımcı olur. Sanat ile hayat, sanat ile halk arasındaki uçurum kapanmaya başlar.

Fakat cunta rejimiyle birlikte bütün bunlar son bulur. Santiago’daki 2,5 metrelik Che Guevara heykeli bir grup asker tarafından yerinden sökülüp, eritilmek üzere bir kamyonla götürülür. 2 Ekim’de cunta, “temizlik kampanyası” kapsamında, Amerikan filmleri ithal etmek suretiyle “Marksist sinemanın karanlık gecesine son vereceğini” ilan eder ve böylece bilet fiyatlarının on kat yükselmesine sebep olarak, sinemaya gitme alışkanlığı kazanan işçilerin ayağını salonlardan keser. Sol kesimden yüzlerce Şili’li sanatçı ve aydının akıbeti hâlâ meçhuldür. Ancak, tablonun genelini tahmin etmemize yetecek kadar haber ulaşmaktadır. Yeni halk müziğinin öncülerinden Victor Jara öldürülmüştür. Sayısız kitlesel infazlardan birinde, bir bale topluluğunun bütün üyeleri katledilmiştir. Şair Pablo Neruda, darbeden birkaç gün sonra kalp krizinden öldükten sonra, evi ve kitaplığı yağmalanmış, kitapları yakılmıştır.

 

BRP'nin Allende yönetimi sırasında Santiago'da bir hastaneye boyadığı müralden bir kesit, 1972.

 

Sokak Sanatı Üzerine

“Mone” Gonzales

Sokaklarda duvar resmi boyamaya başladığımızda yeni bir konu veya yeni bir teknik keşfetme iddiasında değildik; plastik sanatlara yönelik yeni bir tavra ihtiyaç olduğu inancından yola çıkıyorduk: Sanatı sokağa taşımak, kitlelere ulaştırmak ve popüler bir içerikle iletişim aracı olarak kullanmaktı amacımız. Eski tarz teknikleri ve aynı ölçüde eski duvarları kullanıyoruz; yegâne kaynaklarımız, elimizdeki zaman, brigadista’ların katılımı, ve dev müralleri boyamak için kullandığımız fırçalar. Kimi tugayların hatların oluşturulmasında, kimilerinin de içlerinin boyanmasında sorumluluğu var. Sloganların ilham verdiği parlak ve saf renkler, sade ve doğrudan imgeler... Bütün bu özellikler, her yerde ayırt edilebilecek bir BRP stili oluşturdu. Brigadist müraller üzerine konuşulacak çok şey var. Renk, form, teknik, izleyicilerin hareketi, alanın kullanımı, hangi yerlerin, neden boyanmaya uygun olduğu gibi, birçok tartışma konusu var.

Brigadas Ramona Parra müralleri gerçek anlamıyla popüler bir stile sahip: İnsanlar kendilerini sokaklardaki duvarlarda, sloganları imgelerle aydınlatarak ifade ediyorlar. Şu anda burası, sanatın böylesine kitlesel ve müşterek ifade kazandığı yegâne ülke. Geçenlerde, Uruguay’da çıkan sol bir dergiden gelen bir gazeteci, resimler ve müralist hareket hakkında tugaylarla söyleşi yaptı: “uyum” ve benzeri konularda sorular sordu, ki asıl derdimiz resim yapmak olduğundan çoğu brigadistin zaten kafasında olan kaygılar bunlar. Renk uyumu konusundaki sorunun cevabı şuydu: Her brigadist bir rengi üzerine alıyor ve çeşitlilik olmasına, monotonluk olmamasına dikkat ediyor, çünkü aynı duvarda iki defadan fazla kullanılan renkler kötü görünüyor. Uruguaylı gazeteci yoldaşımız bu kadar önemli bir sanat hareketini yaratmışken nasıl olup da bu kadar basit teorileri temel aldığımızı bir türlü anlayamadı. İşin aslı bunun sebebi cehalet değil, resim yaparken gurur duyduğumuz başka şeylerin olması.

Biz ressamlar, mücadele içinde büyümüş gençler olarak, sorunlarımızı dosdoğru duvarlarda çözmeyi öğrendik. Şunu çok iyi biliyoruz ki, mürallerimizi iyileştirmek için, rengi daha iyi kullanmayı öğrenmek için, çizimlerimizi güzelleştirmek için daha fazla çalışmaya, kendimizi geliştirmeye ihtiyacımız var ve dergilerimizde bunları tartışmaya devam edeceğiz.  



[1] Bkz. Rodney Palmer, Şili’nin Devrimci Müral Tugayları – e.n.

[2] Pablo Neruda’nın, dostu Allende’nin iktidara gelmesi üzerine sarf ettiği sözler – e.n.

skopdergi 11